Gazetelerde haber; Yunanistan, 250 kilometre menzilli Scalp füzelerini teslim aldı... Eşliğinde yorum; Yunanistan bu füzelerle savunma alanında ilk kez Türkiye’ye karşı avantajlı konuma geçti!
Dün ayrıca bir başka gazetede İran’ın füzelerinden ve bu füzelerin İstanbul’a kadar ulaşabildiğinden söz ediliyordu...
Türkiye’ye birilerinin silah sokuşturma girişimine karşı ne zaman muhalefet belirirse, birden komşuların silahı gündeme gelir. O silahların menzili içinde olduğumuz hatırlatılır. Ki bizim saf millet bize sokuşturulacak füzelerin(örneğin patriotların) gereğine inansın...
Ege’nin öte yakasındaki “akılsız komşu”ya dönelim... Bir süre önce Atina’da öğrenciler gösteri yaparken ne diye bağırdılar:
“Durmadan silah alıyorsunuz ama eğitime para bulamıyorsunuz...”
Bu yaz ormanları yandı... Söndürücü uçak bulamadılar. Türkiye’den de uçak yardımı aldılar...
Akılsız komşu, füzeye, uçağa tonla para verene kadar kendine birkaç yangın uçağı alsan ya... Tabii bu tavsiye aynen bizimkiler için de geçerli... Akıl yönünden komşudan hiçbir farkımız yok çünkü... Hangarlarda çok sayıda savaş uçağımız var ve yenilerinin peşindeyiz ama hâlâ yeterli yangın uçağımız yok.
Söz açılmışken... Bir basit tavsiyeyi de buraya iliştirelim... İki ülkenin akıllı yöneticileri bir araya gelse de, bir ortak yangın söndürme filosu kurulması üzerinde çalışsa.. Nasıl olur?
Parmaklarını birazda silah tüccarları için değil halkları için oynatsalar... Olmaz mı?
Kültür ve Turizm Bakanı Günay, Türkiye’nin yurtdışı tanıtımında fesli, dansözlü, pala bıyıklı obje kullanılmasını yasaklamış.
O objeleri kullanmazsak modern bir ülke olacağız sanki...
Haldun Ertem
* Prof. Ergun Özbudun, “Türkiye pasif laikliğe geçmeli” demiş.
“Türkiye laikliği terketmeli” diyecek de, dili varmıyor.
Köprüye tepki
İstanbul’a üçüncü köprü cinayetini hazırlayanlara karşı en etkili girişim ne olabilir?
Örgütlü halk tepkisi...
Profesör Haluk Gerçek, Kanal B’deki programda Arnavutköy hareketini hatırlattı...
Kasım 1998’de 3. Boğaz Köprüsü’nün bir konsorsiyuma ihale edileceği haberleri üzerine Arnavutköy Semt Girişimi oluşturulmuş, üçüncü köprü girişimi durdurulmuştu.
Bugün aynı örgütlenmeyi Tarabyalı, Sarıyerli, Beykozlular gerçekleştirmek zorunda..
İstanbul’a karşı bütün cinayetler halkın tepkisizliğinden cesaret alınarak yürütüldü.
Cinayeti durdurmanın yolu ses vermekten geçiyor.
Harç mı haraç mı?
Merve Hanım bir süre önce İstanbul’da kapkaççıların saldırısına uğradı. Çantası götürüldü.
Çantasıyla birlikte çalınan ehliyetini yeniden çıkarmak için Emniyet Müdürlüğü’ne gitti...
Birkaç form doldurdu, parmak izi alındı, evraklarını teslim etti. Ayrıca 60 TL kart bedeli ödemesi istendi... Merve Hanım şaşırdı:
- Bu para şu plastik kart için mi? Çok değil mi?
Görevli bir şey diyemedi. Ama parayı almazsa ehliyeti vermeyecekti, o kesindi...
Memurun 10 TL zam aldığı ülkede bir plastik kart 60 TL... El insaf... Dedi içinden Merve Hanım..
Cemaat çalışıyor!
Geçen yıl yapılan Polis Meslek Yüksek Okulu (PMYO) sınavında soruların önceden dışarıya sızdırıldığı ortaya çıkmış... Malum “imam” ve “cemaat”inin kulakları bu skandal nedeniyle hayli çınlatılmış... Olay basında günlerce konuşulup tartışılmış... CHP Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek tarafından Meclis gündemine getirilince İçişleri Bakanlığı soruşturma açmak zorunda kalmış... Ama ne gariptir ki, ortalıkta dolaşan onca bilgi ve belgeye karşın soruşturmadan bir sonuç çıkmamıştı.
Bu yılki Polis Meslek Yüksek Okulu sınavları 13 Eylül Pazar günü yapıldı ve soruların bu yıl da önceden dışarıya sızdırıldığı - kesine yakın bir gerçeklikle - ortaya çıktı. Geçen cumartesi gazetemizde görmüşsünüzdür, hem de öyle az - buz, üç - beş soru değil... Neredeyse tamamı... Kimi aynen, kimi ufak tefek bazı değişikliklerle...
Bu yılki skandalda da kulağı en fazla çınlatılan “imam” aynı “imam”... Cemaat de aynı cemaat.
Turgut Dibek, olayı yine Meclis gündemine getirdi... İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a, geçen yılkine benzer soruları bu yıl da sordu. Bakan Atalay, geçen yıl verdiği yanıtları bu yıl da yineleyecek mi yoksa yeni bir şey mi söyleyecek, göreceğiz.
Trajik...
Bayram klasiği değişmedi, yollar yine mezbahaya döndü... Kimi ardında acılar bırakarak gitti, kimi sakat kalacak, hayat onlar için cehennem azabına dönüşecek. Bu trajedide suçlu kim? Trafiğe verdiği kurbanı iki gün gözyaşı döküp üçüncü gün unutan herkes...
Şu sorular her trafik kazasından sonra sorulur, sonra unutulur: Yollar sürüşe uygun mu? Araçlar yeterli muayeneden geçiyor mu? Sürücüler ehliyet kurslarında yeterli eğitimi alıyor mu? Trafik polisleri yeterli denetimi yapıyor mu? Çok kaza olan bölgelerin trafik müdürleri sorgulanıyor mu? Trafikte rüşvetin önüne geçmek için kimse parmağını kımıldatıyor mu? Neden hâlâ sorulur bu sorular? Çünkü trafik bir rant ve rüşvet alanıdır... Kurbanlar, bu kanlı alandan beslenenlerin keyfinin kaçmaması için verilir.
Üstüne üstlük araç kullanmakta aşırı beceriksiz, kaderci, bilime inanmayan bir toplumsa söz konusu olan...
Kanlı manzaranın her bayramda tekrarlanmaması için sebep kalır mı?