Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hollanda’yı protesto eden bir grup vatandaşımızın bu ülkenin sembol rengi olduğu için portakalları bıçaklamasını gülerek izlemiş, cehalet, fanatizm falan diye geçiştirmiştik.

Avrupa ve Batı şimdi o fanatizmin onlarca katını sergiliyor.

Sınır kapılarında insanların cilt renklerine göre ayrıma tabi tutulduğunu geçiyoruz. Orkestralar repertuvarlarından Çaykovski’yi çıkarıyor. Tolstoy, Dostoyevski gibi yazarlar, Tarkovski gibi yönetmenler aforoz ediliyor. Bir kimya dergisi Rus bilim insanlarının yazdığı makaleleri geri çevirme kararı alıyor.

Haberin Devamı

Aynı ayıp kararlar sporda da alındı. Rusya kulüpleri ve sporcuları futbol ve basketbol başta olmak üzere hemen tüm uluslararası turnuvalardan çıkarıldı.

ABD ve NATO, yıllardır Afganistan, Irak, Libya, Suriye’de yüz binlerce masum insanı öldürdü. Birçok ülke savaşı boykot etti. Ama kimsenin aklına Amerikalı sporcuyu, sanatçıyı, bilim insanını cezalandırmak gelmedi.

Avrupalılar Yahudi soykırımından dolayı sözde özür dilemişti. Anlaşıldı ki kafalarda fazla değişiklik yok. Yine anlaşıldı ki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi belgeler de sadece göstermeliktir.

Faşizm yan cepte hazır duruyor ve çıkarlar gerektirirse en ufak utanma, sıkılma olmadan pazara sürülüyor.

Putin’i yiyebilmek için 80 yılda inşa ettikleri ve dünyaya örnek gösterdikleri demokratik ilkeleri yerle bir ettiler. Savaşın bir kaybedeni de Batı demokrasisi oldu.

MANGAL

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’de “Mangal gibi yürek var” diye yazmış bir meslektaşımız.

Cesur anlamına gelen bu deyim hep dilimizdedir de hiç sormayız:

Mangal ile yüreğin ne ilgisi var?

İçine kömür koyup üstünde kestane pişirdiğimiz mangal neden cesur yüreğe benzetilir?

Merak edip araştırdık. Meğer Mangal bildiğimiz mangal değil de, 1827-1857 yılları arasında Hindistan’da yaşamış bir halk kahramanının adıymış. Mangal Pandey adlı bu kahraman, İngiliz sömürgecilerine karşı ilk isyanı başlatan kişiymiş. Cesaretiyle efsane olmuş. Nitekim ünü bizim topraklarımıza kadar ulaşmış. Gerçi zafer günlerini görememiş. Hindistan’ın bağımsızlığı onun ölümünden 100 yıl kadar sonra gerçekleşmiş ama Hintliler onu bugün bile bağımsızlık kahramanı olarak anıyormuş. Biz de analım.

Haberin Devamı

CANLAR

Siyasette veya günlük hayatta kullanılıp çöpe atılan liderler veya kişiler için bir Osmanlı fıkrası.

Bir Osmanlı paşası yanında çalışanlardan birine pis bir iş vermiş.

İşi alan gariban paşanın hatırına elini kana bulamış.

Hapse atmışlar.

Paşa haber göndermiş:

- Mahkemede “kadı”nın karşısına çıktığında sakın benim adımı vermesin. Olayı üstüne alsın, beni sakın işe karıştırmasın. Merak etmesin, ben onu ne yapar eder kurtarırım.

Mahkeme kurulmuş. Yargılama kısa sürmüş

Kadı, garibanın asılmasına karar vermiş.

Çocuk, paşanın adını verse, kendisini onun azmettirdiğini söylese kurtulacak. Ama bir türlü söyleyememiş.

Jandarmaların kolunda mahkemeden çıkarken bir köşeden olup biteni izleyen paşayla göz göze gelmişler.

Çocuk paşaya yalvaran gözlerle bakarken, paşa ona doğru fısıldamış:

- Bir can için beni mahcup etme evladım.

SIRÇA

Emekli Büyükelçi Selim Kuneralp, ekranda izlediği bazı emekli askerleri eleştirmiş, şöyle demiş:

Haberin Devamı

“Emekli askerlerin Putin hayranlığı çok ürkütücü. Bu askerler görevdeyken Rusya’yla savaş çıksaydı demek ki gidip gemilerini Rusya’ya teslim edeceklerdi.”

Dilimizde bir deyim vardır: “Sırça köşkte (camdan köşkte) oturan komşusunun camına taş atmamalı.”

Yani... İngiliz iş birlikçisi Ali Kemal’in torunu Selim Bey böyle bir suçlamada bulunmamalıydı.

HALİFE

3 Mart, üç devrim yasasının kabul tarihidir. Bu yasalarla Diyanet İşleri Teşkilatı kurulmuş, eğitimde birliğin temeli atılmış, hilafete son verilmiştir.

Halife’nin sürgüne gönderilmesi için kanun çıkarılırken Cumhurbaşkanı Atatürk bir önerge vererek saltanat ailesinin mensuplarının sürgün kapsamı dışında bırakılmasını önerir. Ne var ki Meclis önergeyi kabul etmez, Halife ile birlikte tüm saltanat ailesinin uzaklaştırılmasına karar verir. Sürgün kararı 32 şehzade ile 35 prensesi kapsamaktadır.

Halife İsviçre üzerinden Nice’e gider. Halife’nin İsviçre’ye gelişini İngiliz Daily Mail gazetesi şöyle anlatır: “Abdülmecit’e oğlu, kızı ve üçü çarşaflı dört karısı eşlik ediyordu.”

Saltanattan sürgüne yolculuk bütün yüzlere kederli ifadeler olarak yansımıştır.