Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Rumuz: Pisi Pisi
Sevgili Dert Babası Haldun Abla... Bende büyük bir çıkarcılık hastalığı var. "Nerede para, orada kendine yer ara..." gibi bir felsefeye sahibim. Bu felsefeyi değiştirmek için çok çalıştım, ama olmadı. Yağcılık, ilkesizlik, dalkavukluk öylesine kanıma girmiş ki, çıkarmak mümkün değil abi.. N'apayım?..
YANIT: Mesleğini belirtmediğin için herhangi bir öneride bulunamıyorum Pisi Pisi.. Tahminen köşe yazarı, siyasetçi falansın... Tahminim doğruysa senin umutsuz vak'a kategorisine girdiğini belirtir, kaygılar sunarım...
***
Rumuz: KAYINÇO
Küçüklüğümde kleptomandım. Bakkaldan akide şekeri, manavdan karpuz çalardım. Birkaç defa iş üstünde yakalandım. Büyüdüm, siyasete atıldım. Büyük işler çeviriyorum. Ama artık yakalanmıyorum. Şimdi ihale ve rüşvetle idare ediyorum durumu. Kleptomanlığım utanmamı gerektiriyor mu?..
YANIT: Hayır, bunda utanacak hiçbir şey yok Kayınço... Sistem öyle kurulmuş ve sen de o sisteme gayet güzel ayak uydurmuşsun. Başarılar...
***
Rumuz: SEPET
Sayın Dert Babası... Ben pop şarkıcısı olup klip yapmak isteyen bir genç kızım. Vücudum çok güzel, ama sesim kapı gıcırtısına benziyor. Bu şartlar altında umudu kesmem gerekir mi?..
YANIT: Haşa!.. Vücudun güzel olduğu sürece umudunu kesme. Televizyonda ses değil fizik önemli.
***
Rumuz: MUZ
Ben işsiz bir gencim abey... Eskiden sebze pazarında hamallık yapıyor, vatandaşlarımızın alışverişini küfemle evlere taşıyarak yevmiyemi doğrultuyordum. Ne yazık ki son yıllarda durum değişti, herkes az miktarda alışveriş yaparak küçük bir fileyle evin yolunu tutmaya başladı. Ben de işimi kaybettim. Yakın bir gelecekte tekrar küfe ekonomisine dönebilecek miyiz dersiniz?..
YANIT: Sen kendine başka bir meslek ara birader...
***
Rumuz: MAKAS
Biz üç arkadaş aramızda sermaye toplayıp küçük bir şarküteri açmaya karar verdik. Açılışı siz yapar mısınız?..
YANIT: Sen Babaları karıştırmışsın Hocam!..


(Haldun Ertem)


Ünlü fıkradır... Mişon'un arkadaşları bu fakiri sevindirmesi için Tanrı'ya yalvarıp yakarmışlar.
Tanrı da Mişon'a piyangodan büyük ikramiyeyi çıkartacağına söz vermiş...
Ancak sözü verilen ikramiye çıkmıyor da çıkmıyor...
Dayanamayıp sebebini sormuşlar...
- Adam piyango bileti almıyor ki, nasıl çıkartayım, demiş Tanrı...
Dün loto bayilerinin önündeki kuyrukları görünce yukardaki fıkrayı anımsadık.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın günah ilan etmesine rağmen 15 milyon kişinin loto oynamasının bir izahı olmalıydı!
***
Sibel Can, Hande Ataizi, Muazzez Ersoy dahil 12 ünlü sanatçıya vergi kaçırdıkları için ceza yağmış...
Aslında cezalar vergi kaçırmasını bilmedikleri için veriliyor...
Büyük kaçakçıların yakalanıp cezalandırıldığı görülmüş şey mi?


Enis Batur'un "Türkiye'nin Üçlemi" adlı yeni kitabında anlattığı ilginç "hikaye"lerden biri... "Alarm" başlığını taşıyor. Özetleyerek aktarıyoruz:
...Bir otomobil alarmı derin uykumu ısrarlı üslubuyla deldiğinde kalkıp önce saate baktım: 4.53. (..) Salona sürüklendim, bir sigara yakıp pencereden, hemen aşağıdaki oto alarmı çalan, stop lambaları bir yanıp bir sönen 06 plakalı arabaya bakmaya koyuldum. Otomobilin sahibini merak etmiştim. Nasıl olsa bir iki dakika içinde, çalınmasından bunca korktuğu otomobilinin yanına gelecekti. (..) Çevredeki apartmanların pencerelerini tek tek taradım; o zaman mahallemizin ıssız olduğunu anladım: Yoksa, yüzlerce pencereden hiç değilse bir tekinde, bu amansız sesin ne zaman ve nasıl durdurulacağını merak edecek birinin daha belirmemiş olmasına açıklama getirebilir miydim?
5.18'de "polis imdat" arabası göründü. İndiler, alarmı ısrarla inleyen arabaya bir uzay aracıyla karşılaşmış gibi baktılar, etrafında bir tur atıp uzaklaştılar. Çeyrek saat sonra başka bir "polis imdat" arabası, hemen arkasından bir başkası. 4 - 5 görevli, tıpkı öncekiler gibi, neredeyse çekinerek etrafında döndüler aracın; aralarında konuştular... çekip gittiler.
6.00'dan sonra bir hareket başladı sokaklarda. Birkaç erkenci, oldukça dalgın, alarmı çalan arabanın yanından, galiba onun farkına varmaksızın, geçtiler ve uzaklaştılar. Kapıcılar uyandı, evlerin önünü temizlemeye koyuldular. (..) 6.45 dolaylarında bir "polis imdat" arabası daha göründü. Bir süre durdu ve gitti. (..) Mahallemiz elbette ıssız değildi, insanlar güven duygusu içinde uyuyorlardı. (..) 7.35'te bir münafık grubu ortaya çıktı. Fırıncının önderliğinde alarmı 2,5 saattir kimseyi rahatsız etmeyen aracı nedense susturmaya karar verdiler, otuz saniye içinde bu işlemi tamamladılar da. Derin bir hüzne kapıldım birden. (..) Uyumaya çalışırken bir iki soru zihnimi kemirmeye başladı. Alarmı 180 dakika çalışan otomobil, düpedüz Türkiye'nin kendisi olamaz mıydı? Bu durumda insanlar neden uyanmıyorlardı? Herhangi bir tehlike olmadığını bildikleri için mi duymazlıktan geliyorlardı? Öyleyse gerçekten tehlike içinde olsalar nasıl duyacak, uyanacaklardı? Alarm hiç yoktan çalışmaya koyulduğunda ve susmadığında kim konuya el atacaktı, tehlike anında çalışmaya koyulduğunda kim?. Otomobilin sahibi neden ortaya çıkmamıştı? Mahalleliler neden uyanmıyorlar, uyanmışlarsa neden hiçbir şey yapmıyorlardı? (..) Fırıncı ve arkadaşları tam olarak neyi temsil ediyorlardı, onlar devreye girmese oto alarmı hala inlemeyi ve ünlemeyi sürdürüyor mu olacaktı?
Bu sorular, benzerleri kafatasımın içinde bir alarm sesi yaratmıştı. Sonra, başka bir soru yanıt buldu kafamda, rahatladım, uyku diyarına yürüdüm gittim: (..) Sait Faik'in "Yazmazsam çıldırırdım" gerekçesini nasılsa unutmuştum. Alarm sesini bastıracak sesler çıkarmamız gerek.



Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr