Sahne sanatçısı Deniz Seki yargıç önüne çıktı... Ne zaman? Tutuklandıktan 7.5 ay sonra... Ve ilk celsede tahliye edildi. Savcının iddianameyi hazırlaması 5 ay sürmüş... Mahkemenin gün vermesi ise 2.5 ay.. Bir ülkede sanık mahkeme önüne çıkmak için 7.5 ay bekliyorsa o ülkede hukuk işlemiyor, adalet çalışmıyor demektir. Neden böyle oluyor? Çünkü Beşiktaş’taki özel yetkili 6 mahkeme, İstanbul dahil tam 12 ildeki tüm mafya davalarına, tüm örgütlü suçlara, tüm terör davalarına bakmak zorunda... Bu mahkemelerde topu topu 24 yargıç ile 21 savcı çalışıyor. Dosyalar yığılmış... Davalar kilitlenmiş durumda...
Yargıç ve savcılar bu yük altında bunalıyor doğal olarak...
Deniz Seki’nin davası 15 Şubat’a atılmış. Yani 4.5 ay sonrasına. Eğer Deniz Seki tahliye edilmese bir o kadar daha hapis yatacaktı.
Ergenekon davası ise başlıbaşına olay... 13. Ağır Ceza Mahkemesi birinci, ikinci, üçüncü Ergenekon davalarının hepsine birden bakıyor. İddianameler 5 bin sayfayı geçiyor. Ek klasörler yüz binlerce sayfa... Bu dava da kaplumbağa hızıyla yürüyor doğal olarak... Ne zaman biteceği yolundaki bir soruya Türk Ceza Hukuku Derneği Başkanı Duygun Yarsuvat şu yanıtı veriyor:
- Ben öbür dünyaya giderim, oğlum avukat olarak kendi görevini bitirir, torunum avukat olur, bu dava da biter. Nasıl sonuçlanacağını da siz bulun...
Yargı aksıyor, adalet gecikiyor, bedelini hapis yatanlar ödüyor...
Özel yetkili mahkemelerin sıkıntısını öncelikle ele almak gerekiyor...
Hükümet Kuran kurslarına katılma yaşını küçültüyormuş.
“Alfabe”den önce “Elifba” öğrenilecek o zaman...
Haldun Ertem
Hülyağ açılımı
Demokratik açılıma destek verdiği söylenen, 3 Ekim’deki AKP Genel Kongresi’ne davet edilen Kevin Costner Ankara’ya bir teşekkür ve özür telgrafı dahi göndermedi. Yoksa Kevin Costner haberleri uçurma mıydı? Neyse... Boşluğu Hülya Avşar dolduruyor gibi...
Hülya Hanım önceki gece Habertürk’teki programda AKP şakşakçılığını öyle fazla kaçırdı ki, sonunda Prof. Yaşar Nuri Öztürk “Bunu daha önce de yaptın, sana yapmamanı söyledim. Beni kullanarak AKP’ye ve Recep Tayyip Erdoğan’a yağcılık yapma” dedi ve kalktı gitti.
En hızlı açılım!
Profesör Coşkun Özdemir anlatıyor: “Hergün çeşit çeşit açılımlarla yatıp kalkıyoruz. Ama bence en hızla gelişen açılım dinci toplum açılımıdır. 2 Ekim günü İstanbul Tıp Fakültesi’nin Nöroloji Ana Bilim Dalı’nda 5’inci sınıflar için verilen derse 7 öğrenci pervasızca 40 dakika gecikerek giriyorlar. Ders anlatan hocanın ‘Bu saatte nereden geliyorsunuz, bu kadar gecikerek derse girilir mi?’ sorgulamasına ‘Biz cuma namazından geliyoruz’ diye cevap veriyorlar. Açıkçası ‘Biz senin dersini takmayız öncelikli olan cuma namazıdır’ diyorlar... Diyebiliyorlar... Açılım budur...”
Sıfır Protesto...
Ankara Üniversitesi, 2009 - 2010 akademik yılına önceki gün törenle başladı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül beklentilerin aksine en küçük bir protestoyla karşılaşmadı. Bu nasıl oldu derseniz... Toplantıyı izleyen bir muhabir arkadaşımız anlatıyor.
“Ankara Üniversitesi’nin yeni akademik yıla başlama törenleri yıllardır DTCF Farabi Salonu’nda yapılır. Bu yıl ilk kez Tıp Fakültesi Morfoloji Salonu’na alındı. Bu salonun kontrolü kolaydı. Salona girecek öğrencilerin isimleri önceden bildirilmişti. Polisin, sakıncalı değildir raporu verdiği öğrenciler ABD’den özel olarak ithal edilen çok gelişmiş X-Ray cihazından geçtikten sonra içeri alındılar. Üstelik bunca önleme rağmen salona değil, balkona... Salona gelince... Yarısı boştu. İzleyicilerin de neredeyse yarısı sivil polisti.”
Bu kadar önlemden sonra Abdullah Gül, törenden ayrıldığında memnun ve keyifli miydi? Söz tekrar muhabir arkadaşımızda.
“Hiç sanmıyorum. Çünkü öğrenci konseyi başkanı Emre Ertem, AKP’nin memnun olmayacağı bir konuşma yaptı. Rektör Cemal Taluy da öyle... Üniversiteler siyasi iktidarlarla uyumlu olmak zorunda değildirler, özgür düşünce alanlarıdırlar, dedi. Ardından çarpıcı bazı rakamlar verdi. Ankara Üniversitesi’nin öğrenci kontenjanının son beş yılda yüzde 60 artırıldığını ama aynı dönemde öğretim üyesi sayısının yüzde 1, personel sayısının da yüzde 10 gerilediğini bildirdi. Tablo karanlıktı.”
Abdullah Gül, “Üniversiteler siyasi partilerin uzantısı olmamalı” demiş.
Cumhurbaşkanları da... Cumhurbaşkanları da...
Fahrettin Fidan
Bu işin adabı...
Gazetelerde ağır polis vakaları okuyoruz... Avcılar’da parkta polisten dayak yiyen gencin iki ayağı kırılıyor... Sekiz polis kafamı tekmeledi, diyor genç adam... Birtakım olaylarda polis tarafından etkisiz hale getirilen gençlerin fotoğraflarını görüyoruz. İtme, kakma, dayak, boğazına sarılma.. Bizim bildiğimiz Batı ülkelerinde suç işlerken yakalanan insan kelepçelenir, o şekilde etkisiz hale getirildikten sonra Emniyet birimine götürülür. Bizde nedense polis ilk cezayı verme çabasında. Üstelik bu eğilim ağırlaşıyor...