THY Yönetim Kurulu, kokpit yönetmeliğinin eksiksiz uygulanması talimatını verdi. Kokpite bundan böyle ancak kemerlerin bağlı olması gerekmediği durumlarda ve 4 - 5 dakika süreyle konuk kabul edilebilecek
Türk Hava Yolları'nda, kokpite konuk kabul edilmesiyle ilgili yönetmelik maddelerinin aynen uygulanmasına bundan böyle titizlikle özen gösterilecek. Kemerlerin bağlı olması gereken iniş - kalkış ve türbulans gibi durumlarda kokpite kesinlikle yolcu alınmayacak. Kemerlerin bağlı olmasını gerektirmeyen durumlarda ise kokpitte ancak 4 - 5 dakika süreyle konuk kabul edilebilecek.
"Yolcu, kokpitte ciddiyet istiyor" ve "Kokpitte konuk kabulu ve uçuş güvenliği" başlıklı yazılarımız, THY Yönetim Kurulu'nun hafta içinde yaptığı son toplantıda ele alındı.
Köşemizi arayarak toplantıyla ilgili bilgi veren THY Tanıtma ve Halkla İlişkiler Başkanı Faik Akın, THY'de aslında kokpite yolcu kabul edilmemesi yönünde çok net bir yönetmelik olduğunu, ancak uygulamada maalesef zaman zaman gevşek davranıldığını dile getirdi. Ünlü kişilerin kokpitte uçma ısrarını pilotların bazen kıramadığından yakınan Akın, Uçuş İşletme Başkanlığı tarafından tüm kokpit ekiplerine yönetmeliğin aynen uygulanmasını yönünde yeni bir duyuru gönderildiğini ve bundan böyle bu konunun sıkı takibinin yapılacağını anlattı. THY Yönetim Kurulu Başkanı Cem Kozlu ve Genel Müdür Yusuf Bolayırlı'nın da konunun üzerinde hassasiyetle durduklarını özellikle vurguladı.
Faik Akın bu arada konuyu köşemizde gündeme getiren İstanbullu okurumuz Necip Ersoy'un yaptığı gönüllü denetim görevini THY'nin diğer müşterilerinden de beklediklerini duyurmamızı istedi. Uçuş sırasında kokpitte uzun süreli konuk kabulüne tanık olan yolcuların uçuşun gününü, saatini ve sefer sayısını belirterek THY'ye başvurmalarını istedi.
Tıpkı Trafik Kampanyamız çerçevesinde şehirlerarası otobüs yolcularının şoförleri gönüllü denetlemeye başlaması gibi... Bu denetim, kısa sürede çok yararlı sonuç verdi. Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Hizmetleri Başkanlığı'ndan aldığımız verilere göre şehirlerarası ulaşımda otobüs kazalarında son aylarda ciddi azalma görüldü.
Uçak kazaları karayolu trafiğine oranla zaten çok daha az. Ama riski unsurunu minimize etmek için kemerlerin bağlı, (dolayısıyla pilotlarımızın konsantrasyonunu gerektiren durumlarda) kokpitte kesinlikle konuk kabul edilmemesi adetinin ülkemizde de yerleşmesine kendi can güvenliğimiz için hepimiz katkıda bulunmalıyız.
Köşemize gösterdikleri ilgiye teşekkür etmek üzere THY Yönetim Kurulu Başkanı Cem Kozlu'yu aradım. Kozlu da kokpit disipliniyle ilgili genelgenin kokpit ekiplerine önceki gün tebliğ edildiğini söyledi. Sadece düz uçuş sırasında çok kısa ziyaretlerin dışında kokpite konuk kabul edilmemesi gerektiğinin altını ısrarla çizdi.
Toplam Kalite için makale yarışması
TÜSİAD ve KalDer, ülkemizde kalite bilincinin yaygınlaşması ve her alanda uygulanması amacıyla 4 yıldır Toplam Kalite Yönetimi Makale Yarışması düzenliyor. Makale konuları mümkün olduğunca güncel yaşamdan seçiliyor.
Bu yılki yarışma için 2 ayrı konu başlığı belirlenmiş:
* Kriz ve Toplam Kalite Yönetimi
* Yaratıcılık ve Toplam Kalite Yönetimi
Başvuru koşullarına göre toplu çalışmalar da yarışmaya katılabilecek. Son başvuru tarihi 25 haziran.
KalDer Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz Argüden'e göre kriz, birtakım fırsatları da bünyesinde barındırıyor ve toplam kalite de bu bağlamda yeni perspektifler açabilecek yaklaşımlar içeriyor. TÜSİAD Yönetim Kurulu üyesi Lütfi Yenel ise toplam kalite uygulamalarının içselleştirildiği bir yaratıcılık ortamının, kuruluşları daha etkin kılacağı görüşünde.
Ödüller, 8. Ulusal Kalite Kongresi'nin 2 Kasım 1999'da yapılacak açılış yemeğinde sahiplerini bulacak.
Ruslar buluşlarını Amerika'ya satıyor
Amerikalılar, 1993'ten bu yana nükleer, kimyasal ve uzay teknolojisi alanlarında Rus bilimadamlarınca gerçekleştirilen yaklaşık 800 buluşun patent hakkını almış. Buluşların alıcısı, Amerikan Ticaret Bakanlığı ve ABD'li şirketler.
