Seçim sistemi değişecek, baraj kalkacak

23 Kasım 2016

Türkiye’de başkanlık sistemi deyince akla ilk gelen isim tartışmasız Burhan Kuzu. Burhan Hoca Ak parti döneminden itibaren değil, ta 70’lerin sonundan beri Türkiye’de başkanlık sistemine geçilmesini savunuyor. Pazartesi akşamı bir televizyon programı için Kuzu ile bir araya geldim ve ondan üzerinde çok konuşulan ama hâlâ birçok noktası belirsiz olan ‘cumhurbaşkanlığı paketi’ ile ilgili çok kritik bilgiler aldım.
1) Seçim sistemi değişecek: Ak Parti paketin geçmesinin ardından seçim sistemini de değiştirmeyi hedefliyor, dar veya daraltılmış bölge seçenekleri üzerinde duruluyor. Böylece parlamento liderlerin yaptığı listelerden oluşan vekillerle değil, tabandan gelen vekillerle oluşacak ve yürütmeye karşı güçlenecek.
2) Baraj kalkacak: Yüzde 10 seçim barajı ya tamamen kalkacak ya da yüzde 1-2’ye inecek.
3) Cumhur-başkanının kararname yetkisi: Yalnızca yürütmenin alanına giren konularda kanuni bir boşluk varsa cumhurbaşkanı kararname çıkarabilecek. Şayet Meclis, ilgili kanunu çıkarırsa kararname düşecek.
4) Karşılıklı fesih: Sistemin kilitlendiği durumlar için öngörülmüş. Karşılıklı olma şartı var, yani fesih durumunda hem cumhurbaşkanlığı hem de Meclis seçime gidecek. Ancak

Yazının Devamı

Tünelin ucunda hâlâ ışık var mı?

20 Kasım 2016

CENEVRE
Türkiye birçok koldan terörle mücadele ediyor. PKK her gün saldırıyor ve TSK her gün örgütü çökertmek için vurmaya devam ediyor. Maalesef 7 Haziran seçimlerinin hemen akabinde yeniden saldırmaya başlayan PKK bir anda barış masasının dağılmasına yol açtı, FETÖ’nün Emniyet içindeki uzantılarıyla bu süreci nasıl sabote ettiğini gördük ve hikâyenin gerisinin bu gün hâlâ içinde yaşıyoruz.
Halbuki çok uzun değil, bundan 1.5 sene öncesine kadar çözüm süreci başarıyla sonuçlanacak diye bekliyorduk. Güneydoğu’da uzun yıllar sonra gülen yüzler vardı, güvenliğin ve sükûnetin getirdiği özgüven vardı... Bu gün çözüm süreci fikrini dahi karalamaya çalışanlara kulak asmayın, o süreç istismar edilmese çok doğru bir süreçti, tünelin ucunda ışık görünüyordu.
Peki ya şimdi, yaşanmış onca felaket, kaybettiğimiz onca can varken nerede duruyoruz? Artık arayacak bir ışık, hatta o ışığa çıkaracak bir tünel de kalmadı mı?
Cuma akşamından beri, uzun yıllardır dünyanın farklı bölgelerindeki çatışmaları inceleyen DPİ’ın düzenlediği bir toplantı için Cenevre’nin yakınlarında dünyadan izole bir binaya kapandık ve bu soruların cevaplarını bulmak için yaşanmış örnekleri dinliyoruz. Kuzey İrlanda

Yazının Devamı

Bir süre konuşmasanız?

16 Kasım 2016

Komplo teorilerine riayet eden biri olsam AB yetkililerinin Türkiye’deki anti-AB lobilerine çalıştıklarını düşüneceğim. Öyle çıkışlar yapıyorlar, bu topraklarda ters tepecek öyle tavırlar içine giriyorlar ki her geçen gün karşıtları artıyor!
Meslek hayatım boyunca Türkiye’nin AB’nin bir parçası olmasının hayati önemde olduğunu, AB çıpasının bizi belli bir istikamette tuttuğunu ve bu çıpanın kaybedilmemesi gerektiğini savundum. Ortada hayali kurulacak bir AB kalmamış olsa da işaret ettiği değerler ve standartlar bakımından hâlâ bu ideal önemli. Ancak maalesef Türkiye’de AB taraftarları giderek azalıyor. Kamuoyunda anti-Batı hava giderek artıyor. Bunda Avrupa’nın Türkiye’yi anlamamakta ısrar etmesi, PKK terörünü küçümsemesi ve buyurgan tavırlarla verilen demeçlerin çok önemli bir payı var.
Tamamen kitabı, kafayı kaldırıp kime hitap ettiğine bakma zahmetine katlanmayan, didaktif bir ruh var AB’nin kurumlarının lider kadrolarında. Halbuki sırf adet yerini bulsun diye değil, sonuç almak için hareket etseler Türkiye’yi bu tonda eleştirmenin istediklerinin tam tersi gelişmelere yol açacağını görürler. O nedenle, AB’li yetkililere yalvarıyorum:
Eğer Türkiye’yi yeniden müzakere

