Nükhet Everi

Nükhet Everi

nukheteveri@yahoo.com

Tüm Yazıları

NÜKHET EVERİ - nukheteveri@yahoo.com - @nukheteveri

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Troya antik kenti için bu sene ayrı bir anlam ifade ediyor: Kültür ve Turizm Bakanlığı 2018’i Troya yılı ilân etti.

Troya’yı gezmeden, onu gerçek anlamda anlamadan diğer hiçbir ören yerini anlamak, hatta tarihi tam olarak anlamak mümkün değildir dersem abartmış olmam. Avrupa ile Asya’nın, Ege ile Karadeniz’in kesiştiği stratejik açıdan önemli konumu, Troya’nın 3 bin yıl boyunca sürekli yerleşim görmesini sağlamıştır. Eskiden beri adı hiç unutulmayan ve coğrafi konumu da tahmin edilen Troya’nın bulunduğu düşünülen Hisarlıktepe’de F. Calvert’in bilinçli olarak satın aldığı arazide H. Schliemann’ın, ardından W. Dörpfeld, C. W. Blegen’in yaptığı kazılarla 19. yüzyılın ortalarından 20. yüzyılın başlarına kadar dünyanın ilgisini üzerine çeken Troya antik kenti ortaya çıkartılmıştır.

Haberin Devamı

“Troya barışın sembolü yapılmalıdır”

Arkeolojinin bilime döndüğü yer olarak adlandırabileceğimiz Troya’da 1988 yılından 2005 yılında ölümüne dek Prof. Dr. Manfred O. Korfmann’ın sürdürdüğü kazılar pek çok konuda Troya ile ilgili yeni bir perspektif açmış, Troya’nın Son Tunç Çağı’nda Anadolu karakterli bir kent olduğunu modern arkeolojik kazı sonuçlarıyla ortaya koymuştur. Troya kazılarını 2014 yılından beri Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nden Prof. Dr. Rüstem Aslan devam ettirmektedir. Yıllar öncesinde Oğuz Erol, Halet Çambel ve Ekrem Akurgal tarafından hazırlanan ilk milli park projesi ile Troya 1996 yılında antik kent ve çevresindeki arkeolojik, tarihsel ve doğal zenginlikler nedeniyle Tarihi Millî Park olarak ilân edilmiştir. 1998 yılında ise Troya antik kenti UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne alınmıştır.

Arkeolojinin kader tepesi

Eski dönemlerde Mezopotamya ve Suriye’nin yüksek kültüründen etkilenen Anadolu, Neolitik ve Tunç Çağlar’dan itibaren Avrupa ile de yakın ilişki içerisindeydi, bu ilişkide ise etkilenenden çok etkileyen olmuştur. Avrupa’nın köklerini arayanların Doğu Akdeniz’e de bakması gerekir. Kıtaya adını veren Europa’nın miti buna en güzel örnektir. Batı’nın en güçlü kökleri ise Troya’da ve Anadolu’dadır. Sağlığında Prof. Dr. Korfmann’ın şöyle bir önerisi vardı: “Troya bütün dünyada savaşın sembolü olarak bilinmektedir. Asya ve Avrupa kıtalarının sınır bulduğu ve iki denizin sınırlandığı bu yerde Türkiye, Troya’yı barışın sembolü yapmalıdır. Cenevre, Davos, Brüksel, Washington, Camp David yerine neden Troya/Çanakkale olmasın?”

Arkeolojinin kader tepesi
Önümüzdeki günlerde açılışı gerçekleşecek olan Troya Arkeoloji Müzesi için de yaşadığı sürede ilginç bir fikri vardı: “Günümüzde Troya kazı buluntuları, 50’den fazla müze ve koleksiyona dağılmış durumdadır. Troya Hazinesi’ne ait buluntular 9 farklı yerdedir. Uluslararası standarttaki müzenin yapımı gerçekleştiğinde Troya buluntuları sahiplerine şu ilginç teklif yapılabilir:

Arkeolojinin kader tepesi
Bu buluntular neden geçici bir süre için de olsa bulundukları yere geri dönmesin? Böyle bir müze, ekonomik açıdan bakıldığında da önemli olabilir. Müze sayesinde şimdiye kadar sadece buradan geçen turistler, ‘hafif bir turizm’ ile doğal ve tarihsel bakımdan oldukça ilginç olan bu bölgede daha fazla kalmaya yöneltilebilir.” Prof. Dr. Korfmann doğayı da unutmamıştı: “Bu bölge az rastlanan ve koruma altındaki kuş türleri için koruma alanı işlevi görmektedir. Burada Homeros’un ‘İlyada’sında da geçen ve hâlâ varolan bitki türlerini korumak ya da bazılarını yeniden yetiştirmek mümkündür. Doğal bir temele dayalı yoğun olmayan bir tarımın geliştirilmesi, desteklenmesi ve özendirilmesi de çoğunluğu ilgilendiren bir konu olmalıdır.”