Meral Tamer

Meral Tamer

Tüm Yazıları

Meral TAMER

TÜSİAD, elektronik, otomotiv ve çimento sektörlerini mercek altına aldı. Araştırmaya başkanlık eden Prof. Ulusoy'a göre her 3 sektör de eğitime çok düşük pay ayırıyor. Benchmarking'e ilgisiz. Şirketlerin tümü kaliteye önem veriyor, ancak yarısı ISO 9000 belgesine sahip.
Telekomünikasyon hariç tutulursa elektronik sektöründe dünya ortalaması olan yıllık yüzde 7'lik büyümeyi yakalıyoruz. Çimento dışındaki sektörlerde tedarikçiyle ilişkiler çok zayıf. Otomotivde yeni ürün geliştirme konusunda yan sanayii ile işbirliği sıfır.

Türk Sanayici ve İşadamları Derneği TÜSİAD, elektronik, çimento ve otomotiv sektörlerini mercek altına aldı.
Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Gündüz Ulusoy başkanlığında oluşturulan değişik çalışma grupları, söz konusu 3 sektörü kapsamlı bir anket çalışmasıyla, rekabetçi stratejiler ve en iyi uygulamalar bağlamında irdelediler.
Ve sonuçta Türkiye'de bu 3 sektörle ilgili ilginç bulgular ortaya çıktı:
* 3 sektörde de firmalar benchmarking'le (kendilerini sektörün en iyisiyle kıyaslamaya) pek ilgili değiller.
* Firmaların ancak yarısı ISO 9000 belgesine sahip.
* 3 sektör içinde Ar - Ge'ye en fazla pay ayıran elektronik.
* Çimento dışındaki 2 sektörde tedarikçilerle ilişkiler hayli zayıf.
* Otomotivde yeni ürün geliştirme konusunda yan sanayii ile işbirliği sıfır.

* Çimento dışındaki 2 sektörde, satışların yüzde 29'u son 2 yıldır üretilen yeni ürün. Tahminlerin aksine elektronikte bu oran, otomotive göre daha yüksek değil.
* 3 sektörde de eğitime ayrılan kaynaklar çok düşük.
* Düşük fiyat, öncelikleri arasında ilk sıralarda yer almıyor. Kaliteden vazgeçmeden ucuzcu değil, ama ucuz satmak istiyorlar.
* Otomotiv, 1994'ten bu yana kriz yönetiminde ustalaşmış. Dolayısıyla üretim esnekliği, bu sektörde çok dile getirilen bir konu.
* Uluslararası piyasalarda tanınma ve dünya markası eksikliği elektronikte başarının önündeki en büyük engel olarak görülüyor.
* Çimentoda modernizasyon çalışmalarına rağmen, özellikle büyük firmalarda hala belli ölçülerde atıl kapasiteler dikkati çekiyor.
Geçtiğimiz aylarda yayınlanan bu 3 araştırmayla ilgili olarak Prof. Gündüz Ulusoy'la TÜSİAD'da biraraya geldik. Ben sordum, o yanıtladı. O anlattı, ben dinledim.
Bu arada sohbet sırasında onun da Alman Liseli (benden 2 sınıf küçük) olduğunu öğrendim. Prof. Ulusoy'la konuşurken, ilk gençlik yıllarında aynı kültürü ve eğitimi almış insanların, 30 yıl kadar sonra da olsa ilk tanışmalarında bile kolaylıkla aynı dili konuşabilme gibi bir avantaja sahip olduklarını bir kez daha farkettim.
Prof. Ulusoy ve ekibi, bu araştırmaları otomotivde Otomotiv Sanayicileri Derneği OSD, elektronikte Türkiye Elektronik Sanayicileri Derneği TESİD ve çimentoda ise Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği TÇMB ile işbirliği içinde yürütmüşler. Otomotivde 10 firma, elektronikte 27, çimento sektöründe ise 25 firmayla yapılan anket çalışması sonucunda ilginç bulgular ortaya çıkmış.
Aslında bu çalışmaların, sektörleri birbiriyle karşılaştırmak gibi bir amacı yok kuşkusuz. Zaten 3 ayrı kitap olarak yayınlanmış. Eminim bu diziyi önümüzdeki günlerde başka sektörler de izleyecek.
Ancak gazeteci olarak 3 çalışmayı da peşpeşe dinleyince ister istemez bir karşılaştırma yapıyorum ve karşıma Ar - Ge'ye en çok bütçe ayıran sektör, Türkiye'de de elektronik, (daha doğrusu telekomünikasyon) olarak çıkıyor. İnsan kaynakları kalitesi açısından da telekomünikasyon en önde gidiyor.
Buna karşılık ülkemizde telekomünikasyondaki iş hacminin devlet ihalelerine bağlı oluşu, dünya ölçeğinde yıllık büyüme ortalamaları açısından değerlendirildiğinde dezavantaj oluşturuyor. Ancak elektronik sektörü, telekomünikasyon hariç tutulduğunda, dünyada yıllık sektörel büyüme oranı olan yüzde 7'yi yakalıyor. Yani dünyadaki büyüme hızına ayak uydurabiliyor.
Prof. Ulusoy, "incelediğimiz sektörlerin üçünde de hemen hemen hiçbir firma benchmarking yapmıyor" dediğinde şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Prof. Ulusoy, araştırma sonucunda benchmarking'in her 3 sektörde kavram olarak yerleşmemiş olduğu tesbitini yaptıklarını belirttikten sonra diyor ki:

