Nil Kural

Nil Kural

nil.kural@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Güney Kore sinemasının usta ismi Hong Sangsoo, ‘The Woman Who Ran’le az öğeyle çok şey anlatma konusundaki hünerini bir kez daha kanıtladı. Malezyalı sinemacı Tsai Ming-Liang’ın yeni filmi “Days” de izleyiciye durulma ve huzur alanı açıyor...


70. Berlin Film Festivali’nde Asya sinemasının iki temsilcisi de yarışmaya sükûnet ve zarafet getirdi. Güney Kore sinemasının insan ilişkilerindeki inceliklere odaklanan usta ismi Hong Sangsoo, 24. filmi ‘The Woman Who Ran’le az öğeyle çok şey anlatma konusundaki hünerini bir kez daha kanıtladı.

5 yıldır bir gün bile ayrılmadığı eşi bir iş seyahatine çıkan Gamhee, sırayla üç kadın arkadaşını ziyaret ediyor. Kadınlar arasındaki diyaloglarda ve karşılaşmalarda; hayvan haklarından, tartışmadan ve prensiplerinden ödün vermemeye, özgürlükten değişen kadın erkek ilişkilerine uzanan konular sakin bir anlatımla karşımıza çıkıyor. Sangsoo, kalemi ve kamerasıyla birçok kereler yaptığı gibi kadınların dünyasının zenginliğini ve entelektüel erkek karakterlerin zaaflarını ortaya çıkarma konusunda gitgide olgunlaşıyor. Berlinale takipçilerinin gözdelerine dönüşen film, Sangsoo’nun benzer temalar etrafında şekillenen sinemasının bütünlüğünü sağlamlaştıran yeni bir halka.

Yarışmada Asya sinemasının diğer bir temsilcisi ‘yavaş sinema’da ilk akla gelen isimlerden Malezyalı sinemacı Tsai Ming-Liang’dı. Yeni filmi “Days”de yolları bir yerde kesişen iki adamı, gündelik hayatları içinde ele alıyor. Ağırlıklı olarak sabit planlar ve yavaş bir ritimde giden film, “Altyazılar bilinçli olarak çevrilmemiştir” uyarısıyla başlıyor. Zira Ming-Liang’ın hayatın içinde bulduğu sükûnet ve ritmin çeviriye ihtiyacı yok. Filmiyle son günlerine girilen Berlin’deki temponun ardından izleyicisine durulma ve huzur alanı açan Ming-Liang, “Days”le de alanında neden yıldız olduğunu gösteriyor.

Asya sinemasından dinginlik esintileri



Yarışmanın merakla beklenen Burhan Qurbani imzalı Alman filmi “Berlin, Alexanderplatz” ise Almanya’nın edebiyat klasiğini bugüne taşıyor. I. Dünya Savaşı’ndan dönen asker karakterini Afrika’dan gelen bir mülteciye dönüştüren ve günümüz Berlin’inde geçen film, beklenen uyarlama olmaktan uzaktı. Romanı, sıradan bir suç hikayesine çeviren ve bunu karakterlerin oturmadığı klasik bir sinema izleğiyle anlatan film, Rainer Werner Fassbinder’in televizyon uyarlamasının yanında unutulacak bir yorum olarak kalacak gibi gözüküyor.

Konuşulan filmlerden biri

Yarışmanın tartışma yaratan diğer bir filmi ise Rus yönetmen Ilya Khrzhanovskiy’nin yapımı, yıllarca süren ve sonunda dev bir sanat projesini de doğuran “DAU. Natasha”sıydı. Sovyetler’in gizli bir araştırma merkezinin kantininde çalışan Natasha’nın hikâyesini, Lars Von Trier’in “Dogville”ini hatırlatan tiyatroyu akla getiren bir anlatımla veren film, eskimiş gözüken estetik seçimleri ve metniyle yarışmanın beğenilmeyen ancak hakkında konuşulan filmine dönüştü.