ABD Merkez Bankası Federal Rezerv’in efsanevi başkanı Alan Greenspan’in geçen hafta Senato Bütçe Komitesi’nde yaptığı açıklamalar ABD ekonomisinin daralmadan ya da resesyondan çıkıp yeniden büyümeye geçmekte olduğu yolundaki izlenimleri güçlendirdi. Greenspan’in iki hafta önceki konuşmasında çizdiği tablodan daha iyimser bir tablo çizmesinden önce açıklanan tüketici güveni endeksi ile öncü göstergeler endeksi de ABD ekonomisinin resesyondan çıkış sinyalleri verdiğini göstermişti.
Dünyadaki toplam ithalatın % 25’ini tek başına gerçekleştiren ABD ekonomisinin resesyondan çıkmakta olduğu yolundaki izlenimin güçlenmesi dünya ekonomisi için de bir müjde niteliği taşıyor. Ancak bu izlenimin aldatıcı olabileceğini ileri sürenler de yok değil. ABD’nin, 1990’larda oluşan hisse senedi balonunun patlaması ve yapılan aşırı yatırımların oluşturduğu fazla kapasitenin elde kalması sonucunda resesyona sürüklendiğini hatırlatan yorumcular, bu nedenle yatırımlarda yeniden artış beklenemeyeceğini ve bütün yükün tüketicinin sırtına kalacağını belirtiyorlar. Amerikalı tüketici ise zaten aşırı ölçüde borçlanmış durumda. İşte bu nedenlerle bu yılın ilk çeyreğinde bir stok yenileme canlılığı yaşayabilecek olan ABD ekonomisinin daha sonra yeniden düşüşe geçmesi ve ABD’nin çift dipli bir resesyon yaşaması da göz ardı edilmemesi gereken bir olasılık.
ABD ve IMF desteğine güvenip bildiğimizi okursak gene yanarız
Son haftalarda, farklı ortamlarda karşılaştığım insanlardan duyduklarım, Türkiye’de kafaların bir kez daha karışmaya başladığı izlenimini veriyor bana. Krizden çıkış sinyallerinin alınmaya başlanmasıyla birlikte ortalıkta şöyle bir iyimserlik rüzgarı esti ama bu rüzgar da beklentilere netlik kazandıramadı galiba. Şimdi gelinen noktada önünü net görebilen, hükümete ve programa inanmış, güven içinde kendi hedefini belirlemiş insanlara rastlamak pek kolay olmuyor; buna karşılık kafasında cevabını bulamadığı sorularla dolaşanların sayısı hayli fazla. Bankalar yasasının başına gelenler ve gelecek olanlar bu karışıklığı daha da artırabilir.
Radikal gazetesindeki cumartesi yazılarını ilgiyle okuduğum Erol Katırcıoğlu’nun önceki günkü yazısında değindiği gibi, "ortalıkta var olan bazı işaretlerden yine başımıza bir iş gelecek" hissine kapılmak da mümkün bu ortamda. Doğrusu benim kafamda da cevabını tam bilemediğim sorular dolaşıyor, Katırcıoğlu dostumun tedirginliğini paylaşıyorum.
Kafa karıştıran sorular
Doların 1 milyon 300 bin TL. sınırına doğru indiği, ABD’nin Irak’a yönelik tavrının netleşmediği, IMF’den sağlanacak destek için onay beklendiği, MHP’nin yeni arayışlar içinde olduğu bir ortamda kafalara takılan sorulardan bazıları şunlar:
Sıcak para politikasına geri mi dönüldü?
İhracatçıya destek lafta mı kalacak?
Aşırı değerlenmiş TL ile gene krize girmez miyiz?
IMF’den gelecek olan para nasıl kullanılacak?
Amerika Irak’ı vurursa bizim halimiz ne olacak?
Bankalarla ilgili düzenleme nasıl uygulanacak?
Bankalar reel sektöre kredi verecek konuma gelebilecek mi?
Hükümet giderek daha popülist bir çizgiye mi kayıyor?
Derviş’i kaçırma girişimleri sonuç verirse ne olur?
Ekonomide 2002 yılı hedefleri tutar mı?
Bu soruların ortak özelliği, 2002 yılı için kendi planlarını yapmak isteyen insanların içine düştüğü bilgi boşluğunu ve karşılaştığı belirsizliği yansıtmaları. Yanlış varsayımlarla adım atmanın nelere mal olabildiğini artık çok iyi bilen iş sahibi ya da yatırımcı şimdi bu sorulara cevap arayarak yönünü belirlemeye çalışıyor. Bu kafa karışıklığı aşılmadan piyasayı canlandıracak, ekