Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kadim dostumuz Necati Doğru Vatan’dan ayrıldı, bu ayın ortasında Sözcü gazetesinde yazmaya başlıyor. Sözcü’de Emin Çölaşan, Mehmet Türker, Vural Savaş, Mehmet Şehirli, Ufuk Söylemez, Yekta Güngör Özden gibi değerli dostlar da yazıyor. Mutfakta genç bir kadro cesur gazetecilik yapıyor. Necati’ye orada iyi bir gelecek diliyoruz...
Kader Necati Doğru ile bizi 1974 yılında Günaydın’da buluşturdu. Halka dönük gazeteciliği Haldun Simavi okulunda öğrendik. Bu mesleği bir toplumsal görev olarak benimsedik. Güneş gazetesine birlikte geçtik. Daha sonra Milliyet’te aynı tarihlerde çalıştık. Necati ekonomi gazeteciliğinde bir ekol oldu. Köşe yazarlığına yeni üslup getirdi. Karışık konuları halk diline çevirme ve okutma becerisi yönünden hâlâ en değerli gazetecidir.
Acı tatlı pek çok ortak anımız vardır.
12 Eylül’e yaklaşan sıkıntılı günlerdeydi... Yaz tatilinde Frankfurt’ta karşılaştık. O monoton şehirde ne yapacağımızı düşünürken aklımıza nereden estiyse hayvanat bahçesine gitmek geldi. Aslanlar, kaplanlar derken bir ara fil kafesinin önüne geldik. Çoluk çocuk avuçlarına bozuk para koyup kafese uzatıyor, fil hortumuyla paraları emiyor, götürüp kafesin içindeki çanağa bırakıyordu. Komik ve şaşırtıcı bir manzaraydı. Uzun uzun filin bu maharetini izledik. Necati oradan esinlendi, dönüşte “Hortumlama” deyimini icat etti. Bu deyimi ‘Horzumlama” vs. diye geliştirdi. Küçük hortumculara “pipetçi” adını taktı... Sözcük ve deyim üretmekte üstüne yoktur dostumuzun.
Yazıyı her konuşmamızın sonunda olduğu gibi noktalıyoruz: Kalemin keskin olsun usta...

Haberin Devamı

* Deniz Baykal’ın konvoyu Van’da saldırıya uğramış.
DTP konvoyuna taş atıldığı için bütün İzmir’i faşist ilan edenler umulduğu gibi, üç maymunları oynuyor.

Balbay kaldı...
Herkes gitti yalnız kaldık meyhanede, hesabı... Darbe iddialarının esas muhatabı olan albaylar, generaller, kuvvet komutanlarının çoğu gitti... Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ve diğerleri kaldı hapishanede... Onlarla birlikte Hikmet Çiçek, Ufuk Akkaya, Deniz Yıldırım gibi gazeteciler de... Ergün Poyraz gibi yazarlar da... Mehmet Haberal gibi suçları televizyon sahibi olmaktan ibaret isimler de tutuklu... Darbeyi gazeteciler mi yapacaktı? Yoksa darbe davası çoktandır muhalifleri yok etme davasına dönüştüğü için mi bu arkadaşlar hâlâ hapisteler?
Ağır ceza davaları uygar ülkelerde bir iki celsede sonuçlanır. Ergenekon bir türlü bitmiyor. Yargının ağır işlemesinin cezasını hapiste tutulanlar çekiyor.
Bu süreçte sözde işkence yapılmıyor... Oysa haksız tutukluluk işkenceden daha ağır bir ceza. Demektir ki, işkence katmerlenerek uygulanıyor.
* * *
Bu arada yandaş basın, insanların tutuklanması veya tutuklu kalması için insafsız yayınlar yapıyor. Tahliye kararı veren hakimler saldırıya uğruyor. Bu arkadaşlar yargıç mı? Önlerinde dosya mı var? Neden verilen tutuklama kararları hep doğru da tahliye kararları yanlış? Gazeteciliğin bu hali görenlerde hüzün yaratıyor. Suçlu olup olmadığı bilinmeyen insanların tutuklu kalmasını istemek hangi insanlıkla bağdaşır? Bu kadarını da düşünemeyecek kadar kendilerinden geçtiler anlaşılan...

Haberin Devamı

TEKEL
Falih Rıfkı Atay “Taymis Kıyıları” adlı kitabında yazar...
“Açların Londra’ya yürüdüğü haberi alınınca İngiliz Hükümeti Hyde Park’taki kürsülerin sayısının arttırılmasını emretmiş”tir.
Demokrat bir yönetim iktidardan şikâyetçi toplulukların derdini ifade etme imkânlarını çoğaltır...
Faşizan ruhlu yönetimler ise işçinin, emekçinin, açların sesini polis şiddetiyle kesmeye çalışır.
Üstelik demokrasi şampiyonluğunu da kimselere bırakmazlar.

Haberin Devamı

Soru: Günümüze damgasını vuran özgürleşme ve demokratikleşme hamlesinin simgesi nedir?
Yanıt: Biber gazı...
Haldun Ertem

İrade
Neden gitmeyeceğim dedin, neden gidiyorsun?
Sorgu sual bu yönde.
Oysa bir hakim irade vardır ki,o irade konuşunca verilen sözler unutulur.
İnsan o iradenin sesini duyunca kendi iradesini kaybeder.
Örnek olayı yıllar öncesinden verelim.
Adamın biri bir tarihte Ankara Demetevler’de 10 katlı apartmanın çatısına çıkmış, intihara teşebbüs halinde.
Aşağıda vatandaşlar toplanmış, adamı kararından vazgeçirmeye çalışıyor...
Ancak adam kimseyi dinlemiyor, intihardan vazgeçmiyor...
O sırada oradan iki jandarma geçiyor.
Vatandaşlar iki jandarmayı yoldan çeviriyor, intihar eden adamı caydırmak için bir şeyler yapmasını istiyor.
Jandarmalar binanın altına geliyor...
Birisi yukarı sesleniyor:
- Gir ulan içeri...
Adam jandarmanın komutu üzerine tıpış tıpış içeri giriyor...
İşte hakim iradeye teslimiyet bu...

AKP iktidarı TEKEL işçisine sokağa çıkma yasağı uyguluyormuş.
İyi de!
12 Eylül cuntasında bile sokağa çıkma yasağını gündüzleri değil, geceleri uygulanıyordu...
Gülhan Elmas

İzmir
Taraf gazetesinde tarihçi Profesör Selim Deringil’le yaptığı röportajda Neşe Düzel “İzmir’i Türkler yaktı” demeye getiren profesöre soruyor:
- Yunanlılar yakmadı mı İzmir’i?
Deringil’in yanıtı:
- O karışık bir hikâye. İzmir’de Hıristiyan mahallesi yandı. Mustafa Kemal’den önce şehre giren Nurettin Paşa’nın askerlerinin, ellerinde benzin tenekeleriyle dolaştıklarını ve oraları tutuşturduklarını gören görgü tanıkları var...
Tarihçi profesörün İzmir yangınıyla ilgili bilgi derinliğine bakınız. İzmir’i Türkler yaktı diyenlerin de aksini söyleyenlerin de kitaplar dolusu argümanı vardır. Muhteremin kanıtı ise adı sanı meçhul görgü tanıkları!