MEŞHUR deyimle "karanlık güçlür"in devlet hayatının çok bölümüne egemen olduğu yaygın bir inançtır. Bu şikayetin hiç temelsiz bulunduğu söylenebilir mi? Susurluk'taki son kaza bunun, insan tüylerini diken diken eden örneğini oluşturmuştur. "Karanlık güçler"in en büyük silahı, sanılabileceği gibi korku veya dehşet, Kalaşnikof veya Baretta değildir.
Sağladıkları "maddi çıkar"dır. Tüketim toplumunun gittikçe geliştiği ve "tamah edilen" mal, hizmet ve lüks yaşam tarzının alabildiğine genişlediği bir dünyada "şeytana kapılanlar"ın aynı oranda arttığı görülmektedir. Genelde refah düzeyi yüksek, şimdiye kadar "daha fazlası"nı vicdanını rahatsız edecek yollardan sağlamayı benimsemeyen vatandaşlardan oluşan Batı Avrupa toplumlarında üst üste patlayan skandallar mukavemetin azaldığını gösteriyor.
Nerede kaldı zaten fakir, üstelik enflasyona mütevazi satın alma güçünü kaptırmış Türkiye'de? Hele daha iktidara geldiğinde milletvekillerine "Aman, bürolarınızı kapatmayın" diyerek iş takibini salık veren, rüşveti açıktan "Benim memurum işini bilir" diye teşvik eden ve "dikili ağaçı bulunmayan" çocuklarını trilyonlara kumanda eder hale getiren bir felsefe lövyeleri ele geçirdikten sonra..
Bu Türkiye'de dünyanın en kudretli ve zengin lobilerinden duman lobisinin - milletlerarası sigara imalatçıları - alt edilmiş olması - ve yıllardır sürdürülen karşı koymalara rağmen - Tütün Mamüllerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunun TBMM'den çıkartılabilmesi ve dumana boğulmak istenilen Çankaya'da Demirel tarafından onaylanması başlı başına bir olaydır.
Hasretini çektiğimiz bir mutlu olay. Bu, aslında bütün ötekilerden yüz, bin misli fazla Türkü ilgilendiriyor.
Bütün yüreğimle kutluyorum: Başını genelde göğüs hastalıkları hekimlerinin çektiği kampanyanın yılmaz takipçilerini, "yakışıksız teklifler"i ellerinin tersiyle itmiş milletvekili çoğunluğunu ve duman lobisine Çankaya'dan püf demiş Cumhurbaşkanını... Böyle kanunların amaçı sigara içenlere işkence yapmak değil - yalnızken içebilirler - içmeyenlere işkence etmelerini önlemektir.
Veriler öyledir ki bu yasayı savsaklamak vatana hıyanet ile eş değerdedir. Sigara her yıl 100 binden çok insanımızın erken ölümüne neden olmaktadır ve 1. Dünya Savaşından bu yana ülkemizde hiç bir olay hiç bir zaman yılda bu kadar insanımızın ölümüne sebep olmamıştır. Düşünmek lazımdır ki "bilinen terör"de yılda 2 - 3 bin insanımızı kaybediyoruz. O korkunç trafik canavarı yılda 6 - 7 bin insanımızı alıyor.
Ama sigara, 100 bin. Çocuklarda buna alışma yaşı 11'e kadar düşmüş durumda. Şimdi, bunun seti kanunla çekilmiştir. Ne var ki onun getirdiği yasaklar birer "Osmanlı Yasağı" olmaktan çıkarılamazsa, sigara içilmesi yasak yerlerde "insan kılıklı ayılar" bunu "İçiyorum, var mı diyeceğin ulan!" diye trafikteki kırmızı ışıkları çiğnedikleri gibi çiğnerlerse 100 binler gene kurtulamayacaklardır. Kanun çok ağır müeyyideler getirmektedir. Yasağa uymayı reddedenler polis tarafından sigara içilemez yerlerden çıkarılıp atılacaklardır. Kanun, sigara içenlere de özel bölümler öngörmektedir ve bunu "fuzuli masraf" sayacak lokal sahipleri çıkacaktır.
Çare?
Osmanlı yasağı ile uygar yasak arasında ne fark vardır bilir misiniz? İkincinin gerçek koruyucusu bilinçli ve gözü pek vatandaşın ta kendisidir.
İsmet Paşa "bir memlekette namuslular laakal namussuzlar kadar cesaret sahibi olmazlarsa o memleketin iflah bulması imkansızdır" derken sadece siyasi hayatı kastetmiyordu.