Bu okullarda hakikaten savaş mı var?

26 Ekim 2016

'Proje okul’larla ilgili haberler ve tansiyon bir türlü düşmüyor. Türkiye kutuplaşmanın alt başlığını bu kez de bu konuda buldu sanki. Maalesef yine tamamen siyah-beyaz pozisyonlar alınıyor. Hükümet karşıtları ‘Bu okullar elden gidiyor, içleri boşaltılmak için kasıtlı olarak iktidar partisi bir proje ortaya attı. Hepsini imam hatipleştirecekler’ diyor, MEB ise bu okulların iyileşmesi için söz konusu değişikliklerin şart olduğunu söylüyor. Bir kısım medyaya bakacak olursak veliler ayakta, öğrenciler isyanlarda...

Bence bu tartışmanın şekli ve içeriğinden utanmalıyız! Herkes bir ipin ucundan tutmuş çekiştiriyor da öğrencileri düşünen var mı Allah aşkına? Varsa neden kimse en temel soruyu sormuyor, yani bu okullar için ne kadar sürede hangi değişiklik öngörülüyor? Projeyle kasıt ne? Okullar belli projeler mi gerçekleştirecekler?

Ben mümkün olduğunca bu işi takip etmeye gayret ediyorum. Geçen hafta, eylül ayında gecikmeli olarak yayımlanan yönetmeliğe göre 8 yılını doldurmuş öğretmenlerin okulla ilişiğinin kesilmesinin çok hızlı ve radikal bir değişim olduğunu, bu okullarda değişim şart olmakla birlikte bu değişimin zamana yayılarak, sindire sindire yapılmasının daha doğru olacağını

Yazının Devamı

Vahşetin sıradanlığı

23 Ekim 2016

Başımızı yastıkların altına gizlesek de, kulaklarımızı tıkamaya çalışsak, gözlerimizi sımsıkı kapatsak da orada. Kaçamıyoruz. Musul ya da Suriye’deki savaş değil bahsettiğim. Ortadoğu’da yaşananlar, yani ‘makro şiddet’ zaten dört bir taraftan bizi kuşatıyor. Endişelensek de ‘orada’ olanlar başka bir dünya. İçten içe kendimizi avutmamızı da sağlıyor. ‘Nasılsa bizden değil’ diyoruz. Uzakta, ilkellikte, barbarlıkta üreyen bir şey diyerek teselli buluyoruz.

Bizi esas ürküten, köşe bucak kaçtığımız şiddet yanı başımızdaki. Son derece sıradan, öyle ‘yaratık’ gibi gördüğümüz IŞİD’lilerin ürettiğinden ziyade, bize benzeyenden çıkan. Her gün karşılaştığımız köşe başındaki esnaf ya da alt sokaktaki komşunun üretebildiği.

Buna tam olarak uyan bir örnek Irmak’ın hikâyesi. 2 gün önce bir televizyon programında 3,5 yaşındaki Irmak’ı evinin önünde oynarken kaçırıp tecavüz ettiğini, sonra da öldürüp gömdüğünü itiraf eden aynı mahallenin hırdavatçısı çıktı. Yani her gün selam verdiğimiz, belki ayaküstü hal hatır sorduğumuz, sıradan biri. Bir vatandaş.

2 gündür uykularımı kaçıran, dalabildiğim kısıtlı zamanlarda kâbuslarıma giren, öyle yakın, öyle bizden bir hikâye ki bu. Hannah Arendt’in

Yazının Devamı

Musul’u kurtarırken Musulluları düşünen var mı?

19 Ekim 2016

Beklenen Musul operasyonu önceki gün başladı. Maalesef adeta bir bilgisayar oyunundan bahseder gibi hangi güç, ne zaman, nereye girecek, şehri nasıl temizleyecek diye sanki insanlardan değil, salt kâğıt üzerindeki hamlelerden bahsediyoruz. Halbuki Musul IŞİD işgali öncesi yaklaşık 1.5 milyon nüfusa sahip bir kentti. Şimdi bu nüfusun kaçta kaçı orada tam bilmiyoruz ama rakam çok büyük. 10 Haziran 2014’ten beri dünyanın en vahşi terör örgütü IŞİD’in boyunduruğu altında yaşayan bir halk etrafı kuşatılmış kentin içine sıkışmış bekliyor. Örgüt haberler üzerinde büyük bir karartma yapıyor, ne olacağını içeride kimse tam olarak bilmiyor.