Haberi veren Fransız Liberation gazetesi, bu durumun Rus ekonomisine yılda milyarlarca dolar zarara mal olduğuna dikkat çekerken, Rus Federal ajansı'nın Genel Müdürü Yuri Gaidukov da nükleer ve güze teknolojisiyle ilgili bazı buluşların devlet sırrı niteliği taşıması nedeniyle kaygılarını dile getiriyor.
Sosyalist rejim döneminde devlet, mühendislerden ve askeri üreticilerden son derece düşük bedeller karşılığı buluşların patent hakkını satın alıyordu.
Patentte Amerika'nın tartışılmaz üstünlüğü, ay başında toplanan 2. Teknoloji Kongresi'nde de dile getirilmişti.
Amerika'da 19. yüzyılda yılda ortalama 3 bin patent üretiliyormuş. 20. yüzyılın yıllık ortalaması ise 100 bin adet. Daha da çarpıcı olan, 1998 yılı ortalaması: Tam 600 bin! Bu rakam, yeni buluş sayısının 21. yüzyılda katlanarak artacağının da bir işareti.
"Boğaziçi, girişimci yetiştirmiyor"
Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği Finans Gurubu yeni bir oluşum. BÜMED'de hafta içinde ilk toplantılarını yaptılar. Konuşmacı, finans dünyasının parlak ismi ve Boğaziçi Üniversitesi'nin ilk mezunu (1972) Burhan Karaçam'dı.
Karaçam önce şu tesbiti yaptı: "Boğaziçi iyi teknik adam yetiştiriyor. İyi yönetici yetiştiriyor. Ama iyi girişimci yetiştirmiyor. Boğaziçi mezunu yeniliğe, değişime açıktır. Dik kafalı, herşeyi olduğu gibi kabul etmeyen, tam tersine sürekli sorgulayan bir kitledir. Ve çok bireyseldir. Boğaziçi mezunları arasıda dayanışma yoktur..."
Oysa ben her nedense hep, Boğaziçililer arasında belli bir dayanışma olduğunu düşünmüşümdür. Ama Karaçam "önce Mülkiye, sonra Türkiye" örneğini verince ve ardından da "Boğaziçililer arasında körü körüne bir koruma kesinlikle yoktur. Boğaziçili, diğer bir Boğaziçiliyi kayırmaz. İşe alırken kalifikasyonlarına bakar, iyiyse alır, kötüyse gözünün yaşına bakmaz!" deyince kendisine hak verdim.
Karaçam, Boğaziçi meznlarıyla ilgili ilginç bir saptama daha yaptı: "Bu okulun mezunları, devlet yönetiminde de yok. Oysa Türkiye'de pastayı devlet paylaştırıyor. Orada olmayınca o pastayı da paylaşamıyorlar.
Benim mezun olduğum yıllarda bankacılık da cazip değildi Boğaziçililer için. Tıpkı kamu ve devlet yönetimi gibi..."
Zaten Karaçam da Boğaziçi'ni bitirdikten sonra Londra'ya giderek Arthur Andersen'de çalışmaya başlamış. Birkaç yıl sonra Arthur Andersen'in İstanbul'daki ilk ofisinin açılmasıyla birlikte Türkiye'ye dönmüş.
Pekiyi sonra ne oldu da Boğaziçililer peşpeşe bankacılık sektörüne girdiler?
Karaçam'dan dinliyoruz: "Dönüm noktası 1980'lerin başındaki dışa açılma oldu. Finans sektörü, Türkiye ile dış dünya arasında köprü oldu. Ben de 1981'de Arthur Andersen'den ayrılıp bankacılığa geçtim."
Tam o dönemde ben de gazetecilikte alan değişikliği yapmış ve dış politikadan ekonomi bölümüne geçmiştim. Zaten Karaçam'ı da o sıralar tanıdım. Konuşmasının bundan sonraki bölümünde Türkiye ekonomisi ve bankacılık sektörünün 80 sonrası serüvenini, Boğaziçi mezunu genç finansçılarla birlikte dinledim. Türkiye'nin 80 sonrası serüveni, Karaçam'ın dile getirdiği kriz dönemleri ve sorumsuz yöneticileriyle film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti.
Karaçam'ın Boğaziçili genç finansçılara ana mesajı, Türkiye'nin artık şeffaflak zorunda olduğu, bu yeni süreçte mutlaka paradigma değiştirmek gerektiği, bir network içinde yer alındığı takdirde çağın hızlı değişimine ayak uydurabilmenin daha kolay mümkün olabileceği ve bu bağlamda da Boğaziçi mezunu finansçılar arasında sinerji yaratabilecek güçlü bir iletişim ağının kurulması önerisiydi.
Karaçam'ın yıllardan beri Boğaziçi mezunları arasında dayanışmayı güçlendirecek ve üniversiteye maddi katkı sağlayacak girişimlere can - ı gönülden katkıda bulunduğunu biliyorum. Finans Gurubu'nun ilk toplantısında ise Boğaziçili finansçılar arasındaki dayanışmayı güçlendirecek çalışmalara, hatta bu amaçla düzenlenecek beyin fırtınası türü toplantılara zaman ayırmaya hazır olduğu konusunda açık kart verdi.
Karaçam'ı yıllardan beri tanıyan biri olarak Boğaziçili genç finansçılara tavsiyem, bu açık kartı hemen değerlendirmeleri. Zira Karaçam'ın gönül koyduğu bir işte, bugünden hayal edilemeyecek olumlu sinerjilerin yaratılmasının hiç de zor olmadığını biliyorum.
Yazara E-Posta: mtamer@milliyet.com.tr