Sanayi Bakanlığı 6 ay kadar önce yerli malı kullanımıyla ilgili bir çalışmaya start verdi. Ankara Sanayi Odası'nda düzenlenen bir toplantıyla başlatılan bu kampanyayla ilgili ikinci toplantı İzmir'de Ege Bölgesi Sanayi Odası'nda, üçüncüsü ise geçen ay İstanbul'da yapıldı.
Hafta başında Dış Ticaret Müsteşarlığı'nca Ankara'da Dış Ticaret Haftası kapsamında düzenlenen panelin başlığı da "Türk Malı İmajı ve Kalite"ydi.
Sanayi Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu, her 3 ildeki toplantıya bizzat katıldı. Konuşma yaptı. Panelistleri dinleyip notlar aldı.
Dış Ticaret Müsteşarı Kürşat Tüzmen ise bizzat paneli yönetti.
Anlayacağınız Sanayi Bakanlığı yurtiçinde, Dış Ticaret Müsteşarlığı da yurtdışında Türk malı imajını yükseltmek konusunda samimi çabalar harcıyorlar. Hepimize düşen görev de bu çabalara destek vermek. Katıldığım toplantıları bugünden başlayarak sizlere ayrıntılarıyla birkaç yazıda aktarmak istiyorum.
Malımızın değerini dış imaj düşürüyor
İstanbul Sanayi Odası Başkanı
Hüsamettin Kavi, ne zamandır yerli malı kullanımına yönelik bir kampanyanın başlatılmasını istiyordu. Hatta Kavi, yerli malı kullanımı ve dünyada Türk malının imajının yükseltilmesinin de ötesinde, ülkemizin marka imajını yükseltmek için yapılması gerekenler üzerinde kafa yoruyordu.
Prof. İbrahim Kavrakoğlu, Globus Dergisi'nin düzenlediği Rekabet Zirvesi'nde anlatmıştı: Bir ülkenin marka değeriyle, o ülkede üretilen ürünlerin marka değeri çok ender olarak birebir örtüşürmüş. Genelde ya ülkenin marka değeri, ürünün marka değerinden yüksek ya da tam tersi söz konusu olurmuş.
Örneğin Cumhuriyet'in ilk yıllarında Türkiye'nin marka değeri, ürün değerinin en az 10 katıymış. Aradan geçen yıllarda Asala ve PKK terörüydü, yabancı sermayenin Türkiye'ye gelmemesiydi, yüksek enflasyondu derken ülkemizin marka değeri giderek düşmüş.
Bugün yerli malların kalite düzeyi genelde yükseldi. Zaten Avrupa Kalite Ödülü'nün de müdavimi olmamız da bunun kanıtı. Ama ülkemizin marka değeri düşük olduğu için, Türk malları yurtdışında hakettiği fiyatı bulamıyormuş.
İSO Başkanı Kavi, Türk mallarının aynı kalitedeki İngiliz ya da Alman malından daha ucuza satıldığından yakındı: "Türkiye'nin marka değeri düşük olduğu için, ihraç ettiğimiz her üründe biz yüzde 20 cebimizden ödüyoruz. Önce ülkeni satacaksın. Ülkenin fiyatı ucuzsa, malın da ucuza gider, şirketin de..." dedi.
Bu arada ABD Başkanı Bill Clinton'ın Türkiye ziyareti ve ardından Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine kabul edilmesiyle Türkiye'nin marka değerinin biraz yükseldiği hatırlatıldı.
Türk malının imajı yurt içinde de kötü
İstanbul Sanayi Odası Başkanı Hüsamettin Kavi'nin yukarıdaki sütunlarda aktardığım görüşlerini dinlerken, "Hakettiği değeri bulamayan sadece yurtdışında satılan Türk malları mı?" sorusu takıldı kafama. Ve bana öyle geldi ki belli bir kalite düzeyine ulaşmış Türk malları, aslında Türk tüketicisi nezdinde de hak ettiği değeri bulamıyor.
Gümrük Birliği ve küreselleşmenin etkisiyle pek çok firmamız ayakta kalabilmek için kendine çeki - düzen verdi. Verimliliğini artırdı, kalitesini yükseltti. Ancak geçmişten kalma kötü imaj, galiba hala tam olarak silinebilmiş değil. Kaportası inekler tarafından yenebilen Anadol otomobiller, yürüyen çamaşır makineleri, küflenen buzdolapları hala belleğimizde. Aynı kalite ve fiyatta olsa bile çoğumuzun eli ithal malına gidiveriyor. Bu arada başka Türkiye Büyük Millet Meclisi,
rol modeli olabilecek kişi ve kurumlar da maalesef davranışlarıyla Türk malı imajına bilerek ya da bilmeyerek zarar veriyorlar.
TBMM gibi halkımızı, ülkemizi temsil eden en tepe kurumun çatısı altında İtalyan derisinden koltuklar, ithal mermerden yer döşemesi varken, (bu lüzümsüz harcamalar kimilerinin cebine avantadan para girsin diye yapılmış olsa bile) siz sokaktaki adamı Türk malının daha kaliteli olduğuna nasıl inandırabilirsiniz?
Ya da İş Bankası gibi Atatürk tarafından Türk sanayiinin gelişmesine önayak olsun diye kurulmuş bir banka, mobilyasını (bir bölümünü de olsa) Amerika'dan ithal ediyorsa, başka bazı kurumlar da İş Bankası'nı rol modeli olarak almazlar mı?
Ya yıllardır gazetelerin promosyon olarak verdiği ürünlerle ilgili televizyon reklamlarında her akşam defalarca Fransız, Alman, İtalyan malı diye reklam yapılarak tüketicinin beynine ithal mallarının Türk malına göre daha tercih edilir olduğunun işlenmesine ne demeli?
Çuvaldızı kendime batıracak olursam, bu toplantılarda konuşulanları dinlerken birden hayretle farkettim ki, ben de giderek daha fazla ithal malı alıyorum. Örneğin arabam 1997 Ford Mondeo (yani ithal), evde yemek masası ve sandalyeler keza İtalyan, hatta son aylarda marketlerde bulamadığım için hayıflandığım kırmızı ve sarı dolmalık biberlerle yeşil elmalar bile ithalmiş!
Oysa biberin de, elmanın da yerlisini pekala yiyebilirim. Yerli arabaya da göğsümü kabarta kabarta binerim.
DEVAMI VARYazara E-Posta: mtamer@milliyet.com.tr