Teknolojinin T'sinden anlamam. Ama dernek üyeliği için mutlaka teknoloji all(a)mesi olmanız gerekmiyor. Gönüllü desteğiniz yeterli
Hani sizlere yeni yılda üstüme vazife olmayan işlere karışacağımı ve her çorbaya maydanoz olacağımı ilan etmiştim ya...
1999'da ilk iş olarak Teknoloji Yönetimi Derneği'ne üye oldum. Aslında maalesef teknolojinin t'sinden anlamam. Dolayısıyla teknoloji, maydanozluk yapabileceğim bir konu hiç değil. Ama Türkiye'ye dünyada sıçrama yaptırabilecek bir konunun neferi ve destekçisi olmak da, insanın üstüne vazife olmayan işlere karışması anlamına gelmez mi?
Laf aramızda tarih bilgim de pek kıttır. Tarih Vakfı kurulurken kurucu üyelik önerdiklerinde "ben tarih bilmem ki" diyerek uzak durmuştum. Ama 2 ay kadar önce beni tekrar aralarına davet ettiklerinde hiç tereddütsüz üye oldum. Demek ki aradan geçen zaman içinde dernek üyeliği için derin bilgi sahibi olmanın gerekmediğini, gönüllü destekçi olmanın yettiğini kavradım.
Ve Tarih Vakfı üyeliğiyle geçmişimize, Teknoloji Yönetimi Derneği üyeliğiyle de geleceğimize sahip çıkmak için didinenlere naçizane "ben de yanınızdayım" demek istedim.
Teknoloji Yönetimi Derneği, ülkemizde şirketlere teknolojinin her boyutunda bilgi desteği sağlamayı hedefliyor. Türkiye Bilimsel Araştırma Kurumu TÜBİTAK'a bağlı Marmara Araştırma Merkezi MAM'da teknolojiye gönül vermiş bir grup insanın öncülüğünde 3 yıl önce kurulan dernek, teknoloji bilincini toplumda mümkün olduğunca yaymanın yanı sıra, bugün için hayli zor görünse de teknolojiyi siyasilerin gündem maddesi haline getirebilmek için uğraşıyor.
Dernek başkanı Halime İnceler, teknolojiyi kullanan ya da üreten herkesin üyeleri olabileceğini belirtiyor. İşte bu tarif, teknolojiyi günlük yaşamımızın hemen her noktasında kullanan hepimizi kapsıyor. Dernek üyeliğinin yıllık bedeli 20 milyon lira. Öğrenciyseniz yarı fiyatına.
Derneğin şu anki üye sayısı 91. Tüzüğü kurumsal üyeliğe izin vermediği için konuyla ilgilenen üniversite ve şirketler, ancak yöneticileri aracılığıyla derneğe üye olabiliyorlar. Yöneticileri Teknoloji Yönetimi Derneği'ne üye olan kuruluşlar arasında Arçelik, Kordsa, Tekfen, Kalebodur, Superonline, Pak Holding, Eczacıbaşı Özgün Kimyasal Ürünler, Marmara Transport, Mercedes - Benz - Türk, Köse Kardeşler ve Hoecsa'yı sayabiliriz. Derneğin yönetim kurulunda ise Bilkent, ODTÜ, Sabancı Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Yeditepe ve Sakarya Üniversitesi'nden yetkililer var.
Üyelerin çoğu teknolojiyi üretme iddiasında olan kurumlar. O yüzden hemen belirtmem gerek. Ben Milliyet adına değil, derneğin "teknolojiyi kullananlar" tanımına sığınarak kişi olarak kendi adıma üye oldum.
Son yıllarda Türkiye'de dernek sayısında adeta bir patlama yaşanıyor. Bu çok sevindirici. Ancak derneklerin üye sayıları için aynı şeyi söyleyemeyiz. Eğer sivil toplumun gücüne inanıyorsak bu dernekleri, bir avuç inançlı ve özverili insanın çabalarıyla sınırlı bırakmayıp, "biz de yanınızdayız" dememiz gerek.
Teknoloji Yönetimi Derneği'nin telefonu: 0262 641 23 00 (dahili 4600)
Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı'nın telefonu: 0212 233 21 61
Tüketiciyi Koruma Derneği TÜKODER'in telefonu:0216 349 85 10
Geçenlerde Okan Bayülgen'in Kanal D'deki programı Zaga'da 25 yıl öncesinin Anadol reklamı gözüme takıldı. Siyah - beyaz reklamda aile bireyleri hep birlikte otomobilin karşısına geçmişler, Anadol'u kedi sever gibi canım - cicim diye sevip okşuyorlar.
