Dünyanın umutlarla başladığı dünkü güne bizler Çukurca’da 6 şehit 12 yaralının acısıyla uyandık.
Ülkenin Güneydoğu’sunda tek kale savaş var.
Teröristler saldırıyor...
Türk ordusu savunmada bekliyor..
O yüzden sürekli kurşunu yiyen taraf oluyor.
Akşamları televizyonlarda taviz pazarı açılıyor:
- Anayasa’dan Türk sözcüğünü çıkaralım...
- İmralı’yı muhatap alalım...
- Anadilde eğitimi kabul edelim...
Peki sen bu tavizleri verirsen ne olacak?
Hiiç... Silahlı örgüt yenilerini dayatacak.
PKK’nın “birkaç taviz verilirse ben silahı bırakır düz ovaya inerim” gibi bir açıklaması yok. Tersine, “önce özerklik peşinden bağımsızlık” hedefini sağlayana kadar silahlı eyleme devam edeceklerini gayet açık dile getiriyorlar. Bakınız şu şartlara:
- Anayasanı bizim istediğimiz şekilde değiştireceksin... “Türk” yerine “Türkiyeli”, “Türk ulusu” yerine “Türkiye ulusu” kavramını kullanacaksın... Özerklik vereceksin... Özerk bölgeye bayrak ve sembol kullanma hakkı tanıyacaksın... Kendi güvenlik gücümü kurmama izin vereceksin. Bölge meclisleri kurulacak. Kürtçe eğitim dili olarak kullanılacak... vs...
Bu dayatmaları kabul ediyor musun? Ediyorsan eline beyaz bir bayrak al, git İmralı’ya, teslim antlaşmasını imzala. Yok onurlu bir devlet olarak yaşamaya niyetin varsa yürü Kuzey Irak’a, orada eşkıyayı tepele...
Yalnızca demokratik açılımla (o da neyin açılımıysa) terörün önlenemeyeceği herhalde çoktan anlaşıldı. Irak’a muhtırayı verecek, PKK’yı o etkisiz hale getirmezse sınırı aşıp sen getireceksin. Başka çaren yok.
YSK uyuyor mu?
İktidarın resmi borazanı TRT şimdi de var gücüyle “referandumda evet” propagandasına başladı. Hem de en ucuz yalanlarla... 16 Temmuz Cuma günü öğleden sonraki haber saatinde spikerin okuduğu metne bakın:
“Referandumdan evet çıkar ve anayasa değişiklik paketi onaylanırsa memura zam gelebilir. Çünkü yeni anayasa memura toplu sözleşme hakkı tanıyor...”
Anayasaya “evet” diyecek olanlarla röportaj yapılıyor. Hayır diyecek olanlar kesinlikle ekrana çıkamıyor.
Genel Müdür İbrahim Şahin ve ekibi tam emir eri pozisyonunda...
Peki bu arada YSK ne yapıyor?
Malumunuz... Yüksek Seçim Kurulu “Halk-oylamasının tam bir tarafsızlık ve eşitlik içinde yapılmasını sağlamak” göreviyle donatılmıştır. Yalnızca TRT değil... Özel kanalların yayınlarını da izlemekle görevlidir YSK... Bakın yasa aynen ne diyor:
“Seçimlerin ve halkoylamasının başlangıç tarihinden itibaren, özel radyo ve televizyon kuruluşları, YSK denetimine tabidir”
Hem TRT hem özel kanallar “Kamuoyunun serbestçe oluşabilmesini sağlamak, tek yönlü, taraf tutan yayın yapmamak, bir siyasi partinin, grubun, çıkar çevresinin, menfaatlarına alet olmamak” zorunluluğu altındadır.
YSK, yasaya göre;
“Taraflı, tek yanlı yayın yapan tüm yayınları denetleyecek, engelleyecek ve cezalandıracak”tır.
Peki hani nerede? YSK’nın hiç sesinin soluğunun çıktığını duyuyor musunuz?
Üzüm
Başbakan çok değerli bir çağrı yaptı:
“İçki içmeyin üzüm yiyin”
Gazetelerin okur mektupları köşelerinde bu çağrıya verilen yarı şaka yarı ciddi yanıtlardan birkaçını aktaralım:
- Salataya sirke yerine üzüm mü sıkalım?
- Neden ekmek yiyoruz doğrudan buğdayı atalım ağzımıza.
- Memleketi doğru dürüst yönetseniz kimse efkârlanıp içmez...
- İnsanların sağlığını düşünen önce trafik kazalarını önleyici tedbir almaz mı?
- Bu ülkenin insanları alkolün zararlarını bilmeyecek kadar cahil mi?
- İçki zararlı olsa cennette de yasak olurdu öyle değil mi?
Erdoğan, “Ben kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” demiş.
İşte bu konuda kendisine yürekten inanıyoruz...
Haldun Ertem
Gözyaşı
Tayyip Erdoğan, dünkü grup toplantısında 12 Eylül darbesinin kimi insanlık dışı uygulamalarından örnekler verdi. İdamlardan söz etti. Sonra da sözü Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’a getirerek şöyle dedi:
“12 Eylül döneminde hapiste olan bakanım babasının cenazesine bile katılamadı.”
Başbakan Erdoğan 12 Eylül’den söz ederken bazılarının aklına kuşkusuz Silivri’de iki üç yıldır suçlarının ne olduğunu bilmeden yatan aydınlar gelmiştir. Hapisteki Mehmet Haberal’ın babasının cenazesine katılamaması gelmiştir. Bazı manzaralar 12 Eylül’le pek benzeşiyor. Acaba iktidardakileri bunlar da üzüyor mu?
Ayrıca merak ettik...
AKP’liler o yıllarda 12 Eylül darbesini kınamış mıydı? Cuntaya karşı mücadele veren, aydınlar bildirisine imza atan olmuş muydu? O dönemde nerede, ne ile meşguldüler acaba?
TESEV, “Kürt sorununun çözümünü muhalefet engelliyor” demiş.
Muhalefet olmasa Soros’un çocukları bu sorunu şıp diye çözecek
demek ki...
* * *
Tayyip Erdoğan, “Benim bakanlarım sigara içmez” demiş.
Sigara ne kelime? Sizden izinsiz tuvalete bile gidemezler!
Fahrettin Fidan