Takvimler 1995 yılının Ocak ayını gösterdiğinde Foça Komando Okulu’nun kapısından giren birkaç yüz asteğmen adayından biri de bendim.
Türkiye’nin en disiplinli ve zor eğitiminin verildiği bu okulda üç ay geçirecektik.
Daha sonra ise bizleri bekleyen kaderin ne olduğunu bilmeden Güneydoğu’daki görev yerlerimize dağılacaktık.
Foça, sadece subay ve astsubaylara komando eğitiminin verildiği bir yerdi.
Aslında biz asteğmen adaylarına verilen eğitim, en hafifiydi.
Hafif dediğim eğitim yaklaşık 20 saat sürüyordu.
Üstelik gerçek mermi ve patlayıcılarla yapılıyordu.
Muvazzafların nasıl ağır bir eğitimden geçtiğini siz düşünün!
Saat 07.00’de kalkmış ve en geç 08.00’e kadar kahvaltımızı bitirip eğitime başlamış olurduk.
Teorik eğitimlerin yanı sıra 10 saate yakın süren koşu ve çeşitli beden egzersizleri işin en kolay yanıydı.
Beni en çok ürküten; üzerimize gerçek mermilerle ateş edilirken hakim tepeye doğru tırmanmaktı. Yanımızda patlayan patlangaçlar ise işin cabasıydı.
Bu patlangaçlardan biri arkadaşımızın karnına isabet edince bir ayını revirde geçirmek zorunda kaldı.
Fakat en zoru şüphesiz gece eğitimleriydi.
Akşam yemeğinin ardından saat 20.00’den sonra 16 kişilik timler halinde dağlara doğru yürüyüş kolunda eğitim başlıyordu.
Pusula yardımıyla bize verilen koordinatları bulmak zorundaydık.
Her bulunan koordinatta bizi bekleyen bir askerden aldığımız yeni koordinatı arıyorduk.
Tüm koordinatları bulan şanslı timler sabaha karşı görevi tamamlayıp 3 ya da 4 saat uyumayı hak ediyordu.
Oradaki üç aylık eğitimden sonra birliğin kapısından çıkarken bir arkadaşımızın toprağı öptüğüne şahit oldum.
Üstelik bu arkadaş polis akademisi mezunu bir balistik uzmanıydı.
Bize orada ilk gün bir binbaşı şu konuşmayı yaptı:
“Hepiniz Güneydoğu’da çatışma bölgesine gideceksiniz. O yüzden burada verdiğimiz eğitim çok önemli.
Eğitimin ağır olduğunu biliyoruz. Ama ölecekseniz burada ölün.”
Foça’da önceki gün askeri servise yapılan saldırıyı duyunca 17 yıl önce yaşadıklarım geldi aklıma.
Ne yazık ki bu saldırıda bir askerimizi kaybettik. Çok sayıda da yaralı var.
O günlerde ne benim ne de kimsenin aklına terörden ölümlerin Foça’ya kadar ulaşacağı gelmezdi.
Olayların bu noktaya kadar gelmesi gerçekten insanın içine acıtıyor.
Ben ne yazık ki G3 mermisinin ya da topuk mayınının bir insana ne yaptığını gözleriyle görme bahtsızlığını yaşayan biriyim.
O yüzden de terör ve şiddet benim için sadece kelimelerden ibaret kavramlar değil.
Terör olayları karşında gerçekten sözün bittiği yerdeyiz. O yüzden de kelimeler çoğu zaman anlamını yitiriyor.
Milliyet Gazetesi’nin efsanevi Genel Yayın Yönetmeni olan ve hayatını yine bir terör saldırısında kaybeden Abdi İpekçi’nin dediği gibi:
“Umarım bu son çılgınlık olur.”