Uyuması, gaf yapmasından daha iyi diye, bakanlık yetkilileri tarafından gazozuna uyku ilacı atılıyor. Aslında uyumuyor, mahsusçuktan uyuyormuş gibi yapıp çaktırmadan denetliyor. Bakan, maaşı yetmediğinden geceleri şef garson olarak çalışıyor, gündüzleri de bakan olarak uyuyor. Uyumuyor, vazifesini yaptığını anlatmak için gözlerini kapıyor. Uyuyormuş gibi yapıp ülkenin dinlenmeye ne kadar uygun bir yer olduğu konusunda dünyaya mesaj veriyor. Botoks yaptırdığından, gözkapakları kendiliğinden kapanıyor. Bakan tayinlerinin ne kadar isabetsiz olduğunu anlatmak için kasten ya gaf ya şekerleme yapıyor. Hem niye uyumayacakmış; Sevgili Bakanımız uyuyor da, medya, üniversiteler, partiler, velhasıl 80 milyonluk Türkiye uyumuyor mu? Turizm Bakanı Atilla Koç, katıldığı her toplantıda niye uyuyor? Akif Kökçe arkadaşımız konuyu araştırmış, şu ihtimalleri bulmuş: Başbakan Erdoğan, "Türban siyasi simge" diyenlere, "Ne siyasi simgesi ya" diye seslenmiş. Türban siyasi simge değilse, siyasetle uğraşan Başbakan'ın dilinden neden düşmüyor?.. Deniz Baykal, satış muhabbetini geliştirdi... Sonunda, "Siz milleti de satarsınız" diye seslendi Tayyip Erdoğan'a... Rahmetli gazeteci ağabeyimiz Şinasi Nahit'in ünlü hikâyesidir...Demokrat Parti döneminde bir DP'li milletvekili, Şinasi Nahit'e çıkışmış: - Siz komünistler vallahi bu ülkeyi satarsınız...Şinasi Nahit şaşkın vaziyette sormuş:- Bu kadar büyük arsayı kim alır?Tabii zaman değişti... Artık ülkeler ve halklar toptan satılmıyor. Parça parça gidiyor... Satış mevsimi * * *GAZİANTEPSPOR Başkanı Celal Doğan, Hürriyet'te yayımlanan röportajında, üç büyüklere sesleniyor:- Sizin dedeleriniz o yıllarda işgal kuvvetleriyle maç yaparken, bizim dedelerimiz Kurtuluş Savası veriyordu...Beşiktaşlı İbrahim Altınsay yanıt veriyor:- Beşiktaşlılar Bandırma Vapuru'ndan, 23 Nisan 1920 Meclisi'ne kadar Kurtuluş Savaşı'nın her aşamasında yerlerini almıştır.Fenerbahçe Burnu'na sırtında tüfekle bir futbolcu heykeli dikilmiş, Kurtuluş Savaşı'nda şehit ve gazi olan Fenerbahçelileri temsil ediyormuş.Umarız, günün birinde futboldaki başarılarla da övünürüz. Kanaltürk televizyonunda akşam çeşitli mesleklerden milyonlarca kişiyi temsil eden oda ve dernek başkanları konuştu. Halkın sesini duyduk. Kulaklarımızın pası silindi. Konuşmacıların biri, iyimser ile kötümser üzerine şunu anlattı: Kötümser, "Her şey berbat, bundan kötüsü olmaz" diye hayıflanıyormuş. İyimser, umudunu kırma olur olur" diye onu teselli etmiş. Kuran kurslarını cezadan muaf tutan, bu yüzden Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer tarafından TBMM'ye geri gönderilen yasa maddesi, TBMM Adalet Komisyonu'nda aynen kabul edildi. Türkiye'yi Paris'ten gözleyen bir meslektaşımız yazıyor:"...Başbakan Tayyip Erdoğan yasadışı Kuran kurslarına ceza verilmemesini savunuyor... Buna karşı çıkanları da "Kuran öğrenimine karşı olmakla!" suçlayabiliyor!..Ama hiç kimse, 'Kaçak Kuran kurslarına ceza vermenin' en başta dinin gereği olduğunu söylemiyor...Yasaca gereken koşulları yerine getirememiş bir sağlık ocağının cezalandırılması ve gerektiğinde kapatılması, nasıl zaruri ise...Kaçak rakı veya gıda maddesi üretenleri cezalandırıp imalathanelerinin kapatılması, toplumun sağlığı açısından nasıl zaruri ise... Kuran kursu vasfına sahip olmayan yerlerin kapatılıp sorumluların cezalandırılması o şekilde zaruridir.'Çocuklarımıza bugüne dek, maalesef gereken sağlıklı din eğitimi verilmedi, bundan sonra bu açığı kapatacağız' görüşüne amenna... İyi de bunun için çocuklarımıza hocası, ders programı, mekânı denetim altında dört dörtlük Kuran kursları yerine kimliği belirsiz ve kuşkulu kişilerin açacağı kurslar sunmanın anlamı nedir?Kaçak rakı veya sucuk imali neden serbest bırakılmıyor o zaman?En tuhafı, temelinde tarikat taleplerinin bulunduğu anlaşılan bu tehlikeli girişim karşısında gerçek dindarların susuyor olması... Çok yazık..." m.asik@milliyet.com.tr Kurs kaçağı