İzmir Gazeteciler Cemiyeti, kuruluşunun 78’inci yılını kutladı geçtiğimiz gün.. Mesleki faaliyetlerini kesintisiz sürdüren bir cemiyet için bu iyi bir süre.
Peki, 78 yıl önce acaba ne oldu da Gazeteciler Cemiyeti kuruldu? Böyle bir cemiyeti kurmayı kim ya da kimler akıl etti, amaç neydi, hedef neydi?
Hazır yeni yaşı kutlama dönemi iken, sorunun yanıtını bilmeyenler için bugün bazı tarihi bilgileri özetleyerek tekrar aktarmak istiyorum.
★★★
Aslında mesele Türk Basın Birliği (TBB) ile başlıyor. 1938’de çıkarılan Basın Birliği Kanunu ile 1939’da kurulan TBB, gazetecilerin mesleğe ilişkin bilgi ve görgülerini artırmak yolunda büyük başarı sağladı.
1945 yılında çok partili döneme geçildiğinde, basın da çok seslilik kazandı. 1946 seçimlerinin tartışmalı geçmesi ve seçim sonuçlarında şaibe doğması üzerine toplumda baş gösteren gerginlik, basına da yansıdı.
TBB’nin Demokrat Parti’ye fazla yakınlaşmış olması huzursuzluk yaratıyordu. Çalkantılı gelişmeler neticesinde de TBB kapatıldı.
Kapatma son
Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek, 5 yıl boyunca benimseyeceği yönetim anlayışını ve onu içeren çalışma sistemini bir toplantıyla anlattı.
Sistemle birlikte “‘Manisa İçin” adıyla başlattığı kampanyanın tanıtımını da gerçekleştirdi.
Zeyrek’in neler söylediğini dikkatle okudum, 25 maddede topladığı “kente bakış açıs nı” ayrıntısıyla inceledim.
Benim anladığım, yeni başkan Manisa ha kına üzerine basa basa şu mesajı veriyor:
Devrim, devrim, devrim.. Değişim, değişim, değişim..
***
Peki, bu iddialı sesleniş nereden çıktı, başkan ne demek istiyor?
Bir yerde devrim yapmak, değişime gitmek kolay mıdır?
Kusuruma bakmasınlar, tabii o da bir tercihtir ama, yine de yaşadıkları yerin değil de başka kentin, başka yerlerin futbol takımını tutanların, onların taraftarı olanların zihniyetlerini bir türlü kavrayamıyorum.
Örneğin, bir İzmirli’nin İzmir kulübü yerine İstanbul kulübünün fanatiği olmasındaki denklemi çözemiyorum.
★★★
Semtindeki futbol kulübünün havasını, suyunu solumuş birinin, onun yerine belki hiç görmediği, kapısından içeri bile hiç girmediği, tamamen yabancı bir kulübe sevgi beslemesini anlayamıyorum.
Ancak, böyle on binlerce, hatta milyonlarca kişi olduğuna göre, problem onlarda değil bendedir diye düşünüyorum.
★★★
Bana yıllardır hangi futbol takımını tuttuğumu sorarlar.
Ben de hep aynı cevabı veririm:
Gelişmiş ülkelerde belediyelere, yerel yönetimlere merkezi hükümetler tarafından çok ciddi kaynaklar sağlanır. Çünkü şehirler ancak bu şekilde gelişir, kalkınır ve eksiklerini kapatır. Oralarda hükümetler, belediyeler için parti ayrımı yapmazlar, yapamazlar zaten.. Belediyelere yönelik yasalar ne diyorsa, aynısını yerine getirmek zorundadırlar.. Aksi tavır alamazlar. Keza yerel yönetimler de merkeze karşı sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmek zorundadırlar.
***
Bizde ise durum tam tersidir. Yerel yönetimlerin, belediyelerin mevcut kaynakları bile ellerinden alınıp, üzerlerine daha fazla yük bindirilmeye çalışılır. Hele, hükümet ile aynı partiden olmayan belediyeler, daha büyük sıkıntı yaşarlar. Belediyeler de devlete olan resmi borçlarını mümkünse hiç ödememeye ya da yüksek oranda borç yapmaya bakarlar.