IŞİD Musul’a geldiğinde Irak ordusu kentten kaçarak ayrılmıştı, onların bıraktığı silahların üzerine oturan terör örgütüne Musul adeta sunuldu. 29 Haziran 2014’te IŞİD burada halifelik ilan etti. Örgütün çıkış noktasının da burası olduğunu hatırlamak gerek. Özellikle Nuri el Maliki döneminin politikaları Sünniler üzerinde büyük baskı oluşturup IŞİD’in güçlenmesinde etkili oldu. O nedenle örgütün kentte hâlâ ne kadar desteğinin olduğunu kestirmek güç. Bölgeyi iyi bilen terör uzmanları bu operasyonun muhakkak IŞİD’in çekilmesiyle sonuçlanacağını söylüyorlar

Yazının Devamı

Bu okullarda illa kadro değişikliği gerekli mi?

16 Ekim 2016

Geçtiğimiz haziran ayında İstanbul (Erkek) Lisesi mezuniyetinde öğrencilerin müdür Hikmet Konar’a sırtlarını dönmeleri üzerinden başlayan ‘proje okul’ tartışması büyümüş, bu kapsama alınan meşhur liselerde protesto eylemleri olmuş, hükümet kanadı da bu gelişmelere tepki göstermişti.
Ben bu mesele üzerine 12 Haziran’da ‘İstanbul Erkek, Galatasaray, Kadıköy Anadolu... Liselerde neler oluyor?’ başlığıyla bir yazı yazmış ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın ‘proje okul’larla ilgili yönetmeliği yayımlamamış olmasını eleştirmiştim.
1 Eylül’de yönetmelik yayımlandı ve yönetmelikle birlikte bu okullarda 8 yıl görev yapmış öğretmenlerle yollarının ayrılması meselesi gündeme geldi. Şimdi tartışma yeni bir boyut kazanmış olarak ilerliyor. Okullarda yine gerginlik, Kadıköy Anadolu’da öğretmenlerin gidişini protesto eden öğrencileri müdürün sorguya aldığı konuşuluyor, bazı okulların velileri bildiri hazırlıyor vs vs...
Öncelikle şunu söyleyeyim: Bu ülkenin en başarısız alanlarından birinin eğitim olduğunu yeri gelince hatırlatan bir gazeteciyim. Yani bence yalnızca bazı okullarda değil, tüm okullarda bir değişime ihtiyaç var. Hatta bu konuda ciddi incelemeler yapan ve önemli yazılar yazan İsmet

Yazının Devamı

Gidişattan endişeliyim...

12 Ekim 2016

Bu köşeden son 1 aydır sürekli uyarıyorum: FETÖ ile mücadele gibi hepimiz için hayati önemde bir konu hem siyaset hem medya camiasında her geçen gün sulandırılıyor ve bu işin sonu kötüye gidiyor. Fakat maalesef uyarıları dinleyen yok. Hem AK Parti hem de CHP aktörleri ortak zeminde buluşup FETÖ’ye karşı beraber mücadele ruhunu çoktan kaybettiler ve birbirilerini avlama ve tutuklatma yarışına girdiler.

Bir taraf milat 2004, öbür taraf milat 2014 diyerek birbirine saldırıyor. Oysa daha evvel de söyledim: FETÖ’de milat tartışması mantıksız. Hele CHP’liler ve Erdoğan muhaliflerinin bunda ısrar etmesi tam anlamıyla akılsızca, zira her iki milat durumunda da FETÖ’ye yardım ve yataklıktan yargılanmaktan kurtulamazlar. Çünkü FETÖ ile ortak oldukları 2014-15-16 yılları milat 2004 deyince ortadan kalkmıyor.

Hapishane toplumu

Halbuki FETÖ ile intisakta süreklilik ve devamlılık kriterini esas alırsanız bu kriter çerçevesinde 1991’deki polis soru çalma olaylarını hatta 1985 Kuleli olaylarını bile soruşturabilirsiniz. Çünkü FETÖ, insanlığa karşı işlenmiş suçlar kapsamında bir örgüt. Gerçek FETÖ’cüler ve FETÖ işbirlikçileri zaten bu örgütle hiç irtibatlarını koparmadılar. O yüzden sürekliliğe,

Yazının Devamı

TSK, geçmiş yanlışlar, gelecek hatalar...

