Ben uzayda hayat olduğuna inanıyorum. Bunca insanın yalan söyleyecek hali yok ya... Birçok vatandaşımız uzaylı gördüğünü iddia ediyor.
Uzaylılar da ne hikmetse hiçbir yere gitmeyip bizim ülkemize geliyorlar. Onlar da haklı tabi, başka bir ülkeye gitseler, bir sürü araştırma ve deney yapılacak onlarla ilgili. Bilim insanları seferber olacak, hayat duracak. Bize gelince öyle mi? Şaşkın bakışlarla karşılanıyorlar genelde, en fazla kafalarına taş yiyorlar.
Bir vatandaşımız uzaylı gördüğünü söylemişti hani, sonra uzaylının kafasına bir taş indirdiğini, ardından da uzaylının kendisine bir taş savurduğunu dile getirmişti.
Uzaylı taş mı atar? Onda ne silahlar vardır kimbilir, ama anlaşılan bizimle eğleniyor, doğallığımız karşısında neşeleniyor...
En son Antalya’da bir vatandaş gökyüzünde yedi adet ışıklı cisim gördüğünü ve hemen 155 polis imdadı aradığını bildirdi.
İyi de polis ne yapsın? Düşünsenize polis elinde copla takılmış uzaylının peşine bağırıyor:
“Kaçma lan yanardöner!”
Polis müdürü Antalyalı vatandaşın şikâyetini şöyle yanıtlamış:
“Gökyüzünde bir şey yapamayız, aşağı inerse haber verin tutuklayalım...”
(Bu da tuhaf! Ergenekon sanığı mı bu? Hakkında suç kanıtı olmayan adamı nasıl tutuklarsınız.) Ne diye tutuklayacaklar UFO’yu, ışık saçtığı için mi? Hoş, bizde ışık saçanlar, aydınlar hep tutuklanır zaten; bu yeni bir şey değil.
Ben, vatandaşımıza inanıyorum. Bence uzayda hayat var; ama maalesef dünyada yok..
(Barbaros Uzunöner’in yakında piyasaya çıkacak Dur Öpücem adlı kitabından... )
Bayramınızı candan kutlar; sağlık, mutluluk ve başarı dolu uzun bir yaşamda, tüm sevdiklerinizle birlikte nice tekrarlarını dileriz...
Reklam Kampanyası
Bu Tekirdağ Rakısı....
Bunu içersen; Tekel fabrikası kazanır, Tekel bayileri kazanır, meyhaneler kazanır, peynirciler kazanır, mezeciler kazanır, balıkçılar kazanır, anason üreticisi çiftçiler kazanır, şişe üreticisi kazanır, nakliyeci kazanır, taksiciler kazanır...
İçtikten sonra kaza yaparsan; kaportacı kazanır, tamirci kazanır, hastaneler kazanır, doktorlar kazanır.
Kaza yapıp ölürsen; mezarcılar kazanır, tabutçular kazanır, imamlar kazanır, çiçekçiler kazanır, lokmacılar kazanır...
Velhasıl tüm Türkiye kazanır. Bir tek sen kaybedersin. Böylece krizin etkisi senin için yok olur gider:)
Sütaş iddianamede...
Sütaş marka yoğurt lezzetlidir. Hem yağlısı hem diyeti iştah yaratır. O yüzden Ergenekon iddianamesinde Sütaş markasını görünce dikkatimizi çekti, derhal şirketin basın danışmanı Sedat Pişirici’yi aradık...
- SÜTAŞ’ın adının Ergenekon’da geçtiğini biliyor musunuz?
- Aa... Nasıl olur? İlk kez duyuyorum...
Sedat Bey telaşa kapılınca kendisine durumu izah ettik. Rektör Ferit Bernay iddianamede staj diyor. İddianameyi yazanlar stajı sütaş diye yazmışlar. O yüzden iddianamede bir sütaş muhabbetidir gidiyor.
Küçük Kızlar
Tolstoy’un bir öyküsü... “Bu yıl, Paskalya erken gelmişti. Halk kızakları daha yeni bırakmıştı. Avlularda hâlâ kar vardı, köyün sokaklarında sular akıyordu. İki avlu arasındaki sokakta büyük su birikintisi meydana gelmişti. Bu su birikintisine, karşılıklı iki avludan iki küçük kız geldi. Biri diğerinden daha büyüktü. Anneler, her ikisine de yeni sarafanlar (kolsuz uzun kadın elbisesi) giydirmişlerdi. Küçüğün sarafanı mavi, büyüğünki ise süslü ve sarıydı. İkisinin de kırmızı başörtüleri vardı.
Kilisede bayram töreni biter bitmez iki kız, bu su birikintisine geldiler, birbirlerine elbiselerini gösterdiler, sonra da oynamaya başladılar.”
* * *
Kızlar oynarken biri diğerinin elbisesini kirletir. Kavga ederler. Kızlardan birinin annesi diğerine tokat atar. Onun annesi de evden çıkar kavgaya karışır. Derken evin erkekleri de dışarı çıkar.
Bu sırada Akulka’nın ninesi ortaya çıkar, erkeklere çıkışır:
- Ne yapıyorsunuz, bayram günü gülüp eğlenecek yerde günaha giriyorsunuz?
Ama erkekler kavgaya devam eder.
O sırada biraz önce kavga edip köyün birbirine girmesine neden olan küçük kızlar yeniden su birikintisinde oynamaya koyulurlar. Sonrasını Tolstoy anlatsın:
“... İki kız yaptıkları küçük derenin etrafında koşuşmaya başladılar. Akulka: “Tut Malaşa, tut” diye bağırdı. Küçük de bir şeyler söylemek istiyor, ama gülmekten kendini alamıyordu. Kızlar koşuşuyorlar, yonganın suda yüzüşüne bakarak gülüyorlardı. Koşarken köylülerin ortasına girdiler.
İhtiyar kadın, onları görür görmez kavga eden köylülere:
“Allahtan korkun, koskoca adamlarsınız. Bu kızların yüzünden kavgaya girdiniz, bakın onlar her şeyi unutmuşlar, yine sevine güle oynuyorlar. Sizden daha akıllı imişler” dedi.
Köylüler kızlara bakıp utandılar. Sonra kendi kendilerine gülerek evlerine döndüler.
Şayet küçük çocuklar gibi olamazsanız göklerin melekutuna asla girmeyeceksiniz.”
Polis okulu giriş sınavında sorulan sorular sınavdan önce cemaat dershanesinin eline geçmiş.
Türkiye üzerinde oynanan büyük oyunun küçük bir parçası bu...
Haldun Ertem