Nasrettin Hoca’nın yağan karı pekmezle karıştırarak yaptığı helvayı kimse beğenmeyince kendisinin de beğenmemesi misali... Hrant Dink kararını veren yargıç da kendi kararını beğenmedi:
- Vicdanen ben de tatmin olmadım, diye konuştu...
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bu sözleri söyleyen Yargıç Rüstem Eryılmaz’a kızdı:
- Bunlar bir mahkeme başkanı tarafından kullanılacak sözler değildir, dedi, hakimler delil durumu ve vicdanlarına göre karar verirler...
Arınç buraya kadar haklı.. Buradan sonra iş değişiyor...
Bülent Arınç ve Başbakan Erdoğan diyorlar ki:
- Biz failleri yakaladık mahkeme önüne götürdük, bundan sonrası yargının işidir...
İşte zurnanın zırt dediği yere geldik..
Evet tetikçiler yakalandı...
Ama tetikçilerin arkasında kimlerin yer aldığına ilişkin tüm bilgiler özenle ve bilinçli olarak saklandı. Esas faillerin ortaya çıkmaması için hükümet de elinden geleni yaptı.
Mesela... Tek bir emniyet görevlisinin bile yargıç önüne çıkmasına İçişleri Bakanlığı tarafından izin verilmedi. Polisin elindeki kamera kayıtları bir türlü mahkemeye intikal ettirilmedi.
Başkanı Başbakan tarafından atanan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, davanın başından itibaren soruşturmanın daha derine gitmemesi için çalıştı...
Sorumlu vali ve emniyet müdürlerini terfi ettiren ve taltif eden de yine hükümettir...
Cinayette sivil ve sıradan tetikçiler de kullanılmış olsa... Dalları devletin içine uzanan bir örgütlenme söz konusu..
İlginç olan bu örgütün iktidar tarafından gizlenmesi, korunup kollanmasıdır...
İktidarın “Biz elimizden geleni yaptık” savunması gerçekle bağdaşmıyor.
19 Mayıs neymiş?
Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde düzenlenen toplantıda 19 Mayıs gösterilerinin Ankara hariç ülke çapında yasaklanmasının fikri temeli nedir? Habervaktim inhternet sitesinde Ali İlbey yazıyor:
“... Özellikle 19 Mayıs törenleri, Müslümanca giyinen kız öğrenci tipine karşı modern öğrenci tipinin öne çıkarılması gösterileridir. Müslüman anâne ve vecibelerine aykırı bir pornografiye dönüşen bu resmi törenlerle dekolte kıyafeti meşrulaştırmanın yanında bu kıyafetin zahiriyle birlikte ruh ve fikrinin de verilmesi düşünülmüştür.
Bu şenaat ve müstehcenlik alâmetleri taşıyan törenlerde kız öğrencilerin bu kıyafetler içinde ‘çağdaş’ Avrupa’dan kopya edilen çeşitli dans ve jimnastik hareketleriyle utanma ve iffet duygularının kırılması da sağlanmaktadır.
Ayrıca 19 Mayıs gösterilerinde şarkıların, dans ve figüratif hareketlerin eşliğinde öğrenciler Yunan ve Roma kültüründeki kadının ‘cinsel çekicilik’ gösterisini de öğrenmiş oluyorlar.
Böylelikle sözde ‘çağdaşlaşmış yeni Türk kadınının’ ruhunda İslâm’a ait zerre iffet ve hayâ duygusunun kalmaması sağlanıyor...”
* * *
19 Mayıs’la ilgili kararın fikir babalarından Mümtazer Türköne de dün Zaman’daki yazısının sonunda şöyle diyor:
“Dünyada faşizmin en çiğ ve kaba haliyle varlığını sürdürebildiği yerler bizim 19 Mayıs stadyumlarımızdı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın kararı, 1945’te İtalyan ve Alman faşizminin çöküşünden tam 67 yıl sonra, Türk faşizminin sona ermesini ifade ediyor...”
Türk faşizmi böylece bitmiş... Ne kolaymış meğer faşizmi bitirmek... Peki yerine gelen faşizmin adı nedir? Hapisteki 99 gazeteciden rica etsek de, yeni faşizme isim düşünseler...
Kulüp
TÜSİAD Genel Kurulu’nda dün Başkan Ümit Boyner’in duyarlı konuşmasından sonra Divan Başkanı Sedat Aloğlu söz aldı. Onun da Dink cinayeti ve yargının sorunlarıyla ilgili birkaç söz söyleyeceği veya Türkiye’de iş dünyasının sorunlarına değineceği sanılırken beklenmeyen bir konuya girdi. Onu çok ilgilendiriyormuş gibi, AKP’nin milletvekilleri için getirdiği 3 dönem seçilme kısıtlamasını eleştirdi, “Kişilerin kaç dönem seçileceğini ancak seçmen karar verir” diye konuştu... Malumunuz AKP iç tüzüğüne göre milletvekilleri üç dönemden fazla görev yapamıyor. Birçok bakan bu yüzden son dönemini yaşıyor. Ancak bu konuda AKP örgütleri bile “Gitmeyin, kalın” çağrısı yapmazken Sedat Bey’in dert edinmesi işgüzarlık ötesi bir durum olarak nitelendi.
Tutuklamalarda artık somut gerekçe olacakmış.
Nasıl yani? Bazı hakimler artık “sanık iktidara muhalif, o yüzden tutukladık” mı diyecekler.
Fahrettin Fidan
Hrant Dink olayından öğrendik ki, bu ülkede “derin devlet” var.
PKK ile görüşmelerden öğrendik ki, bir de “devlet” var.
Ve nerede olumsuzluk varsa sıyıran “hükümet” var.
Sadece olumlu işleri yapan bir “AKP” var.
Demet
Üründül
Ömer Üründül zarif ve efendi bir spor yazarıdır. Ancak TRT’de yaptığı spor yorumlarını bu zarafeti kurtaramıyor. Önceki akşam Real Madrid - Barcelona maçında olduğu gibi izleyenleri rahatsız ediyor...
Yorumcu ekranda seyirci tarafından görülemeyeni izah eder. Oysa Üründül görüneni anlatıyor... “Çok iyi şut attı” ... “Xavi her tarafa dönebiliyor ekseni etrafında”... “Az daha geride olsa ofsayta yakalanmazdı”... “Çok yetenekli futbolcu...”
Sahada dünyanın en pahalı ve usta oyuncuları oynuyor. Üründül bir tanesinin “yetenekli” olduğunu keşfediyor. Vesaire... mecbur muyuz yorumculuğa...
Bülent Arınç, İlker Başbuğ’un durumunu değerlendirmiş: “Yargı kimsenin gözünün yaşına bakmamalı.”
Öyle yapıyor zaten... İnsanların gözünün yaşına değil güç odaklarının gözüne kaşına bakıp gerekli mesajı çıkarıyor...
Haldun Ertem
Ülkemizdeki örgütlü suçlar nedense
aydınlar katledildiğinde değil,
iktidarı eleştirdiğinde ortaya çıkıyor...
Gülhan Elmas