Yazın boğucu sıcaklarından kaçıp biraz serinlemek ve nefes almak isteyenler için en doğru adres, 2008 dünya ekonomik krizinde iflasını açıklaması ve 2010’da dünyanın hava trafiğini felç eden Eyjafjallajökull patlaması ile belleklerimize kazınan İzlanda.
Vikinglerin izinde
Haziran-ağustos ayları arası sıcaklık ortalama 10-13 dereceler arasında seyrederken gitmek için en iyi dönemdir ama bazı noktaları da belirtmekte fayda görüyorum. Dünyanın uzak bir ucunda ilginç ayrıcalıklara ve farklılıklara sahip olan bu sıra dışı ada, Avrupa’da olmasına rağmen diğer Avrupa ülkelerine hiç benzemez. Ucuz bir ülke değildir, hatta oldukça pahalıdır, özellikle de yeme-içme ve konaklama konularında. Çok izole bir ada olması ve pek çok yere uzaklığı nedeniyle de herhangi bir gezinin parçası olması yani başka destinasyonlarla birleştirilmesi oldukça zordur. Ulaşım zorluğu da ayrı bir konudur. Yaz aylarında turizmin önemi nedeniyle uçuş sayıları artma gösterirken kış aylarında uçuşları ve iniş kalkışı aşırı zorlayabilen hava şartları nedeniyle çok az sefer bulunur. Çok organize ve planlı programlı gitmeniz gereken bir yerdir kısacası.
Yine hatırlatmakta fayda var, haziran ayında yaklaşık üç hafta boyunca 24 saat bitmeyen günlerin başladığı, güneşin hiç batmadığı bir yerde olmak uyku sorunu yaşayanlar için sıkıntı yaratabilir.
Kar, kış, zor koşullar seviyorsanız ve macera peşindeyseniz İzlanda’ya her zaman gidebilirsiniz. Özellikle de eylül ve mart ayları arası Kuzey Işıkları’nı İzlanda’dan izlemek isteyenler için çok uygundur.
Yeryüzü oluşumlarına ilişkin ilginç şeyler keşfetmek için çok heyecan verici bir yerdir bu ada. Kırıkların üzerinde oluşmuş bir toprakta ilerlerken, etrafınızda şelaleler, buzullar ve onların altında aktif yanardağların olduğunu bilerek gezmek, yeryüzünün şekillenmesinin henüz sonlanmadığına şahit olmak karmaşık duygulara sürüklüyor insanı.
Bugün festivaller ve müzik ülkesi olan İzlanda’ya, 9. yüzyılda, o güne kadar yalnızca keşişlere inziva ortamı sağlayan bu el değmemiş topraklara Vikingler gelirler. 874 yılında ilk gelenlerden biri olan Ingolfur Arnasson adanın güneydoğusunda yaşamaya çok elverişli bir bölgeye dumanlı körfez anlamına gelen Reykjavik adını verir ve buraya yerleşirler. Ülkenin başkenti olan bu en büyük şehir, nüfusun büyük çoğunluğunun yaşadığı yerdir aynı zamanda. Çok sayıda şık restoran ve kafelerin yanı sıra meclis binası, meydanlar, her yerden kendini belli eden en büyük kilisesi Hallgrimskirkja, Thingvellir Milli Parkı görülmesi gereken yerler. Vikinglerin hikayelerinin peşine düşmek isteyenler Saga Müzesi’ni görmeli.
Balinaları gözlemleyin
İkinci büyük şehir olan Akureyri, ülkenin kuzeyinde, sakin bir şehir. Vahşi yaşam ve balina gözlemi için en uygun bölgedir burası. İlginç mimarisiyle Akureyri Kilisesi’ni, şehrin galeri ve müzelerini de görün.
İzlanda’nın bir bölümü buzullarla kaplıdır. Avrupa’nın en büyük buzulu olarak kabul edilen Vatnajökull da buradadır.
Gezginlerin ve özellikle de fotoğrafçıların gözdesi Gullfoss şelalesi Hvita Nehri üzerinde akar ve bir şelale cenneti İzlanda’nın ve İzlandalıların göz bebeğidir.
Kuzey İzlanda’da aktif volkanik bir bölge olan ve UNESCO tarafından korunmaya alınmış Myvatn ve Laxa bölgesinde bulunan Godafoss’u, belki de şelalelerin en sıra dışı olanı Dettifoss’u ve Jökulsarlon buzul gölünü görün.
Yılın her ayı gidilebilecek şifalı sulara sahip Blue Lagoon’da eğer imkanınız varsa yalnız gündüz vakti değil akşam da suya girmenizi öneririm.