Görevdeki bakan yardımcıları icra ve imza yetkilerinin sınırlı olmasından şikâyetçi imişler. Hürriyet’teki Gizem Karakış imzalı habere göre bakan yardımcıları Başbakan’dan randevu istemişler, cevap gelmeyince Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan randevu almışlar, topluca Beştepe’ye gidip dertlerini anlatmışlar. Toplantı 4 saat sürmüş. Bütün bakan yardımcıları konuşamamış, o yüzden yeniden görüşeceklermiş. Anlaşılan başka konular da görüşülüyor.
Bakan yardımcılığı diye bir makam ve unvan bizim idari yapımızda yoktu. 2011 yılında bir kanun hükmünde kararname ile girdi. Büyük bölümü seçim kazanamamış AKP milletvekili adayları “teselli ikramiyesi” faslından bakan yardımcısı olarak atandı. O gün bugündür ne iş yaptıklarını pek bilen yok. Bilinen tek şey üçlü kararnameyle atandıkları... Kendilerine dayalı döşeli birer makam odası ile emirlerine birer sekreter ve makam arabası tahsis edildiği... “Verdikleri hizmet” karşılığında da 10 bin lira dolayında maaş aldıkları.
Bunları bir yana bırakıp tekrar Beştepe ziyaretlerine gelirsek... Bakan yardımcılarının, bağlı oldukları bakanları ve Başbakanı atlayıp doğrudan Cumhurbaşkanı ile görüşmeleri, ondan yardım istemeleri hayli tuhaf bir durum.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 5 Mart’ta yaptığı, “Referandum söz konusu olursa MHP kendi dünya görüşü ve parti ilkeleri çerçevesinde katkı sağlayacaktır” sözlerinin yanlış yorumlandığın belirtti. CHP’li Özgür Özel’in “MHP, AKP’ye selektör yapıyor” ifadesini iftira olarak niteledi. Parti politikasını şöyle açıkladı:
“MHP, anayasa görüşmelerine katılacaktır. AKP mevcut Anayasa’nın ilk dört maddesiyle oynar ve totaliter sisteme kayabilecek bir başkanlık sistemi önerisiyle gelirse MHP yeni anayasa hazırlığına sıcak bakmayacaktır.”
Aynı Devlet Bahçeli 5 Ocak 2016 grup toplantısında bakın neler söylüyordu:
“MHP başkanlık sistemine tümden karşı olup, parlamenter sistemin revize ederek geliştirilmesinden yanadır.”
Bahçeli iki ayda “totaliter olmayan başkanlık sistemine” razı olmuş, totaliter olanına da sadece soğuk bakmakla yetineceğini bildirmiş bulunuyor!
Selanik treni
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Doğu ve Güneydoğu’daki medreselerin hukuki yapıya kavuşmasının doğru olacağını, bu konuda Bakanlar Kurulu’na bilgi verdiğini açıklıyor. Gazetecilere şöyle diyor:
- Medreseler her şeye rağmen yaşayan bir gelenek. Biz medreselerin her türlü denetimin yapılabileceği bir legal yapıya kavuşmasının daha doğru olacağını düşünüyoruz...
Görmez bu açıklamayı medreselerin varlığına son veren 3 Mart 1924 tarihli Tevhid i Tedrisat Kanunu’nun yıldönümünde yapıyor.
Başkan, bu sözleriyle, Türkiye’de medreselerin yasa dışı olarak çalıştığını ve bunlara göz yumulduğunu açıklamış da oluyor... Bu medreselerin verdiği eğitimi de beğeniyor olmalı ki, yasal statü verilmesini istiyor. Acaba neden bunların birer cumhuriyet okuluna dönüştürülmesini istemiyor?!
Vizesiz Avrupa
Avrupa ülkeleri Türkiye’ye 1980 darbesi sonrasında vize koymuşlardı. 36 yıldır vizeyi kaldırmamakta diretirken Davutoğlu’nun “Vizeyi Haziran’da kaldıracaklar” vaatlerini inandırıcı buluyor musunuz?
Başbakan Davutoğlu, İran ziyareti sırasında yaptığı basın toplantısında diyor ki:
“Son dönemde bölge dışı aktörlerin kapalı kapılar ardında bir takım planlamalar içine girdikleri anlaşılıyor…. Biz buna karşı Suriye’ye komşu bütün ülkeler, Suudi Arabistan ve İran’la birlikte, bölge dışı aktörlerin tek başlarına belirleyici olmayacakları şekilde istişare etmelerine önem veriyoruz.”
ANKA Enstitüsü uzmanlarından Cahit Dilek diyor ki:
- Aslında Davutoğlu bu açıklamasıyla bir itirafda bulunmuş oldu. O da; Türkiye’nin birlikte hareket ettiği ABD liderliğindeki koalisyonun bölgeye yönelik gizli planlarının olduğunun itirafıdır.
Başbakan Davutoğlu “Bölgenin kaderine bölge ülkeleri karar vermelidir ya da liderlik etmelidir, bölge ülkeleri işbirliği yapmalıdır” diyerek aslında bugüne kadar Türkiye’nin Ortadoğu ve özelinde Suriye politikası yanlıştır diyenleri de haklı çıkarmıştır.”
Evet bir aldatılma olayı daha var orta yerde.
