kdeniz’in en doğusundaki paha biçilmez inci, dünyanın beşiği kabul edilen, tarih boyunca kadim uygarlıkları, farklı kültürleri ve inançları bir potada eritip harmanlayan, öte yandan tarihin en acı dolu iç savaşlarının yaşandığı, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan pek çok kıymetli yapıya ve esere sahip olan, dünya edebiyatının en iyi yazarlardan kabul ettiği Halil Cibran ve Amin Maalouf’u dünyaya kazandıran, Ortadoğu’nun belleği Lübnan’ın iç savaşlar sonrası küllerinden yeniden doğan, alışverişin, eğlence hayatının merkezi başkent Beyrut’tayız bu hafta.
İç savaşlar öncesinde Ortadoğu’nun Paris’i olarak adlandırılan Beyrut, geçirdiği sıkıntılı dönemlerin ardından son yıllarda müthiş bir toparlanma hareketi içinde buldu kendini. Savaşta harap edilmiş olan yapıların kimi savaş izlerinin görülebileceği bir şekilde onarıldı, kimisi ise olduğu gibi bırakılıp karşılarına yapılan yapıların üstleri camla kaplandı ve savaşta harabeye dönen bu yapılar o camlara yansıtıldı. Burada amaç yaşanan savaşların unutulmaması ve belki de ders alınması.
Görülmeye değer yapılar
2 milyona yaklaşan nüfusu, Akdeniz kıyısında son derece güzel, dillere destan gece hayatıyla hareketli, ülkedeki tüm mezheplerin ve yabancıların yaşadığı bir şehirdir Beyrut. İç savaş dönemlerinden kalma alışkanlık gibidir şehirdeki yaşam. Yeşil Hat denen ve Beyrut’u doğu-batı diye ikiye ayıran Hıristiyan ve Müslüman mahalleleri ayrımı hâlâ görülür şehirde. Beyrut’un doğusunda Hıristiyanlar, batısında ise Müslümanlar çoğunluktadır.
Beyrut’ta lüks yaşamla yoksulluğu, farklı yaşam tarzlarını ve doğu ile batının karışımını her an görebilirsiniz.
Şehrin özellikleri ve özü korunarak ayağa kaldırılmış bölgesi Downtown, Batı Beyrut’ta kafeler, barlar, restoranlarla dolu Hamra, Doğu Beyrut’taki gece ve eğlence hayatının merkezi Monot Caddesi’nin, kiliselerin, lüks konutların, tiyatro, antikacılar, alışveriş yerlerinin bulunduğu ve Hıristiyanların yaşadığı Aşrafiyye ile bar, kafe ve eğlence noktası olan Gemmayzeh önemli bölgeler arasında sayılabilir.
Downtown şehrin merkezidir ve ana meydan olan Place de l’Etoile, Nejmeh Meydanı askeri bariyerlerle korunmaktadır. Sokakların yıldız şekli vererek ulaştığı, tarihi binaların, kilise ve camilerin, kafelerin bulunduğu bu merkez trafiğe kapalı ve çok güzel restore edilmiş bir meydandır. Parlamento binası, kilise ve saat kulesi görülmeye değer yapılardır.
Merkezdeki Al Omari Camii, eskiden pagan tapınağı olan, Haçlılar tarafından kiliseye çevrilen ve 13. yüzyılda Memlükler tarafından camiye çevrilmiş bir yapıdır.
Yine merkezdeki Amir Munzer Camii, avlusundaki Roma sütunları, Belediye Şehir Meclisi binası, dünyaca ünlü markaların satıldığı dükkanların olduğu ve souk adı verilen çarşılar, Roma hamamı kalıntıları, Kapusen Kilisesi, Osmanlı döneminde kışla olarak inşa edilen ve halen başbakanlık konutu olarak kullanılan Büyük Saray ilginç yapılardır.
