Başbakan’ı dinliyoruz, gözlerimiz kapalı... Grup’ta sakin bir dille konuşuyor...
Deniz Baykal’ın kameralı yanıtına geçen hafta teşekkür etmişti. Bu hafta veryansın ediyor...
Kameralı görüşmeyi ahlaksızlık olarak niteliyor.
Baykal’ın sergilediği tavra “güvensizlik” denebilir ama ahlaksızlık!
Başbakan kendisi gibi düşünmeyenleri en ağır şekilde suçlamayı seviyor.
Örneğin Habur’dan girişleri umut verici iyi gelişmeler olarak niteliyor.
Aynı umudu paylaşmayanları “Kargaşadan, kaostan, terörden nemalanıyorlar” diye damgalıyor.
Gazeteci ve aydının görevi olayları dört bir yanından irdelemek, içindeki tuzaklara dikkati çekmek değil mi? Tabii ki bunlar yanlış tespit olabilir. Zaman bu yanlış tespiti yapanları yalancı çıkarabilir. Ama terörden nemalanmak nereden çıktı. Böyle bir suçlamanın sahibi suçladığı kişi ve çevrelerin terörden nasıl nemalandığını ortaya koymak zorunda değil mi?
Şöyle devam ediyor Başbakan:
“Bazı medya grupları bu sürecin İmralı’dan yönetildiğini öne sürüyor.”
Bu medyadan önce muhalefet partilerinin düşüncesi... Bizler dahil kimi yazarlar da böyle düşünmüş olabilir. Ama aynı gazetelerde yanıbaşımızda yazan birçok arkadaşımız da Başbakan gibi düşünüyor. O çizgide yazıyor. Burada kimi gazeteler ya da yazarları eleştirmek yerine Başbakan’ın her zaman yaptığı gibi yine bir “medya grubu”nu hedef göstermesi niye? Üstelik o medya grubu Maliye’nin vs takibindeyken..
Her tarafa açılan Başbakan bir türlü kendisi gibi düşünmeyenlere açılım uygulayamıyor...
Soru: Basınımız AB İlerleme Raporu’nda önemle vurgulanan yolsuzluklar konusunu neden görmezden geldi?
Yanıt: Başbakan Erdoğan bu tür konulardan söz edilmesine kızdığı için...
Haldun Ertem
Türkiye’ye gelen PKK’lıların sözcüsü M. Şerif Gençdağ, “Kimse kendini kandırmasın, biz eve dönmek ya da teslim olmak istemiyoruz. Barış için adım atıyoruz” demiş.
Adama bak yahu. Bizim kendi kendimizi kandırmamıza bile karışıyor!
Fahrettin Fidan
* * *
Erdoğan, “Dış politikada eksen kayması yok” demiş.
Demek eksen var!..
PKK’yı, Ergenekon’a bağlamaya çalışıyorlar!
Doğru olsa “PKK’lıyım” diyenin 10 dakikada serbest bırakıldığı bir zamanda Ergenekon sanıkları içerde olur muydu?
Gülhan Elmas
Bir film: Nefes
Bir film adına güzel haber... Güneydoğu’da bir sınır karakolundaki askerlerin yaşadıklarını konu edinen ‘Nefes’ filmi ilk üç günde 334 bin 215 kişi tarafından izlendi.
Film bir sınır karakolumuzda 1993 yılında terör örgütüne karşı mücadele veren 40 kahraman askerin hikâyesini anlatıyor.
Engin Balım arkadaşımızın dikkatini bir sahne özellikle çekmiş... Anlatıyor:
“Filmde PKK saldırısı sonrası Atatürk büstü yerinden kopup kayalara yuvarlanıyor. Arkadaşlarının çoğu şehit düşen yaralı bir asker, alnından vurulan komutanına buğulu gözlerle baktıktan sonra, topallayarak büstü yerden alıyor ve yerine koyuyor.”
Maraton...
Geçen pazar günü 31. Avrasya Maratonu koşuldu... Yarışı izleyen Adil Hacıömeroğlu anlatıyor:
“Bu güzel günde benim canımı sıkan ve ülkemin geleceği açısından umutsuzlandıran İstanbulluların ilgisizliğiydi. Yol boyunca gözlerim hep yurttaşlarımızı aradı. Maalesef göremedi. İsterdim ki aileler çocuklarıyla birlikte bu yarışmayı izlesinler. Sporculara destek versinler. Hem sporun hem de sakin bir İstanbul pazarında doğanın, tarihin tadını çıkarsınlar...”
“Sporu yalnızca futbol olarak belledik. Ne olursa olsun kazanmayı, rakibe saygı duymamayı, paranın gücünü spor sanıyoruz. Binlerce ağızdan hakeme, rakip futbolcuya küfretmeyi beceriymiş gibi algıladık. Takımın çıkarlarını, toplumsal değerlerin önüne koyduk. Rakibine tekme atıp sakatlayan oyuncumuzu kahraman bildik...”
“Neden uluslararası planda sporcularımız yok? Diye hep soruyoruz. Yanıtı çok açık: Seyircisi olmayan bir ülke sporcuyu neylesin. Heyecanını yitiren toplumlar; yaşamın her alanında geri gider, kendini kaderci bir esaretin kucağına bırakır...”
NOT: Bu yarışa gazeteci arkadaşımız Mine Kılıç da katıldı. Mine 40 yaşında. Spor geçmişi yok. Koşmaya son yıllarda merak sardı. Maratonu 4 saat 12 dakikada bitirmiş. Ama bitirmiş. Yürekten tebrikler...
Dağdan ovaya
Deniz Baykal konuşuyor: “İmralı’dan gönderilen yol haritası uygulamaya konulmuştur.
Dağdan inenler pişmanlık talep etmiyorlar Bunlar elçidir... Dikkat buyurun...
Biz silahı bırakmayacağız, size şartları bildirmek üzere geldik diyorlar.”
Başbakan Erdoğan ise Habur’daki karşılamanın “açılım”ın sonucu olduğunu söylüyor.
Oysa biliniyor ki, 34 kişilik grup Apo’nun çağrısı üzerine gelmiştir.
Bu beyanlar bir AKP - PKK anlaşmasının varlığı ihtimalini güçlendiriyor.
NOT: Elçilerin getirdikleri istekler hükümetçe kabul edilecek mi? Kabul edilmezse süreç nasıl bir şekil alacak? Bilen var mı?