Napolyon Bonapart savaşta toplar susunca generalini çağırıp sebebini sormuş...
- 6 sebep var komutanım demiş general, birincisi barut bitti.. İkincisi..
- Ötekileri saymana gerek yok, demiş Napolyon, barut bittiyse yapacak bir şey yok...
Çılgın proje için aynı şey söylenebilir... Projenin barutu yani finansmanı yok...
Başbakan proje üzerinde uzun uzun çalıştık diyor...
Kanalın enini, boyunu, derinliğini bile hesaplamışlar...
Ancak anlaşılan Montrö anlaşması akıllarına gelmemiş...
Montrö’ye göre barış zamanlarda hem sivil hem askeri gemiler boğazlardan ücret ödemeden geçerler. Bir başka kanaldan geçmeye zorlayamazsınız.
Kılavuz Kaptanlar Derneği Genel Sekreteri Mutlu Dündar’dan bilgi aldık.
On bin grostonluk bir gemi 750 dolar kılavuz kaptan ücreti öder. Bu parayı ödememek için çoğu gemi Boğaz’dan kılavuz almadan geçme eğilimindedir.
Diyelim ki imkansızı başardınız.. Boğaz’dan günde geçen 150 geminin tümünü kanala sevk ettiniz. Ve her birinden 5 bin lira gibi astronomik bir ücret aldınız. Bu halde bile yatıracağınız 10 milyar lirayı ancak 30 yılda çıkartırsınız.
Boğaz’ın uzunluğu 30 kilometre, eni en dar yerde 700 metre... Kanal’ın ise uzunluğu 50 kilometre, eni 150 metre olacakmış. Kanalda trafik mecburen tek yönlü olacak. Boğaz geçişi 2 saat sürüyor. Kanal en iyi ihtimalle iki katı zaman alacak... Kanalın ağzında geçiş sırası bekleyen gemi adedi ve bekleme süresi de Boğaz’dakinin iki katı olacak... Gemiler kanaldan neden geçsin? Proje fos...
Yerini çok gizli tutmuşlar! Ancak Başbakan çıtlatıyor: Çatalca’ya hediyemiz... Çatalca’da emlak fiyatları anında roket... Amaç rantçılara kıyak ise proje hedefine şimdiden ulaştı.
Balbay’ın farkı...
785 gündür hapiste 61 gündür hücrede yatmakta olan meslektaşımız Mustafa Balbay dünkü Cumhuriyet’te Başbakan Erdoğan’a bir açık mektup yazdı. Hapishane koşullarının her geçen gün ne denli ağırlaştığını anlattığı mektubu özetleyerek aktaralım.
“Açık görüş 2010 Nisan’ına kadar 2 saatti. Bir yıl önce 1 saat 15 dakikaya indirildi. Bu ayın başında da ileri demokrasi biraz daha ilerletildi ve 1 saate indirildi. Bu aylık açık görüş için Sivas, Erzurum, Kilis’ten gelenler var...”
Haftalık bir başka ‘sevinç günü’ de telefon günüymüş. Haftada 10 dakika kan bağınızın olduğu bir kişi ile görüşebiliyorsunuz.
Balbay, mektubunun devamında Başbakan’ın hapishane günlerini anlatan, “R. Tayyip Erdoğan - Bir Liderin Doğuşu” adlı kitaptan bir bölüme yer vermiş. Erdoğan’ın birlikte hapis yattığı Hasan Yeşildağ, o günleri kitapta şöyle anlatıyor:
“Öğleden sonra kalkıp güne hazırlanıyordu. Ardından ziyaretçi akını başlıyordu... Gelenleri gruplar halinde görüşme salonuna alıyorduk... Ziyaretçilerin getirdiği yiyeceklerle başımız dertteydi. Bir gün Erhan Şenol isimli restoran sahibi balık pişirip getireceğim, dedi. Reise balık ziyafeti çekmek istiyor. Bütün hapishaneye olursa, kabul ettim. Bir minibüs getirdiler, dışarıda pişirip servis yapacaklar. Nasıl rüzgâr var anlatamam. Ocakları alın içeri dedim. İki ahçı, iki garson, tencere tabak aldık içeri. Ahçılar pişirdikçe servis yapıyor, biz afiyetle yiyoruz.”
