Cumhurbaşkanlığı komisyon kurdu... Ulusal bayramlar gözden geçiriliyor... İlk adım olarak 19 Mayıs bayramında Ankara dışındaki törenler kaldırıldı. Çankaya’nın açıklamasından anlıyoruz ki, 23 Nisan ve 30 Ağustos bayramları da daraltılacak...
Peki Şeker ve Kurban bayramları ne olacak? Biri 3 gün diğeri 4 gün olarak kalacak mı?
Okurlarımız “Canım bunlar dini bayram, kutsal günleri kısaltmak veya uzatmak söz konusu olabilir mi?” diye düşünebilirler... Olabilir...
1935 yılında çıkarılan kanunla 30 Ağustos Zafer Bayramı (1 gün), 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı (1,5 gün), 1 Mayıs Bahar Bayramı(1 gün) olarak saptanmıştır. Şeker Bayramı’nın üç gün, Kurban Bayramı’nın 4 gün olacağı da o kanunla kararlaştırılmıştır.
O günlerde eğilim bayramları çoğaltmak ve uzatmak yönündedir... Sebebini İçişleri Bakanı Şükrü Kaya yasa görüşülürken şöyle izah eder:
- Memleketinmizde tatil günlerimiz azdır. Çalışkan bir milletin istirahat hakkıdır. Bu sıhhi ve içtimai bir meseledir...
Görüşmeler sırasında söz alan Balıkesir Mebusu Hacim Kezer, bayram günlerini uzun bulur, her iki dini bayram için “birer gün kafidir” diye konuşur.
Yozgat Mebusu Sırrı İçöz, görüşmeler sırasında bayramların uzunluğunun iktisadi yönüne değinir, şöyle der:
“İktisadi mütalaa iledir. Çünkü şekerciler ve diğer esnafın menfaati vardır.”
Hacim Bey biraz ikna olmuş anlaşılan, daha sonra Şeker ve Kurban bayramları 2’şer gün olsun diye teklif vermiş, ama kabul görmemiş... Şeker ve Kurban bayramları kısaltılmalı mı? Tersine birer gün uzatılması düşünülebilir... Özellikle şehirlerarası seyahatler rahatlatılır. Koşturmaca hafiflerse trafik kazaları azalır... Her hafta iki gün tatil yapıyoruz da iki dini bayramı neden üç - dört güne sıkıştırıyoruz? Diye düşünülebilir.
AB’den Stefan Füle, Türkiye’nin basın özgürlüğüyle
ilgili tutumunu kaygıyla izliyormuş.
“Cahiller kulübü”nün üye sayısı gitgide
artmaya başladı...
Haldun Ertem
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, “Haydarpaşa gar özelliğini yitirdi” demiş.
Doğrudur. Beyler, “rant özelliği”ni
keşfettiler çünkü!
Fahrettin Fidan
Valiler markette...
Çorum Valisi Nurullah Çakır, Çankırı Valisi Vahdettin Özcan ve Afyon Valisi İrfan Balkanoğlu Çorum’a bağlı Osmancık ilçesine gidiyorlar. Ne var orada... Bir market açılışı. Üç vali market açılışına katılıyor, dua ederken çekilen resimleri Sözcü gazetesinin dünkü nüshasında yer alıyor.
Böylesi başka ülkede olmaz.. Aslında böylesi Cumhuriyet tarihinde de olmamıştır. Cumhuriyet’in valisinin bir ağırlığı vardır. Peki valileri oraya götüren güç nedir? Haberde o yok.. Vali durup dururken market açılışı için kilometrelerce yol katetmez. Ucunda ya maddi menfaat vardır. Ya bir nüfuzlu kişinin ricası. Valilerin bu duruma düşmesine değil... Onları bu duruma düşürene bakın... Kimse o? İçişleri Bakanı bilir...
“Huu çeker millet”
Başbakan Erdoğan, geçenlerde partisinin il başkanları toplantısında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün de imzası bulunan kitap toplatma kararlarını basına dağıttı...
Dağıtılan belgelerde, Aziz Nesin’in “Azizname”, Rıfat Ilgaz’ın “Yaşadıkça” gibi eserleri var...
İyi de o günle bugünün ne ilgisi var?
Bu yoldan bugünün demokrasisi mi yüceltilecek?
Hemen söyleyelim.. Bugün yasaklı kitap sayısı o güne göre çok daha fazla. İnternette küçük bir araştırma bunu anlamak için yeterli..
Dönelim Azizname’ye... Aziz Nesin’in 1948 yılında yazdığı bu kitabın ilk sayfasında şu dörtlük vardır:
Zannetme ki daim bişekcesine
Siz her anırdıkça huu çeker millet
Alkış beklerken siz eşşekcesine
Verir hakkınızı yuu çeker millet.
Zamanın basın savcısı Hicabi Dinç, bu taşlamanın hükümeti aşağıladığını iddia ederek Aziz Nesin aleyhine dava açar. Polis Aziz Nesin’i tam 6 ay arar. Aziz Nesin yakalanmamasının sırrını şöyle anlatır:
“Polis beni bulamadı. Çünkü o kaçak gezdiğim günlerimi İstanbul’un genel kitaplıklarında mizah konusunda çalışarak geçiriyordum ki, kitaplıklar polisin uğradığı, uğramayı akıl edeceği yerler değildi...”
Kennedy
ABD’de yaşayan okurumuz Akın Aksu, o ülkede laiklik duyarlığına örnek veriyor:
“Biliyorsunuz, Başkan Kennedy koyu Katolikti. Ancak seçilmeden önce, seçildiği takdirde verdiği kararlarda dininin hiçbir etkisi olmayacağına dair Amerikan halkına söz verdi. Eğer ‘Seçildiğimde hepinizi katolik yapacağım’ deseydi akli dengesinden şüphe edilirdi. Başka misal... Bundan beş yıl kadar önce, Christmas zamanı, Amerikan vatandaşı bir Yahudi, San Francisco hava alanı işletmesini, Noel şenlikleri için hava alanını süslediler diye mahkemeye verdi. Bu süslemenin benim dinimle alakası yoktur, benim vergilerimin dâhil olduğu şehir bütçesinden böyle harcamalar yapamazsınız, dedi. Ertesi günü, havaalanından süslemeler kaldırıldı.”