Karabük Gazeteciler Cemiyeti Onursal Başkanı Atilla Karaaslan yazıyor...
- Dünyanın hiçbir okulunda “Öğrenci Radyosu” yoktu. Karabük’te kuruldu.
Atatürk’ün talimatıyla 3 Nisan 1937’de Karabük Demir Çelik Fabrikaları kurulduktan sonra “Karabük Köyü” hızla gelişti.
Aslında Karabük köy bile değildi, 13 haneli bir yerleşim birimiydi.
Türkiye’nin dört bir yanından insanlar Demir Çelik Fabrikasında çalışmak için Karabük’e geliyordu.
Fabrikanın inşası devam ederken gelişen, büyüyen Karabük’ün gereksinimleri de vardı. Öncelik eğitimdeydi.
Önce Demir Çelik İlkokulu, ardından Karabük Demir Çelik Lisesi kuruldu.
Karabük kasaba oldu, ilçe oldu, kent oldu.
Ünlü iktisatçı Prof. Daron Acemoğlu, CHP’nin vizyon toplantısında kürsüye çıkarken Hüseyin Vodinalı dostumuz şu mesajı geçti:
“İlginç bir tesadüf; bugün YÖN bildirisinin imzaya açılışının 61. yıl dönümü imiş. Bildiri 1 Aralık 1961’de imzaya açılmış. Neoliberal Daron Acemoğlu’nun sosyalist babası
Kevork Acemoğlu da o zaman İstanbul Hukuk Fakültesi’nde doçent imiş ve bildiriyi ilk imzalayan kişi olarak tarihe geçmiş.”
Prof. Daron Acemoğlu CHP vizyon toplantısında ülkemizin son 50 yılda neden bocaladığını rakamlarla anlattı. Ünlü iktisatçıya göre, üretimde ve verimlilikte nitelikli bir büyüme sağlayamamıştık. Ancak geleceğe ilişkin umutsuz değildi. Şöyle anlattı:
“Gelecek zamanlarda kullanacağımız rezerv kalmadı. Karşımıza çıkan tablo negatif ama ben karamsar olarak görmüyorum Türkiye’nin geleceğini… Genelde iyimser olacak şeyler de var. Bunların içinde en önemlisi Türkiye’nin potansiyelinin çok yüksek olması. Diğer
6’lı Masa Anayasa’nın 84 maddesinde değişiklik öngören paketi açıkladı. Paket, seçim sonrasında Millet İttifakı seçimi kazanırsa gündeme gelecek.
Haberlerde belirtildi. 1982 Anayasası bugüne dek toplam 239 maddede değişikliğe uğramış. Anayasa 177 maddeden oluştuğuna göre demek ki bazı maddeler birden çok kez değiştirilmiş. AKP döneminde tam 181 maddede değişiklik yapılmış.
Amerikan Anayasası 228 yıldır değiştirilmiyor. Belçika Anayasası 1831 yılından beri ilk günkü halini koruyor.
Almanya ve Japonya hâlâ İkinci Dünya Savaşı sonrasında galipler tarafından yapılarak ellerine tutuşturulan anayasalarla yönetiliyorlar.
Anayasalar toplumu kavradıkça ve yönetenler hukuka uygun davrandıkça sorun oluşturmuyorlar.
İngiltere’de malum bir anayasa bile yok.
Bizde neden anayasalar sürekli değişiyor? Yasalar ve anayasa ne işe yarar?
Toplumda düzeni ve adaleti sağlamaya yarar.
Altılı Masa üyelerinden “Artık seçime hazırız” mesajları geliyor. Acaba seçmende de aynı duygu var mı?
Aşağıda bazı dostların zihnini tırmalayan bazı soruları sıraladık.
Hüseyin Sağ 6’lı Masa’ya sormuş:
- Parlamenter sisteme dönüş hazırlığı iyi, güzel. Ama biz vatandaşların kafasını kurcalayan başka şeyler... Mesela...
Süt fiyatı, Et fiyatı, Akaryakıt fiyatı, Ev Kiraları, Isınma giderleri, Bebek bezleri, Peynir fiyatları, Eğitim giderleri, vb...
Bu sorunlarda çözümleriniz neler? Hangi reformları, hangi yatırımları yapacak, bunları hangi kaynaklardan finanse edeceksiniz?
Gazeteci Levent Gültekin sormuş:
- Kemal Bey neden bir taraftan “Kararı masadaki liderler verecek” deyip, diğer taraftan bazı üstü kapalı açıklamalarla adaylığını ilan ediyor?
