Geçtiğimiz günlerde UNESCO Kolombiya’da yer alan Serrania del Chiribiquete Milli Parkı’nı Dünya Mirası Listesi’ne aldı. Biyolojik ve arkeolojik açıdan çok değerli veriler taşıyan parkın listeye dahil edilişi, orman koruma için çok önemli bir dönüm noktası.
Kolombiya dersem aklınıza ne gelir? Siz düşünedurun ben benim aklıma gelenleri sayayım. İtiraf etmeliyim ki en başta dünyanın en önemli yazarlarından Nobel Ödüllü Gabriel Garcia Marquez gelir aklıma. Güney Amerika’nın kuzeyinde Karayip Denizi’ne kıyısı olan minnacık ama güzeller güzeli ülkesinde konuşulan harika İspanyolca ile gurur duyan ve dünyalara sığmayan, Küba’da yaşadığım yıllarda “Kolera Günlerinde Aşk” adlı kitabı nedeniyle Küba’ya gelen ve kendisiyle karşılaşma onurunu yaşadığım o büyük yazar…
Farklı gözlerle bakmayı sağladı
Küba’ya gitmeden birkaç yıl önce Viyana’da çok sevdiğim Dominikli bir dostum bana İspanyolca bir kitap hediye etmişti. Plinio Apuleyo Mendoza’nın G.G. Marquez ile yaptığı uzun bir söyleşiydi bu. “Marquez’i İspanyolca okuyorsun ama onu gerçekten tanımak, Karayipleri anlamak istersen bence bu kitabı oku” demişti. Bu kitap daha sonra Türkiye’de “Gabriel Garcia Marquez’le Konuşmalar” adıyla yayımlandı. Ne yazık ki, ciddi bir sansür yemiş, önemli bazı bölümleri tercüme edilmemiş ya da Türkçe kitaba alınmamıştı.
Bu kitap Karayipler ve Güney Amerika’daki sayısız özel şeye dikkatimi çekmişti. Marquez diyor ki: “Karayip bana gerçekliğe başka bir şekilde bakmayı, olağanüstüyü gündelik hayatın bir parçası olarak kabul etmeyi öğretti.” Mendoza, Marquez’e roman ve öykülerindeki abartıların gerçek mi yoksa edebi bir kuraltanımazlık mı olduğunu soruyor. “Hayır. Oransızlık da gerçeğimizin bir parçasıdır. Gerçekliğimiz kendi içinde oransızdır. Bunu anlatacak sözcükleri bulamayan yazarlar için sık sık ciddi sorunlar doğurur. Bir nehirden söz ederken Avrupalı okuyucunun düşleyebileceğinin en büyüğü, 1770 mil uzunluğundaki Tuna’dır. Bazı noktalarında karşı kıyıyı göremeyecek kadar geniş olan Amazon’u hayal edebilir mi? Fırtına sözcüğü Avrupa’da ayrı, bizde ayrı anlamlar çağrıştırır. Aynı şey tropiklerdeki sağanak gibi, şiddetli yağmur anlamını taşımayan ‘yağmur’ sözcüğüne de uygulanabilir. Kaynayan suyla dolu nehirler, toprağı sarsan fırtınalar, bütün bir kasabayı silip süpüren siklonlar icat değil, bizim yarı küremizin doğal dünyasının geniş boyutlarıdır.”
Bu sözleriyle Avrupa’da Tuna Nehri kıyısında yaşamını sürdüren bir genç kızın hayran olduğu Karayiplere ve Güney Amerika’ya çok daha farklı gözlerle bakmasını sağlamış, Yağmur Ormanları diye bir şeye ve önemine dikkatini çekmişti.
3 bin hayvan ve bitki türü
Kısa süre önce Kolombiya’da Serrania del Chiribiquete, çevre uzmanları ve koruyucularının on yıllardır sürdürdüğü çabaların ardından “Dünyanın en büyük tropikal yağmur ormanları milli parkı” ilan edildi. Neredeyse Kuzey İrlanda’nın büyüklüğünde bir alana sahip olan bu park yaklaşık 3 bin hayvan ve bitki türüne ev sahipliği yapıyor. Bu parkın ormanları jaguarlar, çeşitli maymun ve yüzlerce kuş ve kelebek türlerini barındırıyor. Chiribiquete’nin zorlu ve uzak lokasyonu, yıllarca süren silahlı çatışmalar nedeniyle düzgün bilimsel çalışmaların yapılamamasına neden olmuştu.
Bu gelişme Amazon ve dünya çapında orman koruma için çok önemli bir dönüm noktası, ayrıca Kolombiya’daki kilit ekosistemlerin korunması için de belirleyici bir şey. Bu park yalnızca biyolojik değerleri açısından değil, arkeolojik açıdan da olağanüstü değerli veriler taşıyor. Burada yaşayan yerli gruplar için de yaşamsal önemi çok büyük. UNESCO bu parkı hem insanlık hem de doğa için olağanüstü evrensel değerleri nedeniyle Dünya Mirası Listesi’ne aldı. Kolombiya bu habere çok sevindi ve devlet bu park için çevreyi korumak ve savunmak adına büyük bir bütçe ayırdı. Kolombiya bu büyük fırsatı iyi değerlendirirse her açıdan (turizm, ticaret ve benzeri) çok yol alacak ve pek çok ülkeyi bu konularda geride bırakacaktır.