Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Galiba askerde yeni bir gelenek oluştu: Susmak gereken zamanda konuşmak, konuşmak gereken zamanda susmak.
Bu geleneği Orgeneral Büyükanıt başlattı.
Büyükanıt’tan sonra Genelkurmay Başkanı olan ve duyulması ile duyulmaması arasında pek fark olmayan bazı şeyleri söylemek üzere iki basın toplantısı düzenleyen İlker Başbuğ bunu devam ettirdi. Başbuğ’un konuşmalarında değindiği konuların neredeyse tümü içeriye dönüktü. Oysa Silahlı Kuvvetler’in esas işi, ülkeyi dış tehditlere karşı korumaktır. Kürt konusunu dışarıda tutacak olursak, Başbuğ’un ana temasının dış güvenlik olması gerekirdi.
Ama bu konularda kayda değer bir şey duymadık.  Başbuğ’un herhangi bir konuda açık bir mesajı da yoktu. Onu dinledikten sonra kendi kendime şu suali sordum: Neden konuşmuştu? Bu sorunun cevabını bulamadım.
Şimdi de kendi kendime şu soruyu soruyorum: Bir süredir ülke askerin çok iyi bildiği bir konuyu tartışıyor: Türkiye-Suriye hududunun mayınlardan temizlenmesi. Bu konu onların uzmanlık alanına giriyor. En çok bilgi onlardadır.  O zaman, Başbuğ veya askeri temsil eden birileri bu konuda neden konuşmuyor?

Asker ‘doğru yolu’ biliyor
Erdoğan’ın mayın konusunu halletmek için ileri sürdüğü mide bulandırıcı öneri karşısında halk doğru yolun ne olduğunu öğrenmek ihtiyacındadır. Erdoğan’ın tasarısı mayınsızlaştırma değil rant bağışlama tasarısıydı.
Doğru yol nedir?
Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Türkiye-Suriye hududunun mayından temizlenmesi konusunda üç yılı aşkın bir süre çalıştı. Elinde oda dolusu bilgi olması lazım.  Ayrıca, emekli İstihkâm Kurmay, kıdemli Albay İbrahim Umran Sebzeci’nin incelemesinde* öğreniyoruz ki:
“Türk Silahlı Kuvvetleri, ...mayın ... temizliği konusundaki bütün gelişmeleri yakından takip etmekte, bu kapsamdaki askeri faaliyetlere katılmakta, konsept ve doktrinini geliştirmektedir.
“Birleşmiş Milletler, NATO kapsamındaki bütün ... çalışmalar(a) katılmaktadır.
“Ankara’daki NATO Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezi’nde 1999 yılından bu güne kadar 37 ülkeden 225 personele mayın temizleme eğitimi vermiştir.”
Özetle, asker doğru yolun ne olduğunu pekâlâ biliyor. Türkiye’nin her şeyden önce bir Ulusal Mayın Merkezi veya kurumu kurması lazım. Bu merkez veya kurum mayın konusunda dünyanın önde gelen örgütü olan Birleşmiş Milletler’le temas kurmalı ve oradan know how ve finansman transfer etmelidir. Ondan sonra Türkiye’yi mayınsızlaştırma programı hazırlamalıdır. Bu programı yürürlüğe koymak için mümkün olduğu kadar çok finansmanı uluslararası örgütlerden ve bu konuda hibe yardımı programına sahip olan ABD ve İsveç gibi ülkelerden sağlamaya çalışmalıdır.

Gereken finansman ne kadar?
Gerekli finansman, hükümetin iddia ettiği gibi, milyarlarca dolar değildir. Yarınki yazımda anlatacağım gibi, yüz milyon dolar civarındadır.
Ama niye konuşuyorum? Ne yapılması gerektiğini hem asker benden iyi biliyor hem de rant peşinde olmayan siviller.
Bu arada Genelkurmay Başkanı’na bir haberim daha var. Herkes, ısrarla, bana, “Büyük bir ordumuz var, neden mayınları temizlemiyor?” diye soruyor.
Ben diyorum ki “Bu iş ordunun işi değil. Ordu, diğer bütün ülkelerin orduları gibi, savaş koşullarında mayın temizlemeye göre örgütlendi. Sivil amaçlı mayın temizleme işi yapamaz ve yapmamalıdır. Uluslararası standartlara göre, mayınla kirletilmiş alanların en az yüzde 99.6 garantili olarak temizlenmesi ve o şekilde sivillere devredilmesi gerekir. Askerlerin savaş koşulları için geçerli yetenekleri, bu garantiyi sağlamaya imkân vermez.”
Diyorum ama, herhalde, omzumda dört yıldız yok diye beni dinlemiyorlar.
——-
*Bu incelemenin tamamını milliyet.com.tr’deki yazımın altında okuyabilirsiniz.