9 Ekim 2016

Çarşamba günü TSK’dan YAŞ kararlarıyla ihraç edilenler ile ikili ya da üçlü kararnameyle atılanları yazmıştım. YAŞ mağdurları için 2011’de bir kanun çıkarıldığını, 1600 civarında olan ihracın yaklaşık 1000’inin geri döndüğünü hatırlatmıştım. Kararname mağdurlarında ise durumun başka olduğunu söylemiştim. Yaklaşık 3500 kararname mağduru var ve bunların neredeyse hiçbirine dönüş yolu açılmadı.
O yazıdan beri adeta mektup ve telefon bombardımanına tutuldum. TSK’da farklı zamanlarda, farklı gerekçelerle çok büyük mağduriyetler yaşandığını biliyoruz ancak tekil hikâyeleri dinlemek işin vahametini bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Bilindiği gibi, çok büyük sayıda laikçi zihniyet tarafından ihraç edilmiş TSK mensubu var. Eşinin başörtüsü, namaz kılma gibi gerekçeler en sık karşılaşılanlar. Özellikle son dönemde FETÖ de kendine yer açmak için ciddi sayılarda tasfiye yapmış. Ve bunun için onlar da başörtüsünü, namazı, orucu bahane kullanmış! İkili-üçlü kararnameyle atılan çok sayıda FETÖ mağduru var. Onların gönderdikleri mektuplarda hem eski askeri vesayet rejiminin cuntacılarının hem de Gülenist cuntacıların nasıl hedefi haline geldiklerini anlatıyorlar. 15 Temmuz’dan tutuklanan

Yazının Devamı

‘Ordudaki FETÖ’cülere takdirname bile verdiler’

5 Ekim 2016

Herhalde dünyada başka bir ordu yoktur ki kendi bünyesinden ideolojik gerekçelerle bu kadar çok kişiyi ihraç etmiş olsun. Ve yine herhalde dünyada başka hiçbir ordu yoktur ki kendi içinde gizlenerek kök salan bir yapı güçlenip hâkim olmak için türlü çeşitli kumpaslarla yüzlerce mensubunu mağduretmiş olsun…

Olguların ve olayların üst üste bindiği, çok sayıda zarar görmüş ismin var olduğu bir askeri kurumumuz var maalesef. 15 Temmuz’dan sonra FETÖ’cülerin ordudan attıklarının geri dönüş yolu üzerine konuşulmaya başlanınca ben de işi biraz geriye götürüp esas ihraçların olduğu 28 Şubat dönemindekilerle başlayıp günümüze kadar gelmek istedim. FETÖ’nün ihraç ettiği isimleri tanıyan ve onların dönmesi için çalışan Hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok’la da konuştum, 28 Şubat ihraçları üzerine mücadele veren Adaleti Savunanlar Derneği’nin (Asder) basın komisyonu başkan yardımcısı emekli Kıdemli Albay İbrahim Keleş’le de.

28 Şubat’ta TSK’dan ihraç edilenler denince 1993-2002 arası kastediliyor. Bu sürede YAŞ kararlarıyla atılanların sayısı 1600’ün biraz üzeri. Hatırlayın, o dönem TSK’da daha önce de olan başörtüsü ve dini sembol karşıtlığı tavan yapmıştı. 93’te her personele tayin formu doldurma

Yazının Devamı

Eski rejimin 15 dakikası doldu

2 Ekim 2016

15 Temmuz sonrası oluşmuş olumlu havanın dağılmakta olduğunu ve bundan kaygılandığımı daha önce yazmıştım. Farklı toplumsal kesimleri bir araya getiren Yenikapı Ruhu ancak özgürlükçü demokratik zeminde bir araya gelmekse yaşayabilir. Fakat bu süreç kimi kesimler tarafından Fabrika ayarlarına geri dönelim- kampanyasına dönüştürüldü. Yani Yenikapı Ruhu Türk devletinin fabrika ayarlarına dönmesinde buluşmak gibi lanse edildi. Burada yeni olan tek şey, bu 28 Şubat kafasının taktiksel olarak Erdoğan’ı destekler görünmesiydi...
Fabrika ayarları denen olgu esas olarak askeri vesayet rejimi. Bu rejimin savunucuları Atatürkçülük maskesi altında saklanıyor ve askeri vesayete karşı savaşmak gibi onurlu bir duruşu bile FETÖ’cülük gibi takdim etmeye çalışıyorlar. Bu mantıkla kelle istemek ekranlarda ve gazetelerde
moda oldu.
Oysa toplumun çok büyük çoğunluğu zulüm gördüğü bu rejimden nefret ediyor ve son günlerde yeniden hortluyor gibi bir algı ortaya çıktığı için endişeli. Anket firmaları da bu gerçeği somut rakamlarla Erdoğan’a ve AK Parti zirvesine ilettiler. Cumhurbaş-kanı’nın Lozan ile ilgili son çıkışı işte böyle bir iklimin ardından geldi. Bir anlamda bu endişeleri gördüğünü,

Yazının Devamı