Mustafa Yılmaz

Mustafa Yılmaz

ege@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Özellikle 16’ın yüzyıldan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda yeniçeriler, padişah ya da sadrazamların yaptığı yeniliklere karşı ‘İstemezük’ naraları ile ayaklanırlarmış.
Bu durum 1826 tarihinde İkinci Mahmut’un Yeniçeri Ocağı’nı kanlı bir şekilde ortadan kaldırmasına kadar devam etmiş.
Fakat attıkları nara bugün bile yeniliklere karşı gelenleri anlatmak için neredeyse sosyolojik bir kavram olarak kullanılıyor.
Ben bu kavramı ilk defa 17-18 yıl önce İzmir Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Burhan Özfatura’dan duydum.
Projelerine karşı çıkan sivil toplum örgütlerinin temsilcileri için sık sık kullanırdı.
Özellikle de Kent Plancıları, Mimarlar, İnşaat Mühendisleri odaları gibi teknik meslek odaları temsilcileri için.
Son 25 yıldır onları sadece Özfatura değil nedense hemen hemen hiçbir yönetici sevmedi.
Onlara ‘hamam böcekleri’ diyenler de oldu, ‘yarasalar’ diyenler de, vatan haini ilan edenler de.
Oysa hepsi okumuş çocuklar. Aralarında en düşük tahsile sahip olanları üniversite mezunu, çok sayıda doktora yapan ve profesör olan da var.
Ayrıca hepsi de meslek sahibi. Mimar, mühendis, şehir plancısı, avukat ya da doktor olarak görev yapıyorlar.
Bir de onlara, İskoç İktisatçı Adam Smith’in 250 yıl önce açıkladığı ‘bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ ilkesini körü körüne savunanlar kızıyor.
Şimdi de ‘İstemezükçüler cezalandırılsın’ diye onların hapse atılmasını isteyenler bile var.
* * *
Aslında istemezükçü diye itham edilen teknik meslek odası temsilci ve üyeleri yeniliklere en açık kesim.
İstemedikleri ve karşı çıktıkları ise; planlama ilkelerine, akla, mantığa ve bilime aykırı olarak ortaya atılan projeler.
İşte bu yüzden de açtıkları hemen hemen her davayı kazanıyorlar. Çünkü onlar dava açtıkları konuların uzmanları.
Hem eğitimini aldıkları hem de her gün fiili olarak çalıştıkları konularla ilgili fikir ileri sürüyorlar.
Üstelik bağlı bulundukları meslek odaları da yarı kamu kurumu niteliğinde.
Yani söyledikleri sözler, açtıkları davalar bir anlamda resmi görevleri.
Fakat kamunun diğer kurumları yapacakları neredeyse hiçbir işte onlara danışma gereğini bile duymuyor.
Halbuki eğitimlerinden, teknik bilgilerinden ve deneyimlerinden yararlanmak isteseler hem kendileri hem de bu kent rahatlayacak.
Kamunun sınırlı kaynakları boş yere harcanmayacak.
* * *
Bir de isterüzükçüler var. Onlar, Konak Meydanı’na bile çok katlı yapı kondurmak istiyor.
Mübalağa ettiğimi sanmayın. Yaklaşık 20 yıl önce İzmir’de istemezükçü denilen insanlar karşı çıkmasaydı, bugün Konak Meydanı’nda Saat Kulesi’nin yanıbaşında 4-5 katlı bir bina bulunacaktı. Adı da Galeria olacaktı.
Bugün böyle bir yapı yoksa istemezükçü diye itham edilenler sayesindedir.
Çünkü onlar yürüttükleri mücadele ve açtıkları davalar sonucunda Konak Meydanı’nın yapısının bozulmamasını sağladılar.
Tuhaf olan ise isterüzükçülerin de çoğu zaman kentteki aşırı betonlaşmadan şikayet etmeleri.
Örneğin Birinci Kordon’daki çok katkı yapıların çirkinliğinden, İzmir’in simgelerinden biri olan imbatı kestiğinden isterüzükçüler de çok şikayetçi.
Keşke 50-60 yıl önce de şu istemezükçüler olsaydı da Bostanlı’dan Üçkuyular’a kadar Çin Seddi gibi yapılar Körfez’i kuşatmasaydı. Herhalde bugünün isterüzükçüleri buna memnun olurdu.
Ama şimdi istemezükçü dedikleri insanların cezalandırılmalarını istiyorlar.
Bence bu kavgada kimin haklı kimin haksız olduğu konusundaki en iyi kararı yarım yüzyıl sonra bu kentte yaşayanlar verecek.