Önce 2007 yılında ortaya çıkan olayı hatırlatalım...
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun (TAEK) raporuyla Gaziemir’de Akçay Caddesi üzerindeki fabrikada radyasyonlu atıkların gömülü olduğu bir alan tespit edildi. Radyasyon, fabrikanın nükleer santrallerde kullanılan çubukları eritmesiyle oluşmuştu.
Fabrikada ‘radyoaktif kaynak’ olduğu ve bu malzemelerin Türkiye’de bulunmadığı belirtildi.
Radyasyonun ‘Europium 152’ adı verilen bir malzemeden bulaşmış olabileceği, bu malzemenin nükleer santrallerde kullanıldığı ve Türkiye’ye getirilmesinin de yasak olduğu ifade edildi.
TAEK yazısında, fabrikada yapılan ölçümlerde depolama sahasında, fırın bölgesinde ve kapalı istif sahasında radyoaktif madde bulaşmış atık tespit edildiği bildirildi.
Radyasyonlu atıkların bulunduğu yerlerin acil olarak karantina altına alınması gerektiği vurgulandı.
Tehlikeli atıkların 100 tonun üzerinde olduğu tahmin edildi. Toprak altına gömülen miktarı ise kimse bilmiyordu.
Bakanlığın açıkladığı verilerden, olayın vahameti daha da iyi anlaşıldı.
Rapora göre, her gün radyoaktif madde bulaşmış 50 ton cüruf ve toprak fiziksel yöntemlerle ayrıştırılacak.
Yani bir yılda 15 bin ton cüruf ve topraktan havaya karışan radyoaktif maddeyi Gaziemir başta olmak üzere tüm İzmirliler soluyacak.
***
Söz konusu tesisteki radyasyonlu atıkların bertarafı konusunda 26.03.2015’te tarihe geçecek bir karar alındı. ‘Radyoaktivite Bulaşmış Atıklar ile Tehlikeli Atıkların Fiziksel Yöntemlerle Ayıklanması Projesi’yle ilgili “ÇED gerekli değildir” kararı verildi. Ama neyse ki, İdare Mahkemesi bu kararı bozdu.
Daha sonra 31.05.2017’de yeniden ÇED süreci başlatıldı. 10 Ağustos 2017’de de ‘Radyoaktivite Bulaşmış Atıkların Fiziksel Yöntemlerle Ayıklanması, Sahanın Temizlenmesi ve Elde Edilen Kurşunun Geri Kazanımı Projesi’ ÇED raporunun onaylandığı açıkandı. Tesiste, radyoaktif madde bulaşmış 50 ton/gün (15.000 ton/yıl) kapasitedeki toprağın fiziksel yöntemlerle ayrıştırılması planlanıyor.
***
Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Helil İnay Kınay, 2007 yılında tespit edilen tehlikeli ve nükleer atıklarla ilgili 10 yıllık süreçte gelinen noktasının bu olduğunu belirterek şu bilgileri verdi:
“Fabrika sahasında bulunan tehlikeli atıklar ve radyoaktif atıklar ile Bölge Halkı ve İzmirliler yıllardır yaşamaya devam ediyor. ÇED süreci içerisinde rapora ilişkin görüş, öneri ve itirazlarımızı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve kamuoyu ile paylaşmıştık. Rapor ve çalışmaların bilim insanı, meslek odaları ve kamuoyuyla şeffaf bir şekilde paylaşılması zorunluluğu var. Unutulmaması gereken diğer hususlara da dikkat çekmek istiyoruz:
Ülkeye girişi yasak olan ve kaçak yollarla giren olan nükleer atıklarla ilgili sürecin sorumluları ve bu atığın nasıl ve hangi yollarla bu noktaya geldiğine ilişkin hâlâ açıklama yapılmadı.
Diğer taraftan, 2007 yılından beri yasal tespitleri yapılmış olan süreçte herhangi bir işlem yapılmamış olması, çevre ve halk sağlığı ile ilgili yaratılan risklerle ilgili firma ve diğer sorumlular unutulmamalıdır.
Dönemin Çevre Bakanlığı tarafından geri dönüşüm tesisi olarak lisans almış olan ve denetimleri yapılan bir firmanın bahçesinde bulunan atıklarla ilgili ÇED süreci de ülkemizdeki atık yönetiminin trajikomik bir örneğidir.
Atıklarımızı mevzuata uygun olarak bertaraf etmekle yükümlü olan lisanslı ve denetim altındaki tesislerde bile bu süreci yaşıyorsak, atıklarımızı doğru yönettiğimizi söylemek mümkün müdür? Gaziemir, yaşamlarımızın nasıl hiçe sayıldığının önemli bir göstergesidir.
***
İzmir’i bir nükleer çöplüğe çeviren atık sorununun 2007’den bu yana çözülememesi trajik... Atıkların nasıl geldiği konusunda hiçbir işlem yapılmaması daha da trajik. Umarız, 10 yıl sonra artık radyasyonla atıklardan kurtuluruz.