Geçen yıl Şeker Bayramı’nda kasım krizi ülkeyi yoklamıştı, ama Anayasa fırlatma krizi henüz ufukta yoktu. Tatil 10 gündü. Hava muhalefeti bu boyutlarda değildi. Yurtdışına 30 bin kişi gitmiş, yurtiçinde ise 100 bin kişi seyahat etmişti.
Bir de bu yıla bakalım. Tatil ancak cumartesi pazarla birlikte 4 gün. Derin bir ekonomik krize boğazımıza kadar batmış vaziyetteyiz. Kar yolları kesmiş...
Turizmcilerimiz yakınıyor: "Bayram nedeniyle yurtdışına gidenlerin sayısı 30 binden 10 bine, yurtiçinde seyahat edenlerin sayısı 100 binden 15 bine düştü!" diye...
Bana göre öncelikle bu rakamları en az ikiyle çarpmamız gerek. Zira yılbaşında bir 4 günlük tatilimiz daha var! "Bu 4 günde bayram ritüellerini yerine getirelim, öteki 4 günlük tatili seyahatle değerlendiririz" diyenler benim çevremde bile var. Dahası hem bayramda, hem de yılbaşında kayağa gidecekler mutlaka olacaktır. Zaten turizmcilerden aldığımız bilgilere göre Türkiye’deki kayak merkezleri bayramda yüzde 100’ün üzerinde kapasiteyle çalışmışlar. Yurtiçinde yer bulamayanlardan bir bölümü, vize istemeyen ülkelerdeki kayak merkezlerinin yolunu tutmuşlar.
Özetle uçakla yurtdışına gideceklere yılbaşında bir 10 bin kişinin daha ekleneceği ve sayının kabaca 20 bine çıkacağı söylenebilir. Bu durumda da hava muhalefeti ve derin ekonomik krize rağmen geçen yıl, yılbaşıyla birleştirilen en uzun Şeker Bayramı’ndakinin üçte ikisi kadar insan, 4 günlüğüne de olsa yurtdışına çıkabiliyorsa hiç fena sayılmaz.
Gelelim yurtiçinde seyahat edenlerin sayısının 100 binden 15 bine düştüğüne ilişkin turizmcilerin verdiği rakamlara... Bu rakamların içinde trenle seyahat yok. Oysa bayramın ilk günü Milliyet de yazmıştı. Bu bayram trene rağbet fevkalade artmış. Demek ki hem daha ucuz, hem de daha güvenli olan trenin halkımız tarafından keşfedilmesi için çok derin bir ekonomik kriz yaşamamız gerekiyormuş. Ne diyelim, bir musibet, bin nasihatten evladır.
Ayrıca tıpkı yurtdışına gidenlerde olduğu gibi yurtiçinde de seyahati yılbaşındaki 4 günlük tatile saklayanlar var. Kendi arabalarıyla gidenler var. Anlayacağınız yurtiçi seyahatler için verilen 15 bin rakamını da bana göre en az ikiye katlamak gerekir. Hele bir de güneyde havalar yılbaşı günleri için olumlu sinyaller verirse, siz seyredin yılbaşı trafiğini...
Laf trafikten açılmışken, geçen yıl 10 günlük Şeker Bayramı’nın trafikteki bilançosu 182 ölü, 339 yaralıydı. Bu yıl eğer turizmcilerin dediği gibi yurtiçi seyahatlerde yüzde 80 azalma söz konusuysa, bayram artı yılbaşı tatillerindeki trafik kazalarına da bu durumun yansımış olması gerekir.
Yılbaşı da bitsin, rakamları önümüze koyup bakarız.
ANAP’ın, kamuoyunda siyasi arpalık olarak nitelenen THY, TEKEL ve TPAO gibi KİT’lerin yönetim kurullarındaki üyelerini, yılbaşından sonra geri çekme kararı aldığını okuduğumda ilk tepkim, "Mesut Yılmaz’ın başına saksı düştü galiba" oldu. Ne yani Mesut Bey, KİT yönetimlerindeki çok sayıda eski milletvekili ve seçim kaybeden milletvekili adaylarına yılbaşından sonra güle güle mi diyecekti?
İlk şaşkınlığımı atlattıktan sonra Yılmaz’ın son dönemde benzeri demeçler verdiğini anımsadım. Ve halkın dürüstlüğe bu denli prim verdiği bir dönemde, ANAP’ın da 180 derecelik bu dönüşü siyaseten tek çıkar yol olarak görmeye başlamış olabileceğini düşünmeye başlamıştım ki...
Önceki günkü Akşam gazetesinde gözüme, üstteki fotoğraf altı haber takıldı: Yılmaz, memleketi Rize’de bayramlaştığı çay üreticilerine, "Devletten paranızı her zaman yılbaşına kadar almak istiyorsanız beni seçin" diyordu.
Yılmaz maalesef hâlâ seçmenle kendisi arasında devlet üzerinden bir pazarlık yapmaktan geri durmuyor. Eğer KİT’lerden çekilmenin mantığı, bu ilişkiyi koparmaksa, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!