Yaklaşık 30 yıldır gündemde. Tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması konusunda neredeyse bir görüş birliği var.
Hemen hemen tüm siyasi partilerin temsilcileri Ankara’da toplanan devasa yetkilerin devredilmesinden yana.
Özellikle de seçim dönemlerinde bu konu çok prim yapıyor. Oy almak için bol bol kullanılıyor.
Fakat iş uygulamaya gelince durum değişiyor. Neredeyse tam tersi bir durum söz konusu.
Her geçen gün yerel idarelerin yeni bir yetkisi ellerinden alınıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi Eşrefpaşa Hastanesi’nin olanaklarını kullanarak mahallerde sağlık taramaları yapıyordu.
Özellikle dar gelirli yurttaşlar bu uygulamadan çok memnundu. Fakat Sağlık Bakanlığı “yapamazsınız” dedi.
Öncelikle koruyucu hekimlik açısından büyük önem taşıyan bu uygulama rafa kaldırıldı.
* * *
Son örnek ise yerel yönetimlerin imar ile ilgili yetkilerinin ellerinden alınması oldu.
Bir yerde nasıl bir yapılaşmanın olacağına karar vermek çok kısa bir zaman öncesine kadar yerel idarelerin en temel görev ve yetkisi arasındaydı.
Bir yerde neyin olup neyin olmayacağına karar vermenin orada yaşayan insanların kararı ile olması bütün dünyanın kabul ettiği en temel insan haklarından biri.
Türkiye’de de öyleydi. Fakat Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verilen yeni yetkilerle bu ortadan kalktı.
Artık Çevre ve Şehircilik Bakanlığı istediği yerde, hiçbir yerel idareye sormadan istediği planlamayı yapabiliyor.
İsterse İzmir’in tamamının imarını kökten değiştirebilir. Hem de Büyükşehir Belediyesi dahil hiçbir yerel idareye haber bile vermeden.
Hatta bu bakanlığın bırakın plan yapmayı ruhsat verme yetkisi bile var.
Herhangi bir arsa sahibi hiçbir belediyeye başvuru bile yapmadan istediği inşaatı yapıp ruhsatını alıp cebine koyabilir.
Yani yerel idareler açısından bu bir kısıtlama falan değil. Doğrudan doğruya imar ile ilgili yetkilerinin tamamen ellerinden alınması.
Öncelikle bu böyle biline.
* * *
Yerel idarelerin yaptığı planlar ya da işlerde yanlış ya da bazı art niyetli uygulamaların olduğu söylenebilir.
Yerel yönetimler “sütten çıkmış ak kaşık mı?” Asla değil. Buralarda çok ciddi hatalar oldu, oluyor ve olmaya da devam edecek.
Ama unutulmaması gereken bir durum var. Yerel yönetimlerin aldığı tüm kararlar belediye meclislerinde onaylanıyor.
Bu meclislerde çeşitli partilerden temsilciler var. Bir hata ya da art niyet olursa ya da yapılırsa farklı partilerin temsilcilerinin müdahale etme şansı ve yetkisi her zaman var.
Değişik partilerin meclis üyeleri kent rantını kamu yararı dışında kişisel çıkarlar için kullanma konusunda anlaşırlarsa, o zaman başka.
Bir de bu yerel meclisler halkın katılımına da açık. Bir şeyden şüphesi olan ya da isteyen herkes gidip meclislere katılıp kişisel olarak bile denetleme yapabilir.
Peki, şimdi tüm bu yetkiler Ankara ’daki 3-5 bürokratın elinde. Onları denetleyen kim?
Farklı partilerden seçilmiş dahi olsa hiç kimsenin böyle bir denetim yapma şansı kalmadı.
Sade vatandaşın ise bırakın denetimi orada kabul edilen dosyalardan haberdar olma şansı bile bulunmuyor.
Yerel yönetimlerin imar yetkileri en son 1980 Askeri Darbesi’nde alınmıştı.
Şimdi 32 yıl sonra ileri demokrasi yaşadığımız bir dönemde aynı noktaya gelindi.
Artık, bu kentin sakinlerinin yaşadıkları yerde ne yapılacağını ya da yapılmayacağını belirleme şansı kalmadı.
Yazık, çok yazık...