Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Birsen Bayram 40'lı yaşlarda bir İngilizce öğretmeni... İki buçuk yıl önce Merter'deki evine bir ödeme belgesi geliyor. Birsen Hanım'ın borçla harçla işi yoktur. Eşi zarfı muhtara götürüp bırakıyor. Olayı unutuyorlar...
Bu ayın 6'sında postacı bir tebligat getiriyor.
Birsen Bayram emniyete davet ediliyor.
Uykusuz bir gecenin ardından gidilen polis karakolunda Birsen Bayram'a "mal beyanında bulunmadığı" gerekçesiyle 10 gün "hapis yatacağı" bildiriliyor.
Şoka uğrayan Birsen Hanım ve eşi durumu araştırıyor
Ve öğreniyorlar ki, Birsen Bayram adındaki bir başka hanımın Bakırköy Çağdaş Eğitim Hizmetleri adlı dershaneye üç yıl önce 400 milyon lira borcu kalmıştır. Bu borç şimdi 1.5 milyar lira olarak kendisinden istenmektedir.
Borç senetlerindeki imzalar farklıdır. Adres farklıdır. Anne ve baba adları farklıdır. Bunlara bakılmamış, esas borçlu Birsen Hanım Ağrı'ya taşındığı için adresinde bulunamayınca aynı semtte oturan İngilizce hocası Birsen Hanım'a gidilmiştir.
Dershane sahibi ve avukatı R.Y., Birsen Hanım'ın esas borçlu olmadığına ikna oluyor. Ancak esas borçlu borcunu ödemediği için bile bile (üzerindeki hapis tehdidinden yararlanarak) parayı ondan tahsil ediyor... Şaşırmamak mümkün değil...
İnsanlık, bu kadar mı dibe oturdu? Bu nasıl avukat? Bu nasıl hukuk?

  • Berthold Brecht'in şu dizesi toplumsal ve siyasal hayatımızın da özeti gibi:
    "Kaçarken batan bir gemiden bindik batmakta olan bir başkasına..."

    Dün... Aslan gibi bir adam kan revan içinde bir caddede yürüyor...
    Girdiği hastanede göz doktoru yokmuş. Bir başka hastaneye gitmek için taksi arıyor. Kameralar çevresinde görüntü alıp durmakta. Kanlar içindeki adam:
    - Fotoğraf çekip duracağınıza bir taksi bulsanıza bana, diyor.
    Oralı olan yok... Adam kanlar içinde yürümeye devam ediyor.
    Galiba şu sloganı işyerlerinde görünen her yere asmak lazım:
    "Önce insanız, sonra gazeteci... Önce insanız, sonra televizyoncu..."
    İnsanı unutursak gazeteciliğin ne kıymeti kalır?


    İnternetteki "itiraf.com" adlı sitede adı belirlenmeyen biri anlatıyor:
    "Süsüne, güzelliğine son derece düşkün bir tanıdığım geçenlerde doğum yaptı. Bir oğlu oldu. Ailesi bebeğin adının Umut olmasını istiyordu. Anne ise, "Ben ona ömrüm boyunca 'Umut, Umut' diye seslenirsem dudak çevrem kırışır" diyerek reddetti. Sonuç: Annenin dudak çevresinin ömür boyu gergin kalması için bebeğin adı Anıl konuldu."


    Amerika, İkiz Kuleleri El Kaide örgütünün vurduğunu bildirip terörü temizleme gerekçesiyle önce Afganistan'a indi, peşinden Irak'a geçti.
    Afganistan neyse... Ama Irak'ın terörle ilişkisi hiç mi hiç yoktu.
    Gerekçesiz saldırdılar, yaktılar, yıktılar...
    Irak'ta terör yoktu, savaş yoktu, kan yoktu... Şimdi hepsi var.
    İntihar saldırılarında toplu ölümler oldukça Amerikan yetkilisi açıklama yapıyor:
    - El Kaide saldırdı...
    Irak'ta El Kaide var mıydı? Hayır... Bugün var. Üstelik yalnız El Kaide değil terörün ve teröristin envai çeşidi bölgede iş tutuyor.
    Gerekçesiz ve haksız savaş terör örgütlerini canlandırdığı gibi bu örgütlere halk desteğini de artırdı. Terörist üretimi hızlandı.
    Ve o terör dün de bizi vurdu, onlarca masum yurttaşımızın kanına girdi.
    Bu terör hem Musevi dünyasına hem Türkiye'nin ABD yanlısı politikalarına yönelik mesajdır. (Ya da ters taraftan bir komplo.)
    Ne olursa olsun sonuçta masum yurttaşlarımızı vurmuştur.
    Yapılan iş alçaklıktır.
    Gazeteci arkadaşımız Ruşen Çakır, dün NTV'de işaret ediyordu:
    - Madem ABD'yi destekleyen bir politikamız vardı, o halde teröre karşı hazırlıklı olmalıydık...
    Nerede bu izan?
    Alçakça saldırıyı kınıyor, kamuoyuna her şeyi birkez daha düşünmeye davet ediyoruz...

  • Başbakan Erdoğan, "IMF krediyi verir, ülkenin geleceğine de hükmeder" demiş.Bunu öğrendiğimiz iyi oldu.
    Artık "Ne olacak bu memleketin hali?" sorusunu birbirimize değil IMF'ye sorarız.