Salim Kırcalıali, Yunanistan bakanlıklarının adlarını göndermiş.. Aynen bizdeki gibi... Milli Savunma Bakanlığı (Ministry of National Defence) ve Milli Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı (Ministry of National Education and Religions) diye geçiyor.Profesör Süleyman Üstünel, Fransa'da eğitimin hâlâ "Education Nationale" yani "Milli Eğitim" diye anıldığını anımsatıyor.Almanya'dan Ahmet Aydemir, bu ülkede pek çok kurumun adının başında "Deutsche" yani "Alman" sıfatının yer aldığını örneklerle anlatıyor."Milli" yani "ulusal" sıfatı kötü değil iyi ve gururlandırıcı bir deyim... Tabii o duyguya sahip olana... Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, "ulusalcı olmadığını" Meclis'te açıkça söyleyip... Başbakan, aynı görüşte olduğunu çeşitli durumlarda açığa vururken... Milli Eğitim ve Milli Savunma bakanlıklarının adları, önündeki "milli" sıfatının da kaldırılacağı söyleniyor. Gerekçe; Avrupa'da böyle "milli" bakanlık bulunmaması.. Acaba öyle mi? AKP'nin "Siyaset Akademisi"nde ders veren Milli Eğitim Bakanı Çelik, "Siyaset insan içindir. İnekler için siyaset olmaz" demiş. Keşke olsaydı, hiç değilse tarım düzelirdi. Robert Kaplan, yaşadığımız bölgeyle ilgili kitaplar yazan usta bir gözlemci ve yazar... Kaplan'ın 2000 yılında Vintage Books (NY) serisinden yayımlanan "The Coming Anarchy" "Yaklaşan Anarşi" adlı kitabındaki bir paragrafı Profesör Nuri Akkaş dostlarına postalamış. Kitabın 37. sayfasında diyor ki:"...Ortadoğu'da güç kuzeye doğru... Dhahran'daki petrol yataklarından Güneydoğu Anadolu'daki su havzasına doğru kayıyor. Fakat acaba Türkiye ulus devlet olarak bu zenginliğin mirasçısı olacak mı? Bunu hiç sanmıyorum." Amerikalı yazar, ABD'nin planlarını bizden iyi biliyor tabii ki... Kaplan'ın öngörüsü Bakan'ın "Haftada 2 gün çalışıp soluğu okey masasında alıyor" diye yakındığı öğretmenlerin, Bakanlık genelgesiyle sendikal eylemlere katılması da yasaklanıyor. Okey oynamak, sendikaya uğramak yasak, pazarcılık yapmak serbest! Uğur Yılmazer şu notu göndermiş: "Merak ediyorum, taksicilerin sahip olduğu müşteri seçme lüksüne Türkiye'de hangi meslek grubu sahip acaba? Bir taksici, gideceğiniz yer ya da taşıdığınız yükü beğenmeyip sizi reddedebilir. Bir bankacı, "Kusura bakmayın, sizin işleminiz bize kâr getirmez" ya da bir doktor, "Senin ameliyatın kısa ve ucuz" diyip de müşterisini - hastasını reddedebilir mi? Şu bizim taksiciler Türkiye'deki devlet üniversitesi sayısı 53... Hiçbirinin maddi durumu parlak değil. Bırakın bilimsel araştırmayı, binalarını ısıtmaya dahi para bulmakta zorlanıyorlar. Manzara buyken iktidar 15 yeni üniversite daha açmaya hazırlanıyor. Neden? Bir amaç siyasi yatırım tabii ki... Üniversite ile birlikte memur kadrosu da gidiyor seçim bölgelerine... Her il hatta ilçe, iktidardan bu yüzden üniversite istiyor. Konuyu YÖK'ten bir dostumuzla konuşuyoruz:- Açılmak istenen yeni üniversite sayısı 15 değil, 25... Çünkü daha 15'le ilgili görüşümüzü bile hazırlayamamışken hükümet 10 üniversitelik ikinci bir liste gönderdi. Bu sayı Meclis komisyonlarında ve Genel Kurul'da verilecek önergelerle kaça çıkar, o meçhul. YÖK'ün yeni üniversite açılmasına ilişkin en önemli kriterlerinden biri en az 6 profesörün olması... Oysa açılmak istenen 25 üniversiteden sadece 4 tanesi bu kritere uyuyor. CHP Bursa Milletvekili, Milli Eğitim Komisyonu Üyesi Prof. Mustafa Özyurt anlatıyor:"Bu üniversiteler öyle anlaşılıyor ki eski Van Üniversitesi gibi şeriatçıların at oynatma alanı olacak. Bazı illerde şeyhler, şıhlar istedikleri rektörü, dekanı çoktan iktidara bildirdiler bile. Yasa çıkar çıkmaz yapılanma bu isteklere uygun gerçekleştirilecek. Bu arada birileri binalarını, arsalarını devlete satıp köşeyi dönecek... Asıl önemlisi rektör adaylarını hükümet saptayacağı için Üniversitelerarası Kurul ile Rektörler Komitesi'ne hükümetin adamları girmiş olacak... Bu kurullarda çatlama oluşturulacak..."Görüldüğü gibi... Hükümetin yeni üniversite açma konusunda hayli çok sebebi var. Ama bu sebeplerin arasında bilimi ileri götürmek ya da üniversite eğitiminde kaliteyi artırmak gibi esas beklenen düzeltmeler yok. Tonla Üniversite! Simay Kardeş İzmir'den yazıyor: "Karşıyaka'da vapurdan indim, durağa geldim. Benimle birlikte durağa koşan çocuklar da yer kapmaya çalıştılar. Derken birisi:- Atatürk'ü seviyorsanız bana yer verin, demez mi?Çok hoşuma gitti..." m.asik@milliyet.com.tr İzmir'den tebessüm