Yazının Devamı

OHAL ve Anayasa Mahkemesi

13 Kasım 2016

CHP bundan bir süre önce 669, 670 ve 671 sayılı KHK’ların iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş, mahkeme bu başvuruyu ‘olağanüstü hal KHK’larının yargısal denetime tabi tutulamayacağına’ hükmederek reddetmişti. Bu karar çok tartışılmış, 1991 ve 93’te dönemin AYM’sinin verdiği iki karar örnek gösterilerek mahkeme eleştirilmişti. Geçtiğimiz hafta reddin gerekçesi yayımlandı ve gördüğüm kadarıyla Anayasa Mahkemesi’ne eleştiriler devam etti. Örneğin Taha Akyol Hürriyet’te ‘Denetimsiz OHAL’ başlığıyla bir yazı yazdı ve 1991’de AYM’nin verdiği kararları hatırlatarak, yeni kararı ‘anayasal yargı denetimi bakımından bir geriye gidiş’ olarak niteledi. 91’de mahkemenin ‘OHAL kararnamesiyle kanunlarda kalıcı değişiklik yapılamaz ve OHAL ilanını gerektiren durumlarla ilgisi olmayan düzenlemeler KHK ile yapılamaz’ tezlerini hatırlattı.
Teknik gibi görünse de bu konu çok önemli. Acaba Anayasa Mahkemesi’nin elinde denetim yetkisi var da kullanmayarak siyasi iradenin suyuna mı gidiyor, yoksa ona çizilen sınırlarda mı kalıyor? Zira yıllarca AYM’nin yetki aşımının doğal hak göründüğü bir düzende yaşadık ve bunun bedellerini ödedik. Şimdi yetki aşımı değil, kendi kendine yetki

Yazının Devamı

Trump’ın zaferine ABD’den ilk yorum

10 Kasım 2016

ABD başkanlık seçimlerinin ertesi günü ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu’nun Arnavutköy’deki rezidansında Başkonsolos Jennifer Davis’in evsahipliğinde Büyükelçi John Bass’in katılımıyla bir davet gerçekleşti. Akademiden, medyadan ve işdünyasında geniş katılımın olduğu davette, Büyükelçi Bass seçim sonuçlarını değerlendiren kısa bir konuşma yaptı. Konuşmanın ardından Büyükelçi’ye seçim sonuçlarıyla ilgili fikrini ve bu sonuçların ABD-Türkiye ilişkilerinde ne gibi değişikliklere yol açabileceğini sordum.
ABD’nin çok başarılı bir seçim süreci yaşadığını söyleyen Bass, yeni başkanın Türkiye-ABD ilişkilerinde bir değişikliğe yol açıp açmayacağını söylemek için henüz erken olduğunu belirtti. Görevlerinin Başkan Obama’nın son iki ayını başarılı bir şekilde geçirmesi ve yeni başkan Donald Trump’ın geçiş sürecini sağlıklı şekilde gerçekleştirmesi için ellerinden geleni yapmak olduğunu söyledi.
Büyükelçi’ye anketlere yansıyan sonuçlarla seçim sonuçları arasındaki farkın kendisini şaşırtıp şaşırtmadığını sorduğumda ise yarışın çok yakın geçtiğini vurgulayarak, anketlerin 3 - 4 puanlık bir marjla çalıştıklarını, bazen dijital verilerin yanıltabildiğini söyledi. Ancak sonucun yapılan

Yazının Devamı

Basın tarihine geçecek 3 gün

9 Kasım 2016

Cumartesi gecesinden beri akıl almaz bir olayın içindeyim. Olanlara inanmak hakikaten zor. Aslında o akşam tuhaf gelişmeler yaşanabileceğini tahmin ediyordum, ortam konuşmaya ve dinlemeye müsait değil, kulaklar kulak değildi. Bu düşüncelerle NTV’de İsmet Berkan ve Mehmet Tezkan ile ‘Basın Odası Özel’ programına gittim. Moderatör Ahmed Arpat’tı.