Başarılı insanların ortak özelliği nedir? Çok çalışkan olmaları mı, çok zeki olmaları mı? Veya iki yeteneğe birden sahip olmaları mı?
İş insanı Bülent Eczacıbaşı iş deneyimlerini aktardığı “Aklımızda Bulunsun” adlı kitabında bu soruyu da tartışıyor
Ünlü bilgin Charles Darwin günde 5-6 saat çalışır, vaktinin geri kalan kısmını gezerek, mektup yazarak, eğlenerek geçirirmiş. Ama malum, dünyayı sarsan 19 kitap yazmış, tarihe geçmiş bir isimdir. Einstein’ın da öyle pek çalışkan olmadığı söylenir. Zekâ da tek başına başarı anahtarı değildir.
Nitekim çok zeki ve çok çalışkan bazı insanlar hayat yollarında hiçbir baltaya sap olamadan kaybolup gitmiştir. Peki, çalışkanlık ve zeka tek başlarına veya birlikte baş etken değilse hayatta başarının sırrı nedir?
Kitapta başarının anahtarının “azim” olduğu yargısına varılıyor.
Hedefe doğru kararlıkla yürümek, başarısızlıklardan yılmamak, ne olursa olsun mücadeleye devam etmek, sabırla azimle hedefin peşinden koşmak. Sır buradadır.
Peki, insanları azimle bir hedefin peşinden koşmaya
Türkiye’nin nüfusu 84 milyon.
Hollanda’nın 17 milyon.
Yani Hollanda nüfusu Türkiye’nin beşte biri.
Hollanda’nın tarım ürünü ihracatı 120 milyar dolar.
Türkiye’nin tarım ürünü ihracatı ise 25 milyar dolar.
Yani Hollanda Türkiye’nin dört katı tarım ürünü ihraç ediyor.
Bu başarıyı nasıl gerçekleştiriyor?
Hollanda’nın sırrı nedir?
Bir dostumuz anlatıyor: “Torunum üç buçuk yaşında. Annesi babasıyla New York’ta yaşıyor. Geçenlerde Türkiye’ye geldiklerinde birkaç gün bizde kaldılar. Onu ilk gün parka götürdük. Toz toprak içinde kırık dökük bir park. İkinci gün tekrar çıkıp gezelim dedik. Çocuk istemedi. Dört gün bizde kaldılar. Çocuk evden dışarı adımını atmadı. Zorladık, yine çıkartamadık. Bize garip gelmişti.
Ama babası durumu izah etti. Dedi ki:
- New York’ta çocuklar için pek çok etkinlik var. Yakınımızda sincaptan tavşana, ördekten papağana kadar küçük hayvanların yaşadığı bir park var. Orayı çok seviyor. Birkaç durak ötede bir büyük hayvanat bahçesi yer alıyor. Uzak olmayan bir noktada lunapark var. Müzelerde, alışveriş mağazalarında çocuklar için ayrılmış bölümler mevcut. Gökdelenlerde çocuklar için oyun salonu bulunuyor. Her mahallede kütüphane var. Kütüphanelerin bir katı yalnızca çocuklara ayrılmış
Tarih yazarı Ayşe Hür, Kısa Dalga adlı internet sitesinde Dersim olayını yazmış ve yazısını şöyle bitirmiş:
“Sözün özü, 1937-1938 yıllarında Dersim’de yaşanan ve 1948 Soykırım Sözleşmesi’nde yapılan tanımlara maalesef uyan korkunç olayların sorumluluğundan ne Cumhuriyetimizin kurucu babası Atatürk ne CHP geleneğinin sembol ismi İnönü,
ne sağ muhafazakâr geleneğin temsilcisi Celal Bayar, ne de İslami muhafazakârların saygıyla andığı Fevzi Çakmak kurtulabilir. En az bu şahsiyetler kadar sorumlu olanlar ise, tarihimizin bu karanlık sayfalarıyla hesaplaşmaya, mağdurlardan özür dilemeye, kayıp kızları bulmaya, kısacası, Dersim’in yaralarını sarmaya teşebbüs etmeyen siyasetçiler, bu konuyu gündeme getirmeyen aydınlar, bilim insanları, gazetecilerdir.”
***
İnsan sormadan edemiyor...
Sorumlu olanlar bu kadar mı?
Dersim’de ta Osmanlı döneminden başlayıp 1937’ye kadar süregelen isyanları, bu