Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Nevruz provası adı altında düzenlenen mitinglerde “İşgalci T.C. Kürdistan’dan defol” diyen pankartların ne işi vardı? Yoksa bunlar BDP’nin kontrolü dışına taşan “münferit” eylemler miydi? BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş grup toplantısında bu konuya değinirken o pankartlardan dolayı en küçük rahatsızlık belirtmediği gibi tam tersine bu yılki Nevruz’u “Halkının bağımsızlık mücadelesinde milat” ilan etti. Hükümete “fırsatı değerlendirme” çağrısında bulundu. Öcalan’ın müzakere sürecine dahil edilmesi gerektiğini vurguladı...
CHP’li Canan Arıtman dün bir yazılı önergeyle Başbakan Erdoğan’a sordu:
“ - Açılan soruşturmalarla ülkemizdeki aydınlar, bilim adamları, rektörler, gazeteciler, yazarlar, terörle yıllarca mücadele etmiş TSK mensupları, ordu komutanları için gözaltı ve tutuklama kararı veren Cumhuriyet savcıları ‘Türkiye Cumhuriyeti’ne işgalci ve defol diyenler’ hakkında bir işlem yapmışlar mıdır?
- Emniyet güçleri söz konusu pankarta el koymuş mudur? Yazdıranlar / yazanlar ile taşıtanlar / taşıyanlar hakkında bir soruşturma açılması konusunda Cumhuriyet savcılığına başvuruda bulunulmuş mudur?”
Sorular tabii ki boşuna... Çünkü baştan beri “açılım” adı altında oynanan, senaryosunu ABD’nin yazdığı, PKK’nın ve Apo’nun önünü açma oyunudur. Varılan sonuç da bunu doğruluyor. Demirtaş “Bu Nevruz, bağımsızlık mücadelesinde milat”tır derken her şeyi söylüyor. Ama kimi saflığından, kimi çıkarına öyle geldiği için uyur numarasında... Bakalım saf vatandaş gözlerini nerede açacak?

Haberin Devamı

‘Ah’lara devam...
Sade vatandaşı doğrudan etkileyen yargıdaki gerçek sorunların bir bölümünü dün aktarmıştık. Buyurun bugünkü bölüme. Avukat dostumuzu dinliyoruz:
“Ülkenin üçte biri birbiriyle davalı... Dolayısıyla yargıçların iş yükü çok ağırdır. Bir yargıç günde ortalama 30 - 40 dosyaya bakar. Her birine on dakika ayırsa kemiksiz 5 - 6 saat eder. Adam duruşmaya mı çıksın, ara karar mı versin, delillere mi baksın, dosyaları mı incelesin, keşiflere mi çıksın... Emrinde kolluk kuvveti yok, özel kalemi hem zayıf hem yetersiz. Benim tanıdığım yargıçların tamamına yakını cumartesi - pazarları evlerine çantalar dolusu dosya götürür. Bu yüzden çoğunun doğru düzgün aile yaşantısı yoktur. Bu özveriyi göstermelerine rağmen en küçük takdir görmezler, örneğin bir gerekçeli kararı zamanında yazmadıkları için rahatlıkla cezaya çarptırılabilirler. Hele hele o yargıç iktidarın hoşuna gitmeyen kararlar vermişse, veriyorsa...
Uzman yargıçların oranı çok düşüktür. O nedenle yargıçların çoğu aynen pratisyen hekimler gibi hemen her şeyi bilmek, her konudan az çok anlamak durumundadır. Ama en küçük hata yapma hakları yoktur. Verdikleri kararların belli bir oranı Yargıtay’dan dönerse birinci sınıflığa yükselemezler, hayatları kararır.
Keşfe gitmek ayrı bir problemdir. Bu iş için aldıkları para, bilirkişilerin aldığı paranın yanında semboliktir. Ama gitmiyorum deme hakları yoktur. Bunlar sadece yargıcın değil bütün yargının sorunudur...”

Haberin Devamı

Meclis’te “yasak aşk” varmış.
Evet!
İktidar vatandaşı, yabancılarla aldatıyor...
Gülhan Elmas

Haberin Devamı

Konya
Bu da büyük buluş... ABD Büyükelçiliği Konya’da “şehir temsilciliği“ kurdu. Bu görevi Daniel Keen adlı diplomata verdi. Bu görevi Keen şöyle tanımlıyor:
“Konya ile ABD arasındaki bağları güçlendirmek ve çözüm bekleyen sorunlarla ilgilenmek amacıyla belli başlı kanaat önderleri, eğitimciler, öğrenciler ve bölgede yaşayan Amerikan vatandaşlarıyla görüşmek...”
CHP’li Onur Öymen “Diplomaside elçilik vardır, konsolosluk vardır ama böyle bir şehir temsilciliği yoktur” diyor
Ama şimdi var. Ayrıca İzmir ve Kayseri’de de kurulmuş. Yakında diğer illerin her biri için de birer Amerikalı temsilci atanacaktır kuşkusuz. Şehirlerin ileri gelenleri (hepsi değilse de bir bölümü) Ankara’ya yönelik taleplerini artık ABD üzerinden gerçekleştirir. Dertlerini kendi milletvekiline değil Amerikalı temsilciye bildirir. Onlar erer muradına biz çıkarız kerevetine!

Soru: Türkiye kimlerle daha fazla demokrasiye ve şeffaflığa yürüyor?
Yanıt: Kimliği belirsiz ihbarcılar ve gizli tanıklarla...
Haldun Ertem

Öneri
Emek Partisi kendi anayasa taslağını açıkladı. İşte önerilerinden biri:
“Parasız eğitim, parasız sağlık, işsizlik ödeneği, konut hakkı, bir aylık yıllık tatil, haftada 35 saat iş günü, iki gün haftasonu tatili, TİS ve grev, emeklilik hakkı vb. haklarla donatılmış sosyal devlet biçimi anayasada yer almalıdır.”
İşte iktidarın aklının ucundan bile geçirmediği bir anayasa maddesi...

Tayyip Erdoğan, “Yüksek yargı her fırsatta siyasetçi gibi konuşuyor” demiş.
Eee, n’olmuş?
Siz de her fırsatta yargıç gibi konuşuyorsunuz.
Fahrettin Fidan

Sanatçı
Yazar Nihat Behram, SOL haber sitesinde “Ben Böyle Sanatçının” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
“Zalim sofrasında beslenir, efendisi gibi seslenir, iktidara yaslanır, ben böyle sanatçının...
Kimisini patronu gazinodan devşirmiş, hava basıp star diye şişirmiş, servetini yoksul halktan aşırmış, ben böyle sanatçının...
Kimisinin atı gider tırıstan, malı mülkü gülistan, bahşiş gelir Soros’tan, ben böyle sanatçının....
Kimisi halkın kavgasından ‘sanatçıyım’ diye sıvışır, sonra gider sultanın sultasında siyasete kırışır, ben böyle sanatçının...
Kimisi yalakalık reçetesi, iktidar sofrasının peçetesi, yobazlığın civatası, ben böyle sanatçının...
Kimisine etik dersin atık diye sayıklar, her gün gider patronunun pirincini ayıklar, eğri işte uyanır doğru işte uyuklar, ben böyle sanatçının...”