Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Seçimlerden önce “Aklanmadan hiçbir görev kabul etmem" diyen Mesut Yılmaz’ın şimdi bu şans ayağına geldiğinde sergilediği mızıkçı çocuk görüntüsünü anlamakta zorlanıyoruz.
Neymiş? Koalisyon ortağı MHP bu ortaklığın gereği olarak (!) milletvekillerine talimat vermeli, beyefendiyi Yüce Divan’a gitmekten kurtarmalıymış. Çok değil, daha iki ay kadar önce 5 + 5 konusunda, aynı türden şey kendisinden istendiğinde;
-Benim partim demokratik bir partidir. Milletvekillerim özgür iradeleriyle karar verir, ben onlara karışamam, diyen Mesut Bey şimdi aynı davranışı başkalarından bekliyor, onları koalisyonu bozmakla tehdit ediyor.
Gelelim Yüce Divan meselesine...
Meclis’te çoğu kez siyasi hesaplarla kalkan ya da kalkmayan parmakların “aklanmak" anlamına gelmediğini sokaktaki çocuklar bile biliyor artık... Asıl aklanma yargı önünde... Suçsuz olduğunuza gerçekten inanıyorsanız (ki öyle söylüyorsunuz), gidin Yüce Divan’a, çıkın Türkiye’nin en seçkin yargıçlarının huzuruna, verin hesabınızı...
Siz, sade vatandaş değilsiniz... Ne yargı karşısına çıkmadan önce gözaltına alınma tehlikeniz var ne de karakolda Hortumcu Süleyman türü bir polis tarafından, malum yöntemlerle ifadenize başvurulma riski...
Ayrıca da ülkenin en iyi avukatları emrinizde olacak...
Haydi Mesut Bey! Bırakın kafalarda birtakım soru işaretleri yaratan tuhaf direnmeyi...
Kendi partiniz dahil bütün milletvekillerini aleyhinize oy vermeye çağırın.
Göğsünüzü gere gere gidin Yüce Divan’a..
Aklanın.. Paklanın.. Tertemiz bir şekilde çıkın Yüce Divan’dan...
Birisi “şaibe" deyince bütün başların size dönmesi inanın en başta bizi üzüyor.

Vurgun vuranın

Trilyonlarca liralık koltuk yolsuzluğunun göbeğindeki Mustafa Kalemli’nin hakkındaki iki davadan birinden beraat ettiğini duyan çoğu kişi şaşırdı. Neden?.. Okurumuz Deniz Güçlü’nün notu bu nedenle ilgili. Diyor ki:
- Basınımız her yolsuzluk veya skandal patladığında günlerce yayın yapıyor. Bir süre sonra başka skandal patlıyor. Onu bir şok olay izliyor. Derken eski skandallar unutuluyor. O skandalların kahramanları, basının ve kamuouyunun gözü kendi üzerlerinden ayrıldığı anda kulis çalışmasına başlıyor, mahkeme sürecini kendi lehlerine çeviriyorlar. Bir gün bir de bakıyorsunuz beraat edivermişler. Sonuç şaşırtıcı oluyor. Çünkü medya mahkeme safahatını takip etmiyor. Muhalefet partileri de bu olayları izlemiyor. Birçok büyük skandal bu şekilde unutuldu. Mesela tarikatlarla ilgili skandal, mesela çetelerle ilgili skandallar... Zaman sürekli vurguncunun, hırsızın lehine işliyor.