KKK
Balyoz’da ilk tutuklamalardan bu yana bir yıl, iddianamenin okunmasından bu yana 9 ay geçti... 195 sanıklı davada birkaç kez tutuklama yapıldı. Halen 160 üst rütbeli subay tutuklu... Ve zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı E. Org. Aytaç Yalman nihayet beklenen açıklamayı dün Hürriyet’te yaptı:
- Balyoz planıyla ilgili elimde bilgi ve belge yoktur. Arkadaşlarım masumdur...
Hilmi Özkök de elinde belge ve bilgi olmadığını söylüyor.
Bugüne dek susarak, bir şey biliyorlar da söylemiyorlar izlenimi yayan Özkök ve Yalman bu açıklamalar için bunca zaman neden beklediler? Bu sır! Bir darbe hazırlığı varsa o darbeyi kimin önlediği de!
Soru: Erdoğan’ın çılgın projesi nasıl yorumlanabilir?
Yanıt: “Başbakan, Türkiye’nin tarihinden sonra coğrafyasına da damgasını vurmak istiyor...”
Haldun Ertem
Kanal...
Çılgın proje üzerinde ciddi uzmanların beş dakika bile kafa yormadığını Profesör Cemal Saydam’ın şu açıklaması da göstermiyor mu:
“Doğal olarak oluşmuş bir sisteme öyle yapay müdahaleler yaparsanız, ne olacağını kestiremezsiniz. Boğazlardaki su rejimini değiştirirseniz, İstanbul’un kanalizasyon deşarj sistemini mahvedebilirsiniz. İstanbul’un kanalizasyonu boğazın altına veriliyor ve bu su Karadeniz’e gidiyor. Daha açık bir ifadeyle Karadeniz Marmara’ya bir musluktan boşalıyordu, şimdi ikinci musluğu açarsanız Karadeniz’deki su dengesini değiştirirseniz, ne olacağı kestirilemez.”Çılgın proje üzerinde ciddi uzmanların beş dakika bile kafa yormadığını Profesör Cemal Saydam’ın şu açıklaması da göstermiyor mu:
“Doğal olarak oluşmuş bir sisteme öyle yapay müdahaleler yaparsanız, ne olacağını kestiremezsiniz. Boğazlardaki su rejimini değiştirirseniz, İstanbul’un kanalizasyon deşarj sistemini mahvedebilirsiniz. İstanbul’un kanalizasyonu boğazın altına veriliyor ve bu su Karadeniz’e gidiyor. Daha açık bir ifadeyle Karadeniz Marmara’ya bir musluktan boşalıyordu, şimdi ikinci musluğu açarsanız Karadeniz’deki su dengesini değiştirirseniz, ne olacağı kestirilemez.”
Seçim meydanlarında “gürültü ayarı” olacakmış.
Gürültü ayarı yetmez, bize asıl “palavra ayarı” lazım.
Fahrettin Fidan
Hesap
Sabah gazetesinde çılgın projeyle ilgili çılgın bir haber:
“ Kanal İstanbul, günde 150 -160 gemilik trafik hedefiyle benzeri Panama Kanalı’nı dörde katlayacak... Kanalın yıllık olarak en az 5 milyar dolar gelir getireceği belirtiliyor...”
Başbakan’ın projesi gazeteci arkadaşları da çıldırtmış olmalı... Kanalın yılda 5 milyar dolar gelir getirmesi için günde geçen 150 gemiden 100 000’er (yüz biner) dolar geçiş ücreti alması lazım. Adamın altından gemiyi al daha iyi...