"Oysa benchmarking çok yararlı. Başkalarının deneylerinden yararlanıyorsunuz. Yani bir anlamda çalmanın legali.
Avrupa Birliği'nde yeni ürün geliştirmeyle ilgili araştırmalarda birinci kaynak olarak karşınıza rakipler çıkıyor. Bizde ise birinci kaynak eleman transferi.
Xerox'a bakın! Alıyor Toshiba'nın fotokopi makinesini, darmadağın ediyor ve böylelikle 10 - 12 yıl kadar önce ilk benchmark, başlamış oluyor."
TÜSİAD'ın rekabetçi stratejiler ve en iyi uygulamalar araştırmalarında ortaya çıkan bir başka ilginç bulgu ise, her 3 sektörde de ankete yanıt veren firmaların ancak yarısının ISO 9000 belgesi almış olmaları. Daha da önemlisi ISO 9000 belgesi bulunup bulunmamasının, firmaların başarısı açısından belirleyici olmadığı.
Bir başka deyişle Prof. Ulusoy'un terminolojisiyle ankete katılan firmaları öncül (önde giden) ve ardıl (geriden gelen) diye gruplayacak olursak, öncüllerden bir bölümünün ISO 9000 belgesine sahip olmadığı, buna karşılık ardıllarda ISO 9000 belgesinin varlığının saptandığı ortaya çıkıyor.
Ar - Ge'ye gelince...
Elektronik sektörümüz, toplam satışlardan Ar - Ge'ye ayırdıkları yüzde 5'lik payla 3 sektör arasında medar - ı iftiharımız durumunda. Ancak dünya genelinde bu oran, yandaki tabloda da görebileceğiniz gibi yüzde 6 - 7 'lerden başlayıp yüzde 15'lere kadar uzanıyor.
3 sektör içinde en durağanı olan çimentoda Ar - Ge harcamaları da neredeyse sıfır. Anket çalışmasında toplam satışların yüzde 0.5'ine yakın bir rakam çıksa da, Prof. Ulusoy'a göre bunun pek anlamı yok.

Otomotivde ise Ar - Ge harcamamız sektör genelinde satışların yüzde 0.5 - 1'i arasında. Bu düşük oranın da, Ar - Ge faaliyetlerinin araştırma bölümünden çok geliştirme bölümüne ait olduğu dikkati çekiyor. Ancak Prof. Ulusoy'un tesbitine göre otomotivciler, Ar - Ge harcamalarını yukarı çekmeye istekliler ve hatta bu konuda şimdiden girişimlere başlamış bulunuyorlar.
Dünya ile bir karşılaştırma yaptığımızda ise ABD'de General Motors, Ford, Chrysler gibi üç büyük firmanın Ar - Ge harcamaları sürekle artarak 1994 yılı itibarıyla 13.6 milyar dolara ulaşmış bulunuyor. Bu rakam, satışların yüzde 4.5'u anlamına geliyor.
Otomotivde sadece üretici firmaların değil, yan sanayi kuruluşlarının da satış gelirlerinin belirli bir yüzdesini Ar - Ge'ye ayırdıkları dikkati çekiyor. Örneğin elektronik bileşen ve sistem üreticisi yan sanayi firmalarında bu oran, satışların yüzde 7 - 8'ini, Japonya'daki yan sanayi firmalarının Ar - Ge harcamaları ise satışların yüzde 12 - 14'ünü oluşturuyor.
Bu gözlem, Japonya'da otomotiv üreticileriyle yan sanayi kuruluşları arasında daha büyük bir entegrasyonun varlığını gösteriyor. Türkiye'de otomotiv sanayimizin yeni ürün geliştirme konusunda yan sanayii ile işbirliği sıfırken, Japonya'da tam tersine ana firmanın, gerek araştırma, gerekse geliştirme faaliyetlerinin daha büyük bir bölümünü, yan sanayiden talep ettiği dikkat çekiyor.

Çimento sektörünün yapısı, diğerlerine göre epey farklı. Örneğin diğer 2 sektörün aksine çimentoda "imalat performansı hedeflerinden biri" olarak arızalar ve planlanmamış duruşların giderilmesi gösterilmiş.
Yine çimentoda tüm modernizasyon çalışmalarına rağmen özellikle büyük şirketlerde belli ölçülerde atıl kapasite olduğu görülüyor. Büyüklerde katma değer artışı ise negatif.
Nitekim 1994 - 96 yıllarını kapsayan rakamlar da, çimento sektöründe çalışan başına yıllık ortalama katma değer artışının, orta büyüklükteki şirketlerde yüzde 10'larda seyrederken, büyük şirketlerde eksi yüzde 6.8'e kadar indiğini gösteriyor. Dolayısıyla büyük şirketler için hala bir hantallık söz konusu.



Yazara EmailM.Tamer@milliyet.com.tr