***
İşte bu günlerde ülkede tam da böyle bir gündemin içindeyiz. Devlet borçları tahsil etmek, belediyeler de ettirmemek kavgasında.. Bu sıcak konuya, siyasilerin yanı sıra, İzmir
Erdi Arslan’ı tanır mısınız, adını duydunuz mu? Duymayanlar için bu yazı bir fırsattır. Çünkü, böyle özel birini mutlaka tanımaları lazım.
***
Erdi, bizim gururumuzdur. Türkiye Ampute Milli Futbol Takımı’na İzmir’den seçilen tek oyuncudur. 6 yıldır milli takımın kalesini koruyan isimdir. 2 Avrupa ve 1 Dünya Şampiyonluğu yaşamış, şampiyon kadrolarda kaleci olarak görev yapmıştır. Ampute ve milli olan Barış Telli'nin hayatını konu alan "Hayatla Barış" filminde rol almıştır. 12 yıldır İzmir Büyükşehir Belediyesi Ampute Takımı’nın kaleciliğini üstlenmektedir.
***
Milyonlarca euro’nun harcandığı futbolumuzda ne kulüplerimiz, ne de milli takımımız bir gram ileri gidemezken; sessiz sedasız, euro’suz, gayet mütevazı şartlarda çalışan Ampute Milli Futbol Takımımız dünyayı kasıp kavuruyor. 2003 yılında kurulan ekibimiz, 2017, 2021 ve 2024 yıllarında Avrupa Şampiyonu oldu. 2022 yılında İstanbul'da düzenlenen Dünya Kupası'nda da şampiyonluğa ulaştı.
***
Ekibimizin başarıları bunlarla sınırlı değil. 2007’de Antalya'da düzenlenen Dünya Kupası'nda &u
Avrupa’nın pek çok noktasında turist yoğunluğundan şikayet edilirken, turizm karşıtı protestolar düzenlenirken ve artık daha fazla ziyaretçinin gelmemesi için değişik önlemler alınırken, biz ise tam tersi bir durumdayız.
Biz, ülkemize giriş yaptığı görünen turisleri bile bulamıyoruz!..
Bu konukların nerede olduklarını arayıp duruyoruz.
Ki, aramayı resmen Türkiye Otelciler Federasyonu ile Ege Turistik İşletmeler ve Konaklamalar Birliği yapıyor.
“Ülkemize gelen turistler neredeler” diye soruyorlar.
★★★
Federasyonun Başkan Yardımcısı Mehmet İşler, memlekette bolca turist olduğunu, ancak otellerin boş kaldığını söylüyor.
Burada gerçekten de bir gariplik var.
Siyasi partiler, başta genel başkanlar olmak üzere adayları belirlemekten vazgeçmeli.
- Belirleme büyük oranda kentteki STK’ların meslek odalarıyla birlikte partili tüm üyelerin katıldığı önseçimle ve kamuoyu yoklamalarıyla seçilmeli.
- Genel başkanların birlikte çalışmak isteyeceği birkaç aday tamam ama çoğunluğu kentlere uzak isimlerle oluşturulan listeler doğru değil…
- Kentliler şunu ister.. Milletvekili gelecek benim kurumuma, mahalleme beni dinleyecek, sohbet edecek ve derdimi dinleyecek, derdimi mecliste gündeme getirecek.
★★★
Bu saptamalar doğru mu?
Sizi bilmem ama bana göre doğru..
Peki ya bunlar?
Hakikaten çok ilginç bir memlekette yaşıyoruz.
Mesela, en büyük dertlerimizden biri trafik terörü, trafik kazaları değil mi?
Kesinlikle öyle..
Ama gelin görün ki, bu konuda yıllardır bir adım öteye geçemiyoruz, şartları iyileştiremiyoruz.
Günlük kaza rakamlarında hiç eksilme olmuyor.
Kayıplarımız hiç azalmıyor.
Yaralarımız ve hasarlarımız hiç düşmüyor.
***