Cemaat, PKK derken iktidardakiler ABD tarafından da aldatılmış.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli şaşırtıcı manevralara devam ediyor. Son haftalarda verdiği bir iki demeçte CHP’nin anayasa görüşmelerine katılması gereğinden söz etmişti. Bazı yorumcular “CHP katılmazsa MHP de katılmayacak” gibi yorumlar yaptılar. Devlet Bahçeli geçen hafta sonu görüşünü netleştirdi: “Gelen olursa masada otururlar, gelmezlerse iktidar artık B planını ortaya koymalı, biz masadayız” diyerek iktidarın anayasa değişiklik paketini TBMM’ye getirmesine ve CHP’siz görüşmelere yeşil ışık yaktı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan B planında “diğer partiler destek vermediği takdirde AKP’nin taslağını Meclis’ten geçirip referanduma sunacaklarını” bildirmişti. MHP’nin B planına şartsız destek vermesi dikkati çekti.
***
Aynı Devlet Bahçeli 6 Ocak 2016 grup toplantısında bakın neler söylüyordu:
“MHP başkanlık sistemine tümden karşı olup, parlamenter sistemin revize ederek geliştirilmesinden yanadır. Davutoğlu iradesini göstersin ve gözlerini açsın. Buna alet olmasın. Erdoğan’ın mizacıyla diktatörlük kaçınılmazdır.”
“Erdoğan yeni anayasa derken, asıl amacının başkanlık olduğunu gizlememektedir. Davutoğlu da gönülsüz şekilde, Erdoğan’ın koltuk sevdasına hizmet etmektedir.”
Daha dün
Ara sıra anılarını yaz diyor kimi dostlar... Kırmayalım...
12 Mart 1971 darbesini izleyen günler... Ankara televizyonundaki işimize son verilmiş... İşsiz geziniyoruz. Askeri yönetim hakkında ağır işkence iddiaları var. Le Monde gazetesi bu iddialarda başı çekiyor. Askerler ise işkence yok iddiasında. Sonunda Le Monde yazarı Paul Balta Türkiye’ye davet ediliyor. İşkence olmadığına ikna edilecek. O sırada kimi arkadaşlar:
“İşkenceden geçmiş bir gencin Hacettepe’de yattığını”, söylüyor...
Karar veriliyor. Gidip gencin filmini çekeceğiz. Ve bir biçimde Paul Balta’ya ileteceğiz. Kamera ve film bulmaya çalışıyoruz. O arada tabii muhbirler de çalışıyor. Birkaç gün sonra polis tarafından gözaltına alınıyor, askeri savcının karşısına çıkarılıyoruz... Askeri savcı bizim film teşebbüsünü epey ayrıntılı biçimde öğrenmiş! Kısa bir sorgudan sonra Yıldırım Merkez diye adlandırılan askeri hapishaneye gönderiyor.
Yaklaşık 40 kişilik bir koğuşta hapis günleri başlıyor. İçerde yemekler tatsız ama hayat tatlı. Koğuş adeta bir aydınlar kahvehanesi. Herkes kafa dengi. Akşama kadar briç ve satranç oynuyoruz. Dışarıdan yemek de gelebiliyor. Akşamları ziyaretçiler demir kapının önüne geliyor uzaktan
Anket kuruluşları çalışmaya başladı... Çünkü ortada heyecanlı bir konu var: Başkanlık... Metropoll şirketi bir araştırma yapmış... Bu araştırmaya göre halkın yüzde 60’ı başkanlık istemiyor ama yüzde 40’ı başkanlığa evet diyormuş...
Bu tür anketlerin kıymeti harbiyesi var mı? Bizce hayır...
Çünkü halk ortaya sürülecek sistemin ne tür başkanlık olduğunu bilmiyor.
Cumhurbaşkanı ve AKP’li kimi yetkililer 2012’de Meclis’e sundukları tasarıyı hayata geçirecekleri sinyalini veriyor. “Türk Tipi” adı verilen ve dünyada bir benzeri olmayan bu sisteme başkanlık demek biraz ayıp kaçar... Resmen padişahlık sistemidir bu. Başkan’a anayasaya aykırı kanun çıkarma yetkisi bile veriyor. Halk anketlerde bunu bilerek oy verirse, sonuçların değeri olabilir.
***
Kimi dostlardan şöyle sözler duyuyoruz sohbetlerde:
- Canım halen zaten adı konmamış bir başkanlık sistemi uygulanıyor. Fiili bir durum var. Başkanlık sistemine geçince duruma hukuki kılıf bulunacak o kadar.
Aslında Özal da böyle yapardı. Bir dış geziye çıkarken arkasında saatli bomba gibi konular bırakır, böylece gündemden düşmemeye çalışırdı. O da başkanlık ve anayasa tartışmalarını alevlendirmeyi severdi. Tayyip Erdoğan da öyle yapıyor. Ve görünüşteki rahatlığa bakılırsa... Yarattığı tartışmaların kendisini yıprattığını değil güçlendirdiğini düşünüyor...
* * *
Peki Erdoğan acaba dönüşte ne sürprizler hazırlıyor derseniz... Geziye çıkarken Anayasa Mutabakat Komisyonu ile ilgili sözlerine bakalım:
- Bu komisyon iş görür veya görmez. Burada tek başına iktidar partisi dahi kalkar kendisi anayasa ile ilgili önergesini hazırlar ki başbakanlığım döneminde bizim yapmış olduğumuz hazırlıklar var bu konuda. Zaten neredeyse teklifimiz hazır durumda. Bunu parlamentoya sunar ve parlamentoda bu konuyla ve önergeyle ilgili olarak bu 330’u yakalarsa zaten mesele yok, nereye gidilir? Millete gidilir....”
* * *
AKP’nin geçen dönemde başkanlık sistemiyle ilgili 32 maddelik bir teklifi vardı. Masaya konulunca kavga çıktı. Erdoğan sanılır ki bu (başkanlıktan çok padişahlığı andıran) tekliften söz ediyor. Bu teklifi destekleyen 330 milletvekilini denkleştirip referanduma gidecektir. Meclis’in ve