Ve bugünün otomobil reklamları...
BMW ve Renault, Avrupa pazarına dönük reklam kampanyalarında genetik bilimi ve evrim teorisinden yararlanıyorlar. Zaten haberi veren The Economist dergisi de otomobil satmak için bilimin reklam malzemesi olarak kullanılmasına dikkat çekiyor. Tüketicinin genel düzeyinin ne denli yükseldiğini göstermesi açısından çok çarpıcı.
BMW'nin yeni spor serisinin İngiltere ve İrlanda'daki reklamlarında, geniş bir arazide zigzaglar çizen bir BMW'nin arkasında bıraktığı izlerin dev bir DNA şeklini oluşturduğunu görüyorsunuz. Reklamda ayrıca DNA'nın güç, dayanıklılık ve zekanın oluşumundan sorumlu bir molekül olduğu belirtiliyor.
Otomobil reklamlarında uzun süreden beri cinselliğin kullanıldığını anımsatan The Economist, yeni BMW'lerde atalarının genlerinin bulunduğunu çağrıştıran DNA'lı reklamlarla, cinsellik vurgusunun da dışlanmamış olduğuna işaret ediyor. Zaten hemen ardından da BMW Alman firması olduğu halde, geçmişin Hitler ve Nazi dönemini anımsatabileceği kaygısıyla Almanya'da DNA'lı reklamın kullanılmadığına dikkat çekiliyor.
Renault'un yeni Laguna modelinin reklamı daha da bilimsel: Londra Üniversitesi'nde medyanın ve kamuoyunun da yakından tanıdığı ünlü genetik profesörü Steve Johns, öğrencilerine evrim teorisini anlatırken arada arabanın görüntüleri veriliyor. Bu reklamda sadece profesör değil, öğrenciler de gerçek karakterler.
20 yıl önce nezle - grip olunca C vitamini alırdım. Şimdi her sabah alıyorum. Enfeksiyonlara karşı korunmak için, az da olsa sigara içtiğimden dolayı... Hatta kanseri önleyici etkisi olduğu bile söyleniyor. Bu arada gençliğimden beri varolan dişeti rahatsızlığım da, düzenli C vitamini aldığımdan beri kendiliğinden geçiverdi.
Önceki gün Conrad Oteli'nde "Çok Yönlü Kriz Yönetimi" konulu bir seminer veren Güney Kaliforniya Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ian Mitroff da şirketler için koruyucu hekimliği salık verdi. Şirketlerde muhtemel krizler için önceden hazırlık yapıldığı ve erken uyarı sistemleri devreye sokulduğu takdirde, kriz geldiğinde boyutlarının da daha makul düzeylerde kalacağına işaret etti. Mindport tarafından düzenlenen, gazetemiz Milliyet'in de sponsorları arasında yer aldığı seminerde Mitroff, şirketlerin kriz dönemlerinde medyayla ilişkileri üzerinde de durdu. Sivil toplum baskısının güçlü olduğu Amerika'da şirketlerin medya önünde nasıl zor duruma düşebileceklerini anlattı.
İstanbul'da bir süre önce düzenlenen Uluslararası Deprem Sempozyumu'nda da Japonya'dan gelen bilimadamları, Kyoto'da olması muhtemel görülen büyük bir depreme karşı 12 yıldır nasıl hazırlandıklarını anlatmışlardı. Her evin acil deprem sepeti hazır. Gerek çocuklar, gerekse yetişkinler deprem olacak olursa ne yapmaları gerektiğini artık ezberlemişler. Antremanlar sadece evlerde değil, periyoduk olarak okullarda ve işyerlerinde de yapılıyor.
Sözün özü, eskiyle yeni, geçmişle bugün arasındaki en belirleyici fark, hepimizin proaktiv olmamız gerektiği. Hastalığa karşı da, krize karşı da depreme karşı da iyi bilgilenip doğru analizleri yapmalı, sonra da bu bilgilerin ışığında mümkün olan her türlü önlemi önceden almalıyız.
Yazara E-Posta: m.tamer@milliyet.com.tr