Sürekli gol yiyen takımın teknik direktörü saha kenarında hop oturup hop kalkarken, bir yandan da sahadaki futbolcularına ağıza alınmayacak küfürler ediyormuş. Bütün oyuncuları sıradan geçiren teknik adam, bir ara yedek kulübesindeki yedek kaleciye dönmüş; "Senin de ananı avradını..." diye küfürü basmış. Yedek kaleci şaşkın:
- Hoca, sahadakilere küfür ediyorsun, tamam anladık, peki bana ne diye küfür ediyorsun?
Hoca demiş ki:
- Ulan sen de adam olsaydın şimdi kaleye geçmiş top tutuyor olurdun...
Fıkrayı Ahmet Önen, "CHP iktidarda olmadığı halde neden bu kadar eleştiriliyor?" diye soranlar için göndermiş...
ABD Dışişleri Bakanı Powell, Türkiye'ye "İslam cumhuriyeti" diyerek gaf yapmış. Ona 'gaf' değil, üzerinde çalışılan bir konuyu 'ağızdan kaçırmak' denir.
Yengeye bir soralım, Baykal misafirliğe gittiğinde oturduğu koltuktan nasıl kalkıyor.
Türkiye'de 50 bin civarında köy var. Sayı bu kadar çok olunca doğru düzgün, anlamlı isim bulmak da mesele oluyor haliyle... Öyle köy isimleri var ki evlere şenlik denilebilecek türden... Örnek mi? Buyrun okurumuz Lerzan Hanım'ın İzmir'in Bergama, Dikili ve Aliağa ilçelerinden derlediği bazı köy isimlerine: Tiyelti, Göbeller, Gaylor, Deyirmenciel, Ürkütler, Avunduruk, Yopallar, Kodukburnu, Cevaplı, Yoğurtdöken, Terzihaliller, Yalnızev, Yalnızdam, Avratlar, Bıçıklar, Bölçek, Horozgediği, Tavukçukuru, Örlemiş...
Uçak yolculuğu ile ilgili Murphy kanunları... - Hiçbir uçak vaktinde kalkmaz, sadece gecikirseniz vaktinde kalkar.
- Eğer alana geç kalmışsanız, uçağa bineceğiniz kapı en sondakidir.
- Eğer alana erken gelirseniz uçak mutlaka rötar yapar.
- Hiçbir havaalanında yolcular 1 numaralı kapıdan uçağa alınmaz.
- Eğer yeriniz üç kişilik sıranın ortasındaysa, iki yanınıza mutlaka şişman birileri oturur.
- Eğer uçakta sürekli ağlayan bir bebek varsa mutlaka yanınıza oturmuştur.
Galatasaray Üniversitesi öğrencisi saat 17'yi birkaç dakika geçe kütüphaneye uğruyor. Kapı kapalı. Üzerinde şöyle bir not:
" 29/01/2004 tarihli ve 5072 sayılı kanun ca vakıfların faaliyetlerine kısıtlamalar getirdiğinden fazla mesai ücretlerinin ödenme imkânı ortadan kalkmıştır. Bu soruna bir çözüm bulunana kadar kütüphanemiz sadece 'hafta içi' ve '09.00 -17.00'saatleri arasında hizmet verecektir."
Okulları ayakta tutan vakıfların faaliyetinin kısıtlanması buna benzer pek çok aksaklık yarattı öğretim hayatında.
Kimin umurunda?
Dünyadaki uygarlık yarışında, güç yarışında, kültür yarışında da geride kaldık... Peki biz bu yarışta her zaman geride miydik?
Erdal İnönü bir süre önce Türkiye Bilimler Akademisi'nde verdiği konferansta yukardaki soruyu ortaya attıktan sonra "Hayır" cevabını veriyor ve devam ediyor:
- 16 ve 17'nci yüzyıllarda Osmanlı ile Batı'nın uygarlık düzeyi arasında önemli bir fark yoktu. Örneğin ulusların gücünü gösteren kriter olarak silah teknolojisine bakarsak bu alanda eşitlik vardı. İmar durumunda hatırı sayılır bir fark yoktu. Batı'daki görkemli katedrallere karşılık Osmanlı'da görkemli camiler vardı.
Sonraki yıllarda durum değişti. Her alanda geri kaldık. Neden? Çünkü o yıllarda Batı'da bilimsel devrim yapıldı. Bilgi üretmenin yolu bulundu... Peşinden aydınlanma çağı, sanayi devrimi aşamaları yaşandı. Batı'nın ileri gitmesindeki temel neden bilimsel yöntem yeni bilgi üretilmesi idi...
Erdal İnönü devam ediyor:
- Bilgi ile güç özdeştir. Türkiye nasıl daha güçlü olur? Daha çok bilgi üretirse...
Nasıl daha çok bilgi üreteceğiz?
Yeni nesillere bilimin ve bilginin önemini anlatarak..
Daha çok araştırma yaparak, bilime ağırlık vererek...
Peki şimdi yapılan ne?
Üniversitelerin araştırma fonlarını kesmek, TÜBİTAK'la uğraşmak, eğitim tartışmalarını meslek okullarına kilitlemek, vs...
Yürüdüğümüz o gri ince koridorda,
Görünmez bir el gibi, zaman iterken sırtımızdan
ve kayarken zemin altımızdan
sonsuz bir şimdiye ayarlıydı saat.
Durmaksızın kendini çoğaltan;
özenle katlanıp kaldırılmış anıları rengârenk bir ipek tül gibi yayan.
Ah o zalim hafızası dokunuşun
ipek tül rengârenk dalgalanırken bile
yarım kalanı tamamlayamayan.
Ah o zalim hafızası dokunuşun Sonsuz bir şimdide,
durmaksızın kendisini çoğaltan.