Ofşor batağı... (2)

Devlet güvencesinde olmayan off - shore hesaplarına yatırılmış paraların 20 milyara kadar olan bölümünü devletin üstlenmesi tepki aldı... Ancak konunun üzerinde pek durulmayan bir yönü daha vardı ki, onu da Egebank’ta uzun süre şube müdürlüğü yapmış bir okurumuzdan dinliyoruz:
- Off - shorezedeye yüklenirken bir gerçeği de unutmayalım: Offshore, doğrudan banka sahiplerinin sorumluluğunda (banka yönetim kurulundaki devlet temsilcilerinin de gözü önünde) oluşmuş bir batak... Off - shore olarak bankaya giren para, (diğer hesaplardan farklı olarak) tümüyle banka kontrolünde oluyor. Bu para, banka için “ucuz para" - “ucuz kaynak" niteliğinde.. Off - shore hesaba giren paraya “yurtdışına" gönderilmiş işlemi yapıldığından devlet bunu takip edemiyor. Egebank Kasım 1999’da “offshoreöa başladığında banka sahibi Murat Demirel, tüm şube müdürlerini topladı. “Mevcut mudileri off - shore hesaplara yönlendireceksiniz. Yapamayan çekip gitsin!" deyip “off - shoreöu müşteri gözünde cazip kılabilecek ikna yöntemlerinden söz etti. Mesela off -shore hesap sahiplerinin vergi yükümlülüğünden söz ederken, “İsterlerse vergi beyannamesi vermeyebilirler. Çünkü Merkez Bankası kimin off - shore yaptığını bilemez!" dendi. Bu “start" sonrasında müşteriler, “güvenilirliği" ve “ayrıcalıkları" anlatılarak off - shore’a yönlendirdi.
- Sonuçta?..
- Tüm bunlar banka yönetim kurulundaki devlet temsilcisinin gözleri önünde oldu. Egebank şaibeli biçimde off - shore işlemleri yaparken görmezden gelinerek vatandaşın dolandırılmasına göz yumuldu. Ve sonunda görüldü ki, “off - shore" diye toplanmış paranın tek kuruşu dahi yurtdışında herhangi bir bankaya transfer edilmemiş...
- Ya ne olmuş?..
- Off - shore kapsamında toplanan 70 milyon doların yarıya yakın kısmı Murat Demirel’in Sümerbank ve İktisat bankalarındaki hesaplarına nakit ve nakit hükmünde kıymet olarak aktarılmış.. Öteki yarısı da yine aynı şahsın şirketlerine kredi olarak gitmiş. Biliyorsunuz TMSF, bu paralara ihtiyati tedbir koydu...
- Off - shore’zedelere paralarının bu kaynaktan ödenmesi gerekmez mi?
- Elbette.. Adil olan da budur...

Sivas’a bağlı Yıldızeli İlçesi İlköğretim Okulu’nun kitaba ihtiyacı var. İlkokul çocuklarını ilgilendirecek kitaplara sahip olanların ilgisine...

Amcabey’den anı

Eski dergileri karıştırırken Cemal Nadir’in unutulmaz “Amcabeyöiyle yüzyüze geldik dün... Yarım asır öncesinden bugünlere bakıp yine maytap geçiyor... Mesela şu karikatür... Amcabey köye gitmiş... Hoşbeş sırasında köylülerden biri;
- Keşke Pazar günü gelseydin, diyor, kuzular yedik, davul zurna çaldık, milli oyunlar oynadık... Malum Toprak Bayramı’ydı.. Şehirde de o günü kutladılar mı acaba?..
Gözlüğün üzerinden muzipçe bakıp yanıtlıyor Amcabey:
- Sanmıyorum, şehirlerimizin çoğu şimdi beton veya asfalt bayramını kutluyor!..
(Karikatürün altındaki tarih: 1946...
Bir de bugünleri görseydi Amcabey... Kahrından bir kez daha ölürdü...

Gürül gürültü...

İçişleri Bakanı Sadettin Tantan valilere gönderdiği genelgeyle araçların yarattığı gürültü kirliliğini önlemelerini istemiş...
İyi olur... Olur da...
Gece yarısı trafik - yoğun caddelerde dolaşıp üzerlerindeki cami hoparlörü büyüklüğündeki megafonlarla yolları açmaya çalışan trafik araçlarının gürültüsünü kim önleyecek? Sorun bu...

G.Saray’ın yüzde 21’ini bir Amerikan şirketi alıyor... Bundan sonra "Cimbom" değil "Jimbom" diyelim!..
Cihan Demirci


Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr