"Ne Vatikan, ne AB, tek yol İslam", "Ayıdan post, kafirden dost olmaz", "Muhammed'in ordusu, Haçlıların korkusu" CHP'li Mustafa Gazalcı İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'ya soruyor:"Son zamanlarda karikatür krizini gerekçe göstererek yurdun çeşitli yerlerinde yaşanan gösteriler izinli midir, izinli değilse ne gibi resmi işlem yapılmıştır?"Cevabını biz verelim: Hiç... İşçiler, köylüler, öğrenciler, kadınlar yürürse izin şarttır. Eğer izinleri yoksa eşek sudan gelinceye dek copla dövülürler. Ama şeriatçı gösteride izin aranmaz...Başbakan ve Dışişleri Bakanı'nın bir gün önceki konuşmaları da zaten hem tahrik hem izin niteliğindedir.Danıştay'ın bir ana okulu öğretmeninin okul dışında da türban takamayacağına ilişkin kararı Başbakan ve Dışişleri Bakanı'na yargı organlarına bindirmek için uzun süredir aradıkları fırsatı vermiştir. Danıştay'a "Efendi bu senin işin değil Diyanet'in işi" diye hücum eden laik Cumhuriyet'in Başbakan'ı "Sabrımız taşıyor" diye işareti çaktı... Sabır taştığı takdirde nelerin olacağını göstermek de tabii sokağa taşan kalabalıklara kaldı. Danıştay'ınki nihai karar değil. Devam eden bir dava. Yücel Aşkın davası sürecinde konuşanları "devam eden davayı etkilemek"le suçlayan Başbakan ve Dışişleri Bakanı, söz konusu türban olunca davaya adeta baltayla hücum ettiler... Hedef Danıştay'ın da ötesindedir...Saldırının esas hedefi Cumhuriyet... Laik demokrasi... Anayasa... Cumhurbaşkanı... TSK... Yargı.. Üniversite... İktidar anayasal rejimi yöneten değil, onunla kavga eden bir kadronun elindedir.Konya'da bir hanım muhabire yapılan saldırı yeni Kubilay vakalarının uzak ihtimal olmadığını gösteriyor...Bizim medya 3 yıldır desteklediği AKP siyasetinin Türkiye'yi götürdüğü noktayı görüyor mu? Yoksa görmezlikten gelmekte ısrarlı mı? Galiba karikatür krizi gibi bir vesile bekleniyormuş... Bohçalar açıldı, gerçek niyetler ortalığa saçıldı... Diyarbakır'daki mitingde pazar günü açılan, kimisi Arapça olan pankartlara bakınız: Erdoğan, "Türkiye'yi muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkaracağız" demiş. O kadarını bekleyen yok... Vatandaşa normal bir hayat yaşatsın yeter... Mersin - Adana yöresinde çiftçi kan ağlıyor. 210 bin ton narenciye ağaçlarda kalmış... 350 kuruş maliyeti olan portakala 150 kuruşa alıcı bulunamıyor. Adana, Mersin, Tarsus ziraat odaları toplantı üzerine toplantı yapıyor. Kararlar alıyor. Ama bunları hükümete aktaramıyor. Aktarsa da dinleyen yok. Avrupalı çiftçi böyle durumlarda traktörleriyle ana yollara tıkar, dikkati çeker. Bizim çiftçide o kadar ruh da yok. Sadece yakınıyor! Bir yürekli çiftçi çıkıyor... Başbakan'a dert anlatmak istiyor. Aldığı yanıt çarpıcı:"Artistlik yapma... Terbiyesizlik etme lan!"Başbakan bu çıkışıyla eleştirildi ama gerçek sorunların konuşulmasının da önünü kesti. Eğer bu başarı ise bravo... Narenciye unutuldu "Biz görmekte geç kaldık ama milletimiz daha çabuk görür