ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Ricciardone, henüz görevde çok yeni olmasına rağmen Odatv baskını ile ilgili soruları önceki gün kesin ifadelerle yanıtladı:
“Bir taraftan özgür basından söz ediliyor diğer taraftan gazeteciler gözaltına alınıyor, bunu anlamıyoruz...”
Başbakan Yardımcısı Hüseyin Çelik başta olmak üzere AKP’li sözcüler Büyükelçiye “İçişlerimize saygılı olun” diye çıkıştılar. Ancak ABD geri adım atmadı tam tersine Washington’dan bastırdı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Philip Crowley’in “Büyükelçimizin sözlerinin arkasındayız” dedikten sonra şu uyarısı önemliydi:
“Türkiye’de gazetecilere muameleler konusundaki gidişattan kaygılarımız var. Bu konuyu genel anlamda Türk hükümeti nezdinde dile getiriyoruz ve yakından izliyoruz”
AKP’nin unuttuğu bir şey vardı; insan hakları konuları konusunda ülkelerin birbirini uyarması çoktandır içişlerine müdahale sayılmıyor. Örneğin AB bu işi çok sık yapıyor.
ABD demokrasi ve insan haklarında daha gevşek davranıyordu neden hassaslaştı, diye sorulursa...
ABD perde önünde demokrat görünüyor arkada kuyumuzu kazmaya devam ediyor, diyen var... ABD’nin yeni Ortadoğu politikası daha demokrat diye düşünen var. Tahminler karışık...
İlahiyat Hocası Prof. Orhan Çeker: “Kadın dekolte giyinirse tecavüz kaçınılmaz olur’’ dedi...
Okurumuz Engin Balım soruyor:
“Afganistan’da tecavüze uğrayan Burkalılar...
Dağ başında tevcavüze uğrayan hayvanlar... Onlar da dekolte mi giyiyor?
Darbe mağduru!
Dün TBMM Milli Savunma Komisyonu’nda görüşülerek kabul edilen tasarının tam adı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı.
Gerekçesinde belirtilen amacı: YAŞ kararlarıyla TSK’dan uzaklaştırılanların yoksun bırakıldıkları haklarının geri verilmesi.
Tasarı Genel Kurul’dan da geçerse 900 dolayında subay ve astsubay isterlerse TSK’ya yeniden dönebilecek. İstemezler ya da durumları uygun değilse mahrum kaldıkları hakları kendilerine ödenecek.
Bu özetten sonra geliyoruz komisyon üyesi CHP Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın söylediklerine.
“Tasarı sadece Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) kararıyla TSK’dan atılanları kapsıyor. Bunlar da bilindiği gibi 28 Şubat 1997 sürecinde, büyük çoğunluğu irticai faaliyet gerekçesiyle ordudan atılan subay ve astsubaylar. Oysa bir de ikili ve üçlü kararname ile... Yani, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinde darbeciler tarafından ordudan atılan subay ve astsubaylar var. Dolayısıyla hak, adalet, eşitlik vs. adına onları da kapsaması gerekirdi. İşte bu nedenle ben ve bir grup CHP’li arkadaşım, ikili ve üçlü kararnamelerle atılanları da kapsam içine alan bir önerge verdik. Ancak ne yazık ki önergemiz AKP’lilerin oylarıyla reddedildi.
İktidar partisi 12 Eylül’deki anayasa referandumunda “Evet deyin ki 12 Eylülcülerden hesap soralım”, diyorlardı. Şimdi bırakın hesap sormayı, 12 Eylülcülerin mağdur ettiği insanların mağduriyetlerini gidermeye bile yanaşmıyorlar. “Yetmez ama evet”çiler kendilerini ve halkı aldattıklarını nihayet anlamışlar mıdır?
İftira
Geceleri malum kanallarda avaz avaz suçlamalar:
- Soner Yalçın bana iftira etmişti...
- Odatv benim hakkımda yalan yazdı...
- Soner Yalçın bana sataştı...
Hürriyet ve Odatv yazarı Soner Yalçın bu suçlardan gözaltına alınmış olsa bu şikâyetlerin mantığı olur. Ama ilgisi yok. Odatv kimi meslektaşlara haksızlık etmiş olabilir. Onların da Odatv veya Soner Yalçın’ı mahkemeye verme hakkı vardır. Ancak belli suçlamalarla gözaltına alınmış bir gazeteci için “Bana iftira etmişti iyi oldu” diye konuşmak, basın özgürlüğüne vurulan darbeyi meşrulaştırmaktan başka işe yaramıyor. Gözaltına alınmış ve konuşamayacak durumda olan bir kişiye atıp tutmanın ahlaki sakıncasına ise değinmiyoruz bile... Anlaşılan masumiyet karinesi sadece iktidar ve yandaşları için geçerli bir hukuk kuralı...
* * *
Sabah gazetesinde Soner Yalçın ve arkadaşları hakkında savcıların şikâyetleri sıralanıyor. Biri şöyle:
“Ergenekon Terör Örgütü’nün amaçlarına uygun olarak yayın yapmak.”
AKP iktidarına yapılacak her türlü eleştiri bu suçlamanın kapsamı içine girer... Doğruları yazan tek gazeteci kalmaz piyasada... Hedef bu mu?
Basın özgürlüğü ülkemizde polisin gazete, dergi, radyo, televizyon ve internet sitelerini
“basma özgürlüğü” olarak kullanıyor...
Gülhan Elmas
ÖSYM
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı’nın yenilenmesi ile ilgili yasa tasarısı konusunda CHP ne diyor? İşte Nur Serter’in görüşleri:
- CHP esas itibarıyla iki noktaya karşıdır. Bunlardan ilki; ÖSYM personelinin tümüyle değiştirilmesi, diğeri ise ÖSYM’nin Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılmasıdır.
Mevcut 318 personelin tamamının YÖK’e nakli oldukça izaha muhtaçtır. YÖK’ün istihdam hacmi bellidir ve bu 318 yeni personelin YÖK’te ne iş yapacağını YÖK temsilcileri de açıklayamamaktadır. Ancak, bu düzenleme ile AKP hükümeti tarafından ÖSYM’ye yüzlerce yeni atama yapılacaktır ve bunun adı açıkça kadrolaşmadır.
Yapılacak ihlallerin kamu denetimi dışına çıkarılması kurumun yöneticilerini her ihalede şaibe altına sokacaktır...
Devlet Bakanı Faruk Çelik, “TSK, içindeki çürükleri ayıklasın” demiş.
Şeeeyyy... Önce siz içinizdeki hırsızları, rüşvetçileri, ihaleye fesat karıştıranları, kalpazanları ayıklasanız.
Fahrettin Fidan
ABD Büyükelçisi Ricciardone’nin basın özgürlüğüyle ilgili açıklamaları Abdullah Gül’ü ilgilendirmiyormuş.
İlginç... Oysa Beşiktaş’ın durumuyla bile ilgilendiği biliniyor..
Haldun Ertem