Metin Toker

Metin Toker

Tüm Yazıları

Metin Toker

TANSUHANIM dermiş ki: "İnsan politikaya girerken ipini de yanında getirir. Ben de ipimi yanımda taşıyorum".
Tansuhanımın politikaya giriş tarzını bilenlerdenseniz "Bu ip mutlaka paraşütünün ipidir" diye düşünmeden edemezsiniz. Zira "sarışın güzel kadın" politikaya paraşütle indirilmiştir. Tuhaf tesadüf, iktidardan düşmesi de bir uçak kazası sonunda oldu: Havada ikmal yapalım derken yere çakıldılar. Belki bu sırada ondan, ne sarışınlığı kaldı, ne güzelliği.
Fakat Turgut Özal'ın kapısına çırak ettiği gazetecilerin birinden öğreniyoruz ki rahmetli de "Siyaset adamının bir bayramlık, bir de idamlık gömleği vardır. Bu işe girerken bunu biliyordum" dermiş.
Peki, bu duygu nereden kaynaklanıyormuş? Adnan Menderes'in üzerinde idam gömleği ile 1961'de darağacına çıkarılıp boynuna ip geçirilmesinden...
Anladınız mı "ip" ve "idamlık gömlek" laflarının kökenini? Ama o zaman Tansuhanımın yanında ipini değil, odununu taşıması gerekirdi. Çünkü Jan Dark asılmadı, yakıldı. Aslına bakarsanız Adnan Menderes de, Jan Dark da denizi biten politikacıların kendilerine acındırmak için başvurdukları yakıştırmalardır. Bu, onların yağdanlıklarının da kullandıkları kaba bir yutturmacadır: Sanki kabahat kendilerinde değil, başkalarındadır. Bunların - yağdanlıkların - prototipi de sık sık "Biz Menderes'i, Zorlu'yu, Polatkan'ı da astık!" diye hayıflanır gözükmez mi?
Evet, Adnan Menderes'inki hazin akibettir. Onu astıranlar için "Biz" deyimini kullanalar kimi kastediyorlar bilmiyorum ama eski Başbakanı o talihsiz - ve uğursuz - sehpa yoluna çıkaran onun "Ben kendime sakıt başbakan dedirtmem" inadıdır. Menderes o yolda kazaya uğradı.
Demokrasilerde böyle inat olur mu? Başbakanlıktan gidersiniz, tekrar gelirsiniz. Demirel gibi.. Aksi halde "sakıt = düşmüş" olmaktan korkarken bakarsınız, herkesin çaresizliği önünde "maslup = asılmış" Başbakan olarak tarihin acı bir sayfasını oluşturmuşsunuz.

Bazı sadrazamların akibetinin Menderes için 1950'lerin bitiminde - muhtemelen Londra uçak kazasından sonra - bir karabasan haline geldiğini bilirim. Hikayeyi onun yakını Mükerrem Sarol'dan duymuşumdur. 1960 ilkbaharının buhranlı günlerinde Çankaya'daki Yabancı Konuklar Köşkünün - o sırada Menderes orada oturuyordu - balkonundadırlar. Başbakan sinirleri bütün bütün bozulmuş haldedir. "Doktor, ben kendime sakıt başbakan dedirtmem. Ben, sakıt sadrazamların akibetini bilirim. Onlar gibi olmayacağım. Bana kimse sakıt başbakan diyemeyecektir" diye gürler. Sarol'a göre laftan anlamaz durumdadır.
Doktora sordum: "Neden beşyüz metre aşağıyı göstermedin?"
Sarol anlamadan bakmıştı. "Pembe Köşkü!" dedim. "Orada o sırada bir adam oturuyordu ki sabık başbakandır. "Ama itibarı belki her zamankinden büyüktür. Milletinin sevgi ve saygısıyla çevrilidir. Kendisi hakkında hiç bir endişesi yoktur. Belki yarın tekrar iktidara gelecektir. Çünkü o bir Osmanlı sadrazamı değil, eski bir Cumhuriyet başbakanıdır".
Doktor tekrarladı: "Laf anlayacak durumdan çıkmıştı".
Sabık olmak varken, sakıt olmaktan korkma neden?
Bugün ip edebiyatı, idamlık gömlek edebiyatı büsbütün komik. Kendine bununla acındırmak isteyene acımazlar; gülerler. Bunlar, bir takım marifetleri bulunan kimselere ne bir hukuk devletinin adaleti önünde, ne bir demokraside ki toplum indinde ayrıcalık sağlar. Başında böylelerini tutan partiler de bir yere varamazlar.
"Türkiye seninle gurur duyuyor" diye bağıranlar ise, ibadullah. Elin işsizine ver bir kaç teklik, sabaha kadar bağırsın. Yağdanlık da, yazsın. Kendin söylersin, kendin dinlersin.


Yazara EmailM.Toker@milliyet.com.tr