Güneş Taner'in daveti üzerine Ankara'ya gelen İMF Başkan Yardımcısı Stanley Fischer giderayak; "Umduğumdan çok daha iyi bir Türkiye buldum" demiş. Sevindik tabii... Yatalak hastanın, "Sizi umduğumdan iyi buldum" diyen doktorun tesellisine sevinmesi misali... Hürriyet Gazetesi Bay Stanley'i manşete almıştı dün... Manşet altında ise Genel Yayın Müdürü Ertuğrul Özkök ülkenin manzarasını karamsar gözlüklerle seyredenlere sert biçimde çatıyor, "siyah lensliler" başlıklı yazısında şöyle diyordu:
- Basında, entellektüel hayatta, onun dışındaki dünyada, inanılmaz bir karamsarlar ordusu Türkiye'nin muazzam gelişmesini küçümsemekte keçi inadını sürdürüyor. Onların Fischer'in yukardaki sözlerini anlaması mümkün değil... Ama siz analarından kara lenslerle doğan bu genetik pesimistlere bakmayın. Türkiye geri dönülmez noktaya doğru başarıyla gidiyor.
***
Biz Hürriyet'e inanıyoruz. Hürriyet, Özkök'ten ibaret değil tabii. Başka yazarları da var. Mesela Ferai Tınç, Özkök'den bir gün önce "Titanic Sendromu" başlıklı yazısında ülkenin manzarasını nasıl çiziyor:
"Ben buna Titanic Sendromu diyorum. Zemin kayıyor, raflar devriliyor, garsonlar savruluyor, fakat kimse önem vermiyor. Belki de önem vermiyor değil, önem verme cesaretini gösteremiyor. Anın keyfini çıkarma hırsı bu. Müzik ve dans devam ediyor. Gemi batmakta olduğuna kimseyi inandıramıyor..."
Aynı gün Hürriyet'in bir başka sayfasında Zeynep Atikkan'ın yazısından kimi satırlar:
"...Piyasaya sürülen pembe güzellikler ve mis kokulara rağmen sessiz sedasız bir göç dalgası sürüyor Türkiye'den. Şimdi her girdiğim toplulukta duyuyorum (Pılımı pırtımı toplayıp gideceğim) şeklindeki sözleri... Önceki gün başarılı genç bir girişimciyle konuşuyordum. Oturmuşlar, ailece yurt dışında yaşamaya karar vermişler... Ailenin yaşlı başlı babası bile (Burada gelecek yok, herşeyi satar giderim) diyormuş..."
Keşke herkes Stanley 'e inanabilse...
Fıkra ünlü Readers Digest Dergisi'nden...
Üniversiteyi yeni bitiren delikanlı, bilgisayar uzmanı arayan şirkete iş için başvurmuş. Kendisiyle bir ön görüşme yapılmış. Beğenilmiş. Delikanlı bilgisayarla ilgili hemen her konuyu biliyor. Ancak bir kusuru var. Gözündeki tik sonucu ikide bir göz kırpıyor. Görüşmeyi yapan Müdür sormuş:
- Bu tikiniz geçici mi, sürekli mi?
Delikanlı:
- Geçici, demiş, iki aspirin içtim mi geçiyor...
Sonra aspirin çıkartmak için elini cebine atmış. İçindekileri masanın üzerine döküvermiş...
4 adet prezervatif çıkmış önce... Peşinden iki tablet aspirin...
Müdür şaşkın:
- Bu prezervatifler?..
Demeye kalmadan delikanlı durumu izah etmiş:
- Eczanede aspirin isteyip göz kırptınız mı başka ne veriyorlar sanıyorsunuz?..
İyi halleri görüldüğünden kapalı cezaevinden Edirne Tarım Açık Cezaevi'ne nakledilmişler. Kervansaray Oteli'nin bahçesinde Muazzez Ersoy'u görünce heyecanlanmışlar. Şampanya göndermişler. Ersoy'un şampanyayı reddetmesi üzerine canları sıkılmış... Yaylım ateşi açıp şampanyaya yapılan saygısızlığın hesabını oracıkta görmüşler.
Haberi okuyunca "İyi hali görülen mahkumlar"ın "iyi hali"nin kim tarafından ve nasıl saptandığını merak ettik. Bir süre Bayrampaşa Cezaevi Müdürlüğü yapan eski Savcı Necati Özdemir'le konuştuk. Dedi ki:
- Mahkumların "iyi hal" dolayısıyla yarı açık ve açık cezaevlerine nakledilmesine onay veren savcıların çoğu, o mahkumların yüzünü bile görmemiş insanlar... Mahkumun "iyi hal" gösterip göstermediğini esas olarak başgardiyan saptıyor. Ve adam öldürmeyi "yaşam biçimi" haline getirmiş kimi insanlar bile böylesi sağlıksız değerlendirmelerle açık cezaevlerine çıkarılıyor. Hem de az değil; cezalarının 4 - 5 yıllık bölümünü orada geçiriyorlar...
- Peki bu iyi hal değerlendirmesi daha sağlıklı nasıl yapılabilir?
- Cezaevlerimizin çoğu bugün adli konularla yakın - uzak hiçbir ilgisi olmayan insanlar tarafından yönetiliyor. Düşünün.. cezaevi müdürleri arasında matematikçiler ve gıda mühendisleri bile var... Öte yandan, birkaç büyük cezaevi dışında hiçbir cezaevinde psikolog bulunmuyor. Oysa cezaevi ortamında en çok onlara ihtiyaç var belki de... Şurası bir gerçek ki, mahkumlara insani danışmanlık yapmanın yanısıra, uzmanlıkları gereği "iyi hal" konusunda en sağlıklı değerlendirmeyi de onlar yapabilir.
Adalet Bakanlığı'nın bu konularla ilgili bir değerlendirmesi veya çalışması var mı? Gerek yok... Adalet Bakanı Oltan Sungurlu işin kolayını buldu. Kendisinin veya hükümetin kusurlarından ilk olarak kendisi şikayetçi oluyor. Şikayetçilerin safına geçip kendisini şikayetlerden kurtarıyor!..
Son incisi "Türkiye'nin çivileri çıkmış" oldu. Ülkeyi yönetenler acemi nalbant olunca çiviler de bir türlü yerine çakılamıyor tabii ki...
Öte yandan deniyor ki, "Efendim nasıl olur da bu insanlar güpegündüz şampanya içmedi diye bir sanatçıyı kurşunlar?"
Bayağı kurşunlarlar... Onlar gazete okumuyor mu? Başbakan'ın kendisine yumruk atan kişiyi affettiğini, mahkemelerin çeteleri yargılamaya gücünün yetmediğini, ayağından adam vuranın 3,5 milyon lira para cezasıyla kurtulduğunu, Türkiye'yi çetelerin yönettiğini bilmiyorlar mı?
Yeşil'in beyanatı yayınlandı bu hafta Aydınlık'ta.. "Devlet beni istediği yerde istediği zaman bulur. Yakalamak gerekirse yakalar" diyor Yeşil. Yani, "Ben devletin emrinde çalışıyorum" diyor. Devlet bir yandan Yeşil'e suç işletiyor. Bir yandan onu sözde yakalamaya çalışıyor. Yaşanan ortamda keyif için silah sıkıp adam öldürmeyi caydırıcı ne var?
Yazara E-Posta: masik@milliyet.com.tr