Bana Cumhuriyet gazetesi mensubu 9 kişiye yapılan tutuklama operasyonu sorulduğunda cevabım çok net oldu. Bu 9 kişinin tutuklanmalarına kesinlikle karşı olduğumu ve bu operasyonu çok yanlış bulduğumu söyledim. Hatta bunu 3-4 defa tekrarladım ve bu 9 kişinin cezaevinden hemen çıkması gerektiğini belirttim. Hatta yayın çıkışı birçok başka mesaj ve çağrının yanında bu operasyonu doğru bulan muhafazakâr bir yazarın beni tenkit eden bir SMS’ini buldum telefonumda.

Ertesi gün, yani pazar günü, internette gezinirken bir de ne göreyim? Yayında derhal tahliye edilmeleri gerektiğini ısrarla vurguladığım 9 kişinin avukatı bana hakaretler eden ve neredeyse esas benim tutuklanmam gerektiğini savunan iftira dolu bir açıklama yapmıştı. Bu avukat benim ve hatta NTV’nin bu operasyonu savunduğunu iddia ederek aleni yalan söylüyordu. Bu meczupça açıklamaya göre

Yazının Devamı

Manzara-i umumiye

6 Kasım 2016

Son günlerde art arda yaşanan gelişmeleri değerlendirmekten ziyade daha önce yazdıklarımı hatırlatmak isterim bu gün. Zira eylül ayının başından beri bu köşede Türkiye’de gidişattan endişeli olduğumu ve yeniden toplumsal çatışma sürecine gireceğimizi yazıyorum. Aynı şeyi ekranlarda da dile getiriyorum. Maalesef yazdıklarım çıkıyor ve üzülerek söylüyorum ki daha da beter bir sürece doğru gidiyoruz. 15 Temmuz sonrasının olumlu atmosferi çok kısa sürdü ve herkesin birbirini avlamaya çalıştığı dönem geri geldi. Önce ekranlarda CHP’nin müfrit sol kanadından, ‘AK Partililerin de FETÖ’den yargılanacağı ve başlarına geleceklerden kurtulamayacakları’ söylemi telaffuz edilmeye başladı. Yani en nihayet tutuklanacakları açık açık söylendi...
Sonra bu intikam rüzgârına önce HDP siyasetçileri ve ardından soldan gelen gazeteciler ve yazarlar da katıldı. HDP’liler geçmişte yaşadıklarına bakmadan sanki mahkemeler kendi ellerindeymiş gibi tutuklatma çığlıkları atmaya başladılar. Ana akım medyanın sol kanadındakilerde ise Gezi döneminin tam aksine Recep Tayyip Erdoğan’ı öven ama diğer tüm AK Parti kanadını içeri attırmayı amaçlayan bir tuhaf söylem başladı. Benim katıldığım bir yayında sosyalist

Yazının Devamı

Keynes ismi mayıstan beri Emniyet’in elindeydi

30 Ekim 2016

David Keynes ismini kullanan, ByLock’un patent sahibi olduğu ortaya çıkan Alpaslan Demir ile Hürriyet’te yayımlanan röportajdan sonra ByLock adeta yeniden keşfedildi. Tartışma giderek büyüyor. Ben o tartışmaya girmeyeceğim. Onun yerine devletin elinde ByLock başlığı altında hangi bilgilerin olduğu ve David Keynes ile ilgili istihbarat birimlerinin ne gibi çalışmalar yaptığını anlatacağım ve Keynes’in verdiği bilgilerle devletin elindeki bilgiler arasındaki farkları sıralayacağım...

1) FETÖ soruşturmalarındaki en somut delil ByLock. Devlet bu programı kullananların Keynes’in söylediği gibi yüzde 90 değil yüzde 100’ünün bu örgütle bağlantılı olduğunu düşünüyor. Yani örgütle bir illiyet bağı kurulması için bu programın yüklenmiş olması çok kuvvetli bir delil kabul ediliyor. Ancak daha önce de yazdığım gibi ByLock kullanıcıları da kullanım sıklığına göre kırmızı-turuncu-mavi olarak üç grupta listeleniyor.

2) Bu programın Keynes’in söylediği gibi İran ve Suudi Arabistan’da kullanıcısı yok. Yüzde 98 Türkiye, geri kalan yüzde 2 kullanıcı ise ABD, İngiltere, Almanya ve Kırgızistan. Bunların da örgütün dış ayakları olduklarına şüphe yok.

3) Kullanıcı sayısı iddia edildiği gibi 600 bin değil,

Yazının Devamı