Mustafa Yılmaz

Mustafa Yılmaz

ege@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Görevde geçirdiği 14 yılı değerlendiren İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Türkiye’ye adeta bir manifesto sundu.

Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde Cumartesi günü yapılan toplantı, şüphesiz tarihe düşülen bir not oldu.

Toplantıyı başından sonuna izledim. Bu manifestonun maddeleri bana göre özetle şöyle:

1. Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlılığından hiçbir zaman taviz vermeyen İzmir olarak, hemşeh-rilerimize sunduğumuz özgür ve demokratik yaşamı ve oluşturduğu-muz yerelden kalkınma modelini Türkiye’ye açıyoruz.

Haberin Devamı

2. Çatışmaların, kamplaşmaların, karpuz gibi bölünmelerin arttığı şu dönemde mutlu, umutlu, barış içinde yaşayan İzmirlilerden feyz alsın Ankara. Farkımızı fark etsin! Bize önyargılı bakmasın. Dışlamasın. Benim partimden olmayanı yok sayarım” saplantısından kurtulsun artık. Yeni icada gerek yok! İzmir’de sonuçları test edilmiş başarılı projeleri örnek alsın.

3. Süt üreticisini, çiçek üreticisini, zeytinciyi, fidancıyı, arıcıyı destekleyip onları tarlada ve pazarda birleşmeye ve sonunda marka olmaya teşvik ettik. Uzun yıllar ‘komünist işi’ diye anti-propaganda malzemesi yapılan ve buruşturulup bir kenara atılmaya çalışılan kooperatifçiliğin aslında ne kadar önemli olduğunu, fırsat verildiğinde hangi mucizelere imza atabileceğini gösterdik cümle âleme. Aşı tutmuş ve İzmir’deki tarımsal üretim, Türkiye ortalamasının iki katından fazla büyümüştü. Türkiye ‘tarımda yoksullaşmayı’ konuşurken, İzmirli üretici mucizeler yarattı.

4. İzmir’in köylüsü artık yerinde mutlu. Daha da önemlisi, gelecekten umutlu. Peki, İzmir’de bu model hayata geçebiliyor da, Türkiye’de neden uygulanmasın? Neden üreticiler evlerini, bahçelerini, tarlalarını yok pahasına satıp kente göç etmek zorunda kalsın? Türkiye neden İzmir gibi olmasın?

5. Sürdürülebilirlik ve mutluluk kavramlarından giderek uzaklaşan; sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü ve empatiyi artık pek dikkate almayan, birbirine fazla güvenmeyen, hak ve hukuk yerine emrivakilerle yol almayı alışkanlık haline getiren benim güzel ülkem, kafasını çevirip biraz da İzmir’e baksın. İzmir’in, İzmirlilerin lügatine de arada bir göz atsın örneğin. Hoşgörüyü, toleransı, empatiyi görsün ve öğrensin. Çatışmaların, kamplaşmaların, karpuz gibi bölünmelerin arttığı şu dönemde mutlu, umutlu, barış içinde yaşayan İzmir’den yükselen sese kulak verilsin. Farkımız fark edilsin. Bize önyargılı bakmasın. Dışlamasın. Ötekileştirmesin. Karşımıza türlü türlü engel çıkarmasın. Omuz versin, el uzatsın.

Haberin Devamı

6. Kendi partisinden olan belediyelere gözü kapalı ve sorgusuz-sualsiz dağıttığı özel idare mallarından, bir patlak lastiği bile çok gördüğü İzmir’e de hakkını versin. Bir imza için aylarca oyalamasın. İzmir’e yapılan bu ötekileştirme ve uygulanan çifte standartların bizi yıldıracağını ve pes edeceğimizi de kimse düşünmesin.

7. “Yerel yönetimlerin güçlendirilmesinin, bölgesel kalkınmanın sağlanmasında da çok büyük etkisi olacaktır. Bu nedenle, Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı’ndaki vesayet karşıtı tutumu tamamiyle destekliyoruz. Türkiye’deki yerel demokrasi talebini, bugün burada yeniden şekillendiriyoruz. Aslında bu bir başlangıç. İzmir’den yükselen bir ses. Ve güzel ülkeme bir çağrı: İstiyoruz ki, Türkiye “İzmir gibi” olsun. Bu çağrının, engellere ve aşırı vesayete rağmen önemli işler başaran muhalefetteki bir belediyeden gelmesi elbette çok daha anlamlı.

Haberin Devamı

8. Demokrat, hoşgörülü, güvenli, enerjik, dirayetli, güçlü ve inançlı, kararlı, şeffaf, adaleti her türlü değerin üzerinde tutan, tasarruf eden ve kendi göbeğini kendi kesebilen İzmir, kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın; bu düşüncesinden, bu yaşam biçiminden, bu özgürlük tutkusundan asla vazgeçmeyecektir. “İzmir duruşu” bozulmayacaktır.

***

14 yılda kente merkezi hükümetten daha fazla yatırım yapan Başkan Kocaoğlu, İzmir modelinin tüm Türkiye’de uygulanmasını istiyor.

Olur mu, olmaz mı? Bunu zaman gösterecek.