Türkan Saylan’ı şanına, şerefine,emeklerine layık bir törenle sonsuzluğa uğurladık.
Peki görev bitti mi?
Yoksa yeni mi başlıyor?
Genç okurumuz yazıyor:
“2 Mayıs’taki Fazıl Say konserine gittim. Türkan Saylan, ağır hastalığına rağmen konseri sonuna kadar sahneden tekerlekli sandalyede izledi. Konserin sonunda çok güzel bir konuşma yaptı, mealen hepimize, ‘Bugün çok güzeldi. Ama yarın daha çok çalışmalıyız’ dedi.
Son günlerdeki bir röportajında da “Yoruldum demeye hakkımız yok” diyordu.
Türkan Saylan, Cumhuriyet Türkiye’sinin yetiştirmeyi hedeflediği aydınlık neslin temsilcisiydi. Çok özel, çok kibar, çok narin ama aynı zamanda çok yiğit ve güçlüydü.
Huzur içinde yatsın. Yeri cennet olsun...
Onu hatırladıkça, hepimiz ‘Yorulmaya hakkımız yok’ demeliyiz... Eğitime karınca kararınca da olsa destek olmalı, ÇYDD aracılığıyla bağışlarımıza devam etmeliyiz...”
Bir başka genç okurumuz, Engin Balım da bakınız ne diyor:
“Erdoğan valilere ‘Kömür dağıtın, işte o zaman, bu ülke uçar, uçar’ diye seslenmişti. Biz de Saylan’ın ‘veda mitingi’ne katılanlara sesleniyoruz: Örgütlenir de, her biriniz Saylan’ın yaptığı çalışmaların milyonda birini yaparsanız, bu cumhuriyet uçmaz! Yerinde dimdik ayakta kalır ve gelişir! Her cenazenin ardından gözyaşlarıyla sadece ‘Türkiye laiktir laik kalacak’ sloganı atmakla olmaz, gün ÇYDD’ye sahip çıkma günüdür.”
Türkan Hoca insanın nasıl insanlaşacağını, toplumsal sorumluluğun ne olduğunu herkese anlattı. Işıklar saçan bir anıt oldu... Onu ve çağrılarını asla hatırdan çıkarmayalım...
Erdoğan, “Bazı yargı kararları siyasi içerik kokuyor” diyor.
Sayelerinde siyasetle yargı iç içe girdi de ondandır...
Haldun Ertem
Gaddar Masum
1980’li yıllarda... Cağaloğlu’nda çalıştığımız Günaydın’da akşam iş çıkışı genellikle Türk Haberler Ajansı’nın üst katındaki Gazeteciler Cemiyeti Lokali’ne uğrardık... THA’yı Niyazi Dalyancı ile Osman Arolat yönetirdi. Akşamları rakı eşliğinde hem sohbet edilir hem gazetecilik ve habercilik konuşulurdu. Günün birinde baktık Niyazi ve Osman’ın yüzü asık.. Ne oldu? İki maliye müfettişi (veya hesap uzmanı) ajansı denetlemeye gelmiş. Biri Tanju Bey, diğeri Masum Bey... Akşamları bizimle birlikte içiyor ama gündüz yaptıkları denetlemelerde en küçük açığı affetmiyor, ajans yönetimini terletiyorlardı. Masum Bey daha sertti. O yüzden onun adını “Gaddar Masum” koymuştuk...
Gel zaman git zaman... Masum Bey bugün artık DSP Genel Başkanı’dır...
Masum Türker zeki, dikkatli, ciddi, sentezci bir kişilik yapısına sahiptir.
Çevresiyle barışıktır, herkesle iyi diyalog kurar.
DSP için, bizim kanımıza göre, onun genel başkanlığı bir şanstır.
Umarız siyasetin solundaki boşluğun doldurulmasına olumlu katkısı olur...
Başarılar diliyoruz...
Hırvatistan’daki bir şehrin belediye başkanlığını, “Sizi soymaya geliyorum. Her şey benim için, siz avucunuzu yalayacaksınız” diyen aday kazanmış.
“Durmak yol, yola devam”ın Hırvatçasını da böylece öğrenmiş olduk!
Fahrettin Fidan
Geçiniz
Başbakan Erdoğan, küresel krizde en az hasarı Türkiye’nin göreceği iddiasını yineleyerek diyor ki:
“Kriz teğet geçecek diyorum, aynen... ‘Hiç zarar vermeyecek’ demiyorum, sürtünüp geçecek, geçerken de biraz zarar verecek”...
Yeri gelmişken veya gelmemişken biz yine de Genç Köylü’nün gönderdiği Yılmaz Odabaşı’nın Teğet isimli şiirini aktaralım sizlere:
Teğet
Herkes kırılamaz;
bazen ince bir dal olmak gerekir
kırılmak için:
Ama dünya kütüklerin...
Ağlayamaz herkes;
ağlayabilecek kadar
büyümek gerekir:
Dünya ise küçüklerin.
Sevemez herkes;
bir orman olmak gerekir sevmek için:
Bak ki dünya çöllerin...
Ve vâkur bir damla
olmak
dalga için.
Katılmak okyanusa
aşk için, isyan için
Gülüt
Sincan Ağır Ceza Mahkemesi’nin Abdullah Gül’ün yargılanmasıyla ilgili kararını Gül’den sonra Başbakan Erdoğan da eleştirmiş:
- Bazan yargıdan siyasi ve taraflı kararlar çıkabiliyor, demiş...
Muhteremler, söz konusu kendileri olunca “Yargıyı rahat bırakalım”, “Yargıya güvenelim” sözlerini aniden unutuverdiler. Halkı Sincan yargıcına karşı kışkırtmaya başladılar. Yandaş basın klasik iftira kampanyasını dün açtı.
Yargıyı tamamen iktidara bağlı bir kurum gibi görüyorlar.
Bilinen fıkradır. Avukat müvekkiline taktik vermiş; yargıç ne sorarsa “Lo, lo, lo” diyeceksin, katiyen konuşmayacaksın. Adam denileni yapmış. Dava kazanılmış. Avukat ücretini isteyince müvekkilden cevap “lo, lo, lo”... Avukat kızmış: “Bize de mi lo lo ulan” demiş...
O hesap...
Anıt
Mühendis Kamil Büke, eşiyle birlikte Çanakkale ve Gelibolu’yu gezmiş. Gönderdiği notta diyor ki:
- Şehitler Abidesi’nin üzerinde ne zaman ve nasıl yapıldığı, mimarlarının kimler olduğu konusunda en ufak bir bilgi yoktu. Oysa bu anıtın Milliyet gazetesinin açtığı kampanya sonucu milletimizin bağışlarıyla tamamlandığını biliyoruz... Başbakan’ın eşinin kimi büyükelçi eşleriyle birlikte diktiği 5 zeytin ağacı için pano asılmıştı... Bülent Arınç Bey’in her şehide gül projesiyle ilgili de plaket vardı. Ama halkın yaptırdığı anıtta bilgi yoktu...
Sayın Büke’ye teşekkür ederiz. Gazetemiz bu konuyla ilgilenecektir...