Gösteri ve eylemlerin yapıldığı Şehitler Meydanı şehrin en büyük meydanıdır. Ortasında I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlılara isyan eden ve öldürülenlerin anısına yapılmıs bir heykel bulunur. Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılmış olan Mohammed el Amin Camii (Mavi Cami), suikast sonucu yaşamını yitiren eski başbakan Refik Hariri tarafından yenilenmiştir.
Kıyı şeridi hareketli
Caminin yan tarafında Refik Hariri’nin mezarı bulunmaktadır. Yine bu meydanda iç savaşta hasar görmüş ve üç boyutlu filmlerin gösterildiği bir sinema binası (Cinema Gomon Palace) bulunur.
Savaş zamanında tam Yeşil Hat üzerinde bulunan Beyrut Ulusal Müzesi tarih öncesi çağlardan 19. yüzyıla kadar yüzlerce eseri barındırır. Bu müzeyi gezenler mutlaka müzenin filmini izlemelidir. İç savaş sırasında müze müdürünün müzedeki eserlerin hasar görmemesi için nasıl önlemler aldığı, iç savaş sonrasında müzenin durumu ve günümüze gelene kadar geçirdiği aşamaların olduğu kısa film göz yaşartıyor.
Şehrin en keyifli bölgelerinden biri Corniche adıyla anılan kıyı şerididir. Büyük oteller, gökdelenler, kafeler, plajlarla çok hareketlidir.
Dalgaların kayaları oyması sonucu oluşan Rawsheh bölgesinde Güvercin Kayaları adı verilen iki kaya da görülmesi gereken bir doğa harikasıdır. Güvercin Kayaları hakkında halkın anlattığı ilginç bir hikaye vardır: Eskiden sevdikleriyle evlendirilmeyen Müslüman gençler bu kayaların üzerine çıkıp “Sevdiğime varamazsam buradan atarım kendimi” diye bağırırlarmış.
Şimdilerde böyle şeyler yapanlar yok şehrin güzelliğine güzellik katan ve Sevda Kayalıkları diye de anılan bu kayalıklarda.
Son yıllarda turizm açısından kendisi de darbe yiyen Lübnan ve özellikle Beyrut aslında tüm Ortadoğu ülkeleri içinde en sakin ve güvenli yerlerin başında gelir. Unutmamalı ki, Beyrut’ta aşırı bir sessizlik hakimse, işte o zaman bir sorun var demektir.
Unutmayın
Lübnan’ı gerçek anlamda her şeyiyle görmek için en az bir hafta vakit ayırmak gerekir.
Mutlaka yapın
Buralara kadar gelmişken vaktiniz varsa UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Aanjar, Baalbek, Bcharre’deki Qadisha Vadisi, Byblos ile Beiteddine Sarayı, Halil Cibran’ın mezarı, Jounieh kıyı şeridi, Harissa’daki dev Meryem Ana Heykeli, dünyanın en büyük sarkıtını da barındıran muhteşem Jeitta Mağarası, Sidon ve Sur kentleri mutlaka görülmesi gereken yerler.
Yapmadan dönmeyin
Dünyaca ünlü Abdel Wahab Restoran’da yemek yemeden.
Sahyoun’un dünyanın en iyi falafeli sayılan falafelini tatmadan.
Lavaş ekmeğe Lübnan zahteri ve zeytinyağıyla hazırlanan manoucheh’yi denemeden.
Corniche’te boydan boya yürüyüp şehrin tüm sahil kesimini görmeden, oradaki kafelerden birinde keyif yapmadan.
Beyrut’un eğlence hayatına karışmadan, Gemmayzeh’deki barlara uğramadan.
Downtown’da şehrin merkezi Place de l’Etoile’da eski başbakan Refik Hariri’nin suikaste kurban gitmeden önce son kahvesini içtiği Place de l’Etoile Cafe’de bir kahve içmeden.
Hamra’yı boydan boya yürümeden, ara sokaklara sapıp graffitileri görmeden.