"Bana göre sağlıklı bir sonuç almak için soruşturmayı MİT'in bağlı bulunduğu Başbakanlığın Teftiş Kurulu'nun yapması gerekirdi. Ama her nedense! MİT kendi Teftiş Kurulu'na yaptırmış. Böyle bir soruşturmada Kaşif Kozinoğlu'ndan sonra görüşülüp ifadesi alınması gereken ikinci kişi elbette ki Süha Hakkı Şen olmalıydı. Nitekim MİT müfettişleri bunu yapmak istemişler, ancak mümkün olmamış. Neden mi? Bana gönderilen resmi yanıtta, cep numarasını açıkça belirttikleri Hakkı Süha Şen'in telefonuna bir türlü ulaşamamışlar da ondan! Adamın ev telefonları belli, iş telefonları belli, cebi belli, adresi belli. Ama buna rağmen MİT kendisine ulaşamamış! Merak ettiğim şu: Saygınlığı konusunda hepimizden daha titiz olması gereken MİT, acaba hangi sebeple kendisini bu kadar aciz göstermeyi göze almıştır?" CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, geçenlerde MİT Dış Operasyonlar Daire Başkanı Kaşif Kozinoğlu'yla ilgili Başbakan Erdoğan'a bazı sorular yöneltti. Bunlardan biri Yargıtay - MİT - Çakıcı olayında, Kozinoğlu'nun müteahhit Süha Hakkı Şen'le ilişkisi ve bu konuda yapılan soruşturmanın sonucuydu. Soruya Başbakan adına yardımcısı Mehmet Ali Şahin imzasıyla gelen yanıtın yorumunu, Atilla Kart'tan dinliyoruz: Başbakan Erdoğan, "Demokrasi ve İslamı evlendirdik" demiş. Yoksa Başkan Bush'un Beyaz Saray'da kıydığı ve şahitliğini at sineğinin yaptığı nikâh o muydu? Gazetelerde haber... İşadamları ve serbest meslek grupları 500 milyon lira maaş alan odacıdan daha az gelir beyan etmişler.. Dünden bugüne değişen bir şey yok. AKP iki yıldır iktidarda, yine çok kazanan az, az kazanan çok vergi ödüyor. Adaletsizlik aynen sürüyor. Bunlar üstelik bir zamanların "Adil Düzenci"leri... Fakir hakkı yemeyenler. Bir başarıları oldu. Vatandaşı türbelere sevk ettiler. Eğer vatandaş yarın uyanır da türbeler yerine Başbakanlığa yürürse.. Seyreyleyin o zaman gümbürtüyü... Vergi hikâyesi New York Times gazetesine göre, Türkiye yönünü AB'den ABD'ye kaydırmış. Doğrudur... Çünkü AB'ye üye olmak zor, ABD'ye uydu olmak kolay... Başbakan'ın ABD seyahatinde gazetecilerin uçakta içki içip içmemesi mesele oldu. İçmezlerse yamanmış gazeteci, içerlerse yaman gazeteci sayılacaklarmış gibi hava yayıldı. Oysa ne ilgisi var? Gazeteci gezide gazeteci gibi davranıyor mu? Meslek ilkelerine uyuyor mu? Gördüğünü mü yazıyor yoksa Başbakan'ın göstermek istediğini mi? Yorum mu yazıyor, balon mu uçuruyor? Orada yazdıkları yabancı basın tarafından yalanlanıyor mu, doğrulanıyor mu? Gazetecilik testi bu sorularla yapılır... Yapıldı da... Halk, sonucu biliyor! Yağcılık testi... Bazı öğrencilerimiz sınavlardan önce, Sayısal Loto'cular gibi türbe ve yatırları ziyaret ediyormuş. Uyar... Neticede ikisi de şans işi... AB dışişleri bakanları Ankara Anlaşması'nın 10 ülkeye daha uygulanması için hazırlanan protokolü imzaladı. Bizim hükümet de muhtemelen 15 Haziran'da imzayı atacak.Protokolda Kıbrıs Rum Kesimi'nden Kıbrıs Cumhuriyeti diye söz ediliyor.Hükümet, yayımlayacağı bir deklarasyon ile Rum Yönetimi'ni tanımadığını ilan edecekmiş.Tabii hükümet kendi kendini ve Türk kamuoyunu uyutuyor. Rumları tanıdığını imzayı attıktan sonra anlayacaktır.Ankara Anlaşması Avusturya, Finlandiya ve İsveç'e 10 yıl süreyle teşmil edilmedi. Kimse de oralı olmadı. Bu defa işin içine Kıbrıs'ın tanınması girince, AB, Ankara Anlaşması'nın onayını müzakerelerin başlaması için koşul haline getirdi. Bu arada Fransa ve Hollanda'daki referandumlardan sonra Türkiye'nin AB üyeliği şansı sıfıra indi sayılır3 Ekim'de müzakerelerin başlaması suya düştü, düşecek. Ancak bizim iktidarın ek protokolü imzalama ve Güney Kıbrıs'ı tanıma (KKTC'yi gözden çıkarma) azminde hiçbir azalma görünmüyor. Milletvekili Emin Şirin bu durumdan şu sonucu çıkarıyor:- Demek ki Rumları tanıyacakları konusunda önceden belli merkezlere söz vermişler... * * *CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen hükümetin dış politikasını şöyle değerlendiriyor:- AB'ye, ABD'ye, İsrail'e, İslam ülkelerine, kendi tabanlarına ayrı ayrı sözler veriyorlar. Kendi ilkeleri yok. Hep karşı tarafın istediği gibi konuşuyorlar. Ancak artık iletişim çağındayız. Bir yerde söylenen aynı anda dünyanın öbür ucundan duyuluyor. Herkes bu iktidarın nabza göre şerbet verdiğini görüyor. Kimse güvenmiyor. Herkes ne koparsam kârdır, diye bakıyor. Dışarının her istediğini verdikleri için destek görüyorlar. Verecekleri bittiği gün, kendileri de bitecek. m.asik@milliyet.com.tr Verici politika