Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Siluet mi kaldı

Dolmabahçe Sarayı’nın hemen yanındaki tarihi tütün deposu hem Dolmabahçe Sarayı’nı hem de biraz İstanbul’u çatlattı...
Radikal’de, Ömer Erbil’in haberine göre... Başbakanlık Ofisi’nin dibinde yapılan 14 katlı otel, Dolmabahçe Sarayı’nın duvarında çatlaklar oluşturmuş.
Tarihi Tütün Deposu, geçmişte, yanıbaşındaki Dolmabahçe Sarayı ile uyumlu bir yapıydı...
Otel yapmak üzere kazmayı vuranlar önce dış duvarlara dokunmadılar... Deponun içi yıkıldı, dış duvarlar uzun süre aynen kaldı. Sonra gereken izinler alınmış olmalı ki, birden dış duvarlar da yıkıldı, yeni bir yapı ortaya çıktı. Habere göre... Otelin önce Dolmabahçe Sarayı’nın uç binalarının yüksekliğini yani 18 metreyi geçmemesi öngörülmüş. Ancak, Koruma Kurulu teras ve çatı katına göz yumunca yükseklik 24 metreye ulaşmış.
AKP iktidarında İstanbul bir beton ormanına dönüştü... Yukardaki fotoğrafta Boğaz’dan çekilmiş İstanbul fotoğrafı görünüyor... Siluet mi kalmış? İstanbul mu?

Haberin Devamı

İngilizler şu günlerde hırsızlık yaptığı evin sahibine özür mektubu gönderen 16 yaşındaki genci konuşuyor...
Daily Telegraph gazetesi de konuyla ilgili bir karikatür yayımlamış...
Operasyon esnasında polise yakalanan hırsız cebinden telefonunu çıkarıyor ve şöyle diyor,
“Merak etmeyin memur bey, hemen özür mesajı gönderiyorum...”

Finger bowl...
Cumhurbaşkanı Gül’ün İngiltere seyahatini izleyen gazetecilerden Sedat Ergin, Buckingham Sarayı’ndaki yemeği anlatırken bir ara şöyle diyor:
“Meyve ikramına geçildiğinde konukların önündeki tabağın üstüne içinde su olan birer cam kâse konuldu. Bir protokol görevlisinden bunun meyve yıkamak için getirildiğini öğrendim. Görevli, “Bu eski bir gelenek. Meyve yıkanmış gelse de gelenek sürdürülüyor. İstiyorsanız meyveyi yedikten sonra elinizi de yıkayabilirsiniz... ”
Bir süre Londra Büyükelçiliğimizde de görev yapmış olan emekli diplomat Uğur Ergun aynı konuda daha geniş bilgi veriyor... Okuyalım, protokol bilgimizi geliştirelim:
“Sedat Ergin’in sözünü ettiği yemek sonrası parmak uçlarının hafıfçe ıslatılması için yemek davetleri protokol ve gelenekleri uyarınca masaya getirilen finger bowl olduğu anlaşılmaktadır.
Genelde bunların içine limon veya aromatik çiçek parçaları konur.
Tatlı servisinden önce masaya getirilir.
Bowl (kase) altındaki kâğıtla birlikte masadaki tatlı tabağının üzerine konulur.
Önce tek elin parmak uçları hafıfçe ıslatılır ve (gerek duyuluyorsa ) diz üstündeki peçete ile kurutulur. Sonra elin diğer parmak uçları ıslatılır... İçinde meyve yıkanmaz...
Finger bowl daha sonra masanın sol tarafına konulur ve tatlı servisi için tatlı tabağı boş bırakılır..”
Uğur Ergun bu bilgiye tarihi bir olayı ekliyor:
“Padişah Abdülaziz, Londra’yı ziyareti sırasında ‘finger bowl’daki suyu içmiş, Kraliçe Victoria da misafirinin mahcup olmaması için kendi önündeki kasedeki suçu içmiştir.”
Türkiye’de de zaman zaman ağır davetlerde masaya üzerinde çiçek yaprağı bulunan su kaseleri geliyor... İçinde sadece parmaklarınızı ıslatınız...

Haberin Devamı

FARK
Kemal Kılıçdaroğlu üç yıl önce, 24.12.2008 tarihinde Kanal D Televizyonu’nda yayınlanan “Genç Bakış” programında bir öğrencinin kendisine sorduğu “1938 Dersim olayları ile ilgili özür dilenmesi gerektiğini düşünüyor musunuz?” sorusu üzerine şunları söylemiş:
“Ben Tunceliliyim, yani o coğrafyadan gelen birisiyim... 1938’de bir acı olay yaşanmıştır. Ama bu acı olayın tarihteki yerini ve konumunu çok iyi değerlendirmek lazım. O coğrafyada isyan olmasın diye özel bir yasa çıkarılmıştır, Dersimliler vergi ödemesin diye.... Yine okullaşma başlatılmıştır... Ama sonuçta o coğrafyada bir isyan çıkmıştır ve isyan bastırılmıştır. Dolayısıyla özür dilemek veya özür dilememek gibi değil o günün koşullarında olan bir olaydır. Dolayısıyla bu olayı öyle Cumhuriyet tarihinin çok karanlık ve derin bir olayı olarak da algılamamak gerekir diye düşünüyorum.”
Kılıçdaroğlu o gün isyan çıktığını ve bastırıldığını, özüre gerek olmadığını söylüyor. Bugün ise “Özür de yetmez, topraklarını geri verin” diye konuşuyor. Fark önemli...

Haberin Devamı

Başbakanlığa “Beyaz Saray” modeli geliyormuş.
Başkanlık sistemi özlemi şimdilik böyle böyle giderilecek gibi görünüyor...
Haldun Ertem

Bülent Arınç,
“Sıra İstiklal Mahkemeleri’nde” demiş.
Onu boş ver muhterem. Sıra ne zaman Atatürk’te!
Fahrettin Fidan

MP
Türkiye Yeşilay Cemiyeti yararlı bir girişimde bulunmuş, “Milli Piyango” isminin 48 okul ve pansiyona verilmesi dolayısıyla Milli Eğitim Bakanlığı’nı dava etmişti.
Bu konuda bir aşama kaydedildi... Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, bu okullara Van’da hayatını kaybeden öğretmenlerin isimlerinin verileceğini duyurdu.
Sevindirici bir gelişme... Milli Piyango adı hiçbir okula onur getirmez... Bu arada çeşitli suçlardan hüküm giymiş kimi kişilerin adlarının da okullara verildiğini görüyoruz.. Umarız günün birinde bu okulların adları da düzeltilir.

BATI
The Economist dergisi Türkiye’yi özetlemiş: ”Sindirilen muhalefet, içerdeki gazeteciler, giderek sertleşen Erdoğan, absürt davalar, şaibeli akrabalar...”
Çevre ülkelere demokrasi dersleri veren Türkiye’nin aynı hastalıkları yaşadığını görenler çoğalıyor...
Ama onların gördüğü durumu Ankara hâlâ görmüyor sanırız...