inşallah..." İkinci Mahmut, 1828 yılında yeniden kurulan ordunun bandosunu oluşturmak üzere İtalya'dan Giuseppe Donizetti'yi İstanbul'a davet eder. Donizetti İstanbul'a yerleşir. Bizden biri olur. Halk ona Don İzzet Paşa adını yakıştırır. Bestelediği Hamidiye Marşı, Osmanlı'nın ilk milli marşı olur. Saraya klasik müzik Donizetti Paşa ile girer. Donizetti Paşa'nın 150. ölüm yıldönümü nedeniyle bu hafta sonu İstanbul AKM'de Emre Aracı yönetiminde iki konser var. Osmanlı Saray Müziklerini cuma 19.00 ve cumartesi 11.00'de aynı zamanda saray müzikleri araştırmacısı olan Emre Aracı şefliğinde İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'ndan dinleyebilirsiniz... Don İzzet Paşa... Atatürk döneminin ünlü gazetecisi Falih Rıfkı Atay'ın, çocuklar için 1955 yılında kaleme aldığı "Babanız Atatürk" adlı kitabı, "Pozitif" yayınları yeniden bastı, piyasaya sürdü. Kitaptaki ibret verici öykülerden birini aktaralım... Bir liderin duygularıyla siyasi kimliğini nasıl ayırdığını bu örnek olayda birlikte görelim..."... Bir öğretmen Atatürk aleyhinde kötü bir şiir yazmıştı. Kendisini hizmetten çıkarmışlardı. Öğretmen yeniden kadroya girmek için dört yana başvuruyordu. Bir gün Bakan'ın yanına gitti. Ehliyetli de bir gençti. Bakan:- Oğlum! dedi, hakkınızda biz hiçbir şey yapamayız.- Niçin yapamazsınız?- Oğlum, suçun doğrudan doğruya Atatürk'ün şahsına ait. Biz karar veremeyiz.- Öyleyse ben Atatürk'ün karşısına çıkacağım.- Hele biraz bekle! Çok inatçı imişsin. Bana bir hafta sonra yine gel.Bakan, bir akşam sofrasında Atatürk'e meseleyi açtı:- Hani efendim, hakkınızda ağır bir hiciv yazan bir öğretmen vardı...- Evet...- Af kanunundan yararlanarak yeniden öğretmen olmak istiyor.- Öğretmen yapılmasına yasal bir engel var mıdır?- Hayır, efendim!- O halde niçin bana soruyorsunuz?- İşlediği suç sizin hakkınızda...- Aşk olsun sana!.. Şahsi dargınlığım için kanun emirlerini yerine getirmenizden hoşlanmayacak kadar beni egoist mi sanıyorsunuz? Kendisini hemen ilk açılacak yere tayin ediniz." Liderin duyguları Buluş Umur Talu o yüce göreve yeni bir ad bulmuş: "Başba lan" CHP Ordu Milletvekili Dr. Sami Tandoğdu telefonda yana yakıla anlatıyor:- Ordu'nun toplam 70 beldesi var. Çoğu şehir merkezinden uzak, dağlık yörelerdeki bu beldelerin 60'ında doktor yok. İnsanlar perişanları oynuyor. Yıllardır uğraşmama rağmen buralara doktor getirtemedim. Baktım bu gidişle iktidarın bir şey yapacağı yok, bir ölçüde de olsa sorunu kendim çözmeye karar verdim.- Nasıl çözeceksiniz?- Yarın Meclis Başkanı'na dilekçe verip 15 gün izin isteyeceğim. Ordu'ya gidip doktorluğu bizzat kendim yapacağım. Doktorsuz 60 belde Hakem hataları neden hep Fenerbahçe'nin lehine tecelli ediyor? Çünkü Fener'in aleyhine hata yapan hakem ipe çekiliyor. Lehine yapılan hata birkaç haftada unutuluyor. Hakemler bunu bilerek rahatça hata yapabiliyor. Peki diğer takımlar bu ligde neden koşuşturup duruyor? m.asik@milliyet.com.tr