Orhan Beşikçi

Orhan Beşikçi

-

Tüm Yazıları

Malum, dünyada ve ülkemizde koronavirüs salgını var. İlhan Pınar’ın çevirip yayımladığı ‘Gezginlerin Gözüyle İzmir’ kitaplarını yeniden okudum. Gezginler, geçen yüzyıllarda İzmir’de yaşanan salgın hastalıklarla ilgili olarak bakın neler yazmışlar...
Christoph Wilhelm Lüdeke (1759-1768): “İzmir’de kaldığım dokuz yıl içinde küçükleri saymazsak, 1759-60-62-65 yıllarındaki veba salgınlarını yaşadım. Her bir salgında şehrin nüfusu 15-20 bin arasında eksilmekteydi. Hastalık görülen evler veya mahalleler koruma altına alınmıyor. Hastanın eşyaları yakılıp ortadan kaldırılacağı yerde pazarlarda açıkça satılıyor, veya vârisleri tarafından saklanarak bir süre sonra tekrar kullanılıyor, bu defa hastalık tekrar ortaya çıkıyor.”
Cornelis de Bruyn (1678): “Aşağıdaki hisardan da anlaşılacağı gibi veba salgını İzmir’de çok şiddetli hüküm sürmüş, çevrede göze çarpan belirtiler de bunu kanıtlıyordu. Ticarethanelerini uzun zaman kapalı tutmak zorunda kalan esnaftan bazıları işyerlerini yavaş yavaş açmaya başlamışlardı. Elbette bunun böyle olmasının bir nedeni vardı. Çünkü kendilerinden ticarethanelerini 3 ay kapalı tutmaları istenmiş. Salgın sırasında şehirde ve çevresinde 30 binden fazla insan ölmüş. Türkler hiçbir önlem almadan bu hastalığa maruz kalıyorlar, hastalığa aldırış etmiyorlar. İngiliz, Hollandalı ve Fransız tüccarlar mümkün olduğu kadar dikkatli olmak için genelde çevre köylere göç ederler.”

Haberin Devamı

Hijyene önem vermeliyiz

Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve Covid-19 adı verilen ölümcül virüse karşı korunma önlemleri alıyoruz. Dün kentin bazı semtlerinde hiçbir şey olmamış gibi dolaşan insanlarla karşılaştım, maske takanların sayısı yok denilecek kadar azdı. Oysa uğradığım eczanelerin hiçbirinde maske kalmadığını gördüm... İlgililer, zorunlu olmadıkça sokağa çıkılmaması, topluca bir araya gelinmemesi uyarılarında bulunuyor. Gazino, çay bahçeleri, kahvehane, sinema, tiyatro, spor sahaları ve benzer işyerleri, önlem için 342 yıl öncesinde olduğu gibi kapatıldı. Bakkal arkadaşım, alışveriş için gittiği toptancıda ailelerin panik içinde şeker, pirinç, makarna, salça ve benzeri gıda malzemelerini satın almak için kuyruğa girdiğini, izdihamdan günlük alışverişini yapamadığını söyledi. Kolonya tüketimi had safhada arttı ve seyyar satıcılar belki de ilk kez tezgâhlarında merdiven altı kolonya ve dezenfeksiyon ürünleri satıyor. Hepsinden önemlisi, bunca uyarıya rağmen bazı insanların hiçbir şey yokmuş gibi yere tükürdüklerini görünce ikaz yapmak zorunda kaldım. Uyarı yapmaları ve kenti temiz tutmaları için yerel yönetimlere önemli görevler düşüyor. 1935 yılında Kemeraltı Çarşısı’nda yere tüküren vatandaşa zabıtanın ceza yazdığı haberini sıklıkla örnekliyorum. Haklı olarak, “Sen de belli yaşa geldin, neden sokağa çıktın?” diyenler olabilir. Daha önceden belirlenmiş doktor randevum vardı, b u nedenle dışarıya kontrollü olarak, maske takarak çıktım. Hijyene önem vermek zorundayız, doktorlarımıza güvenelim, uyarılara kulak verelim.

Haberin Devamı

*Kaynak: İlhan Pınar, Gezginlerin Gözüyle İzmir, XVIII-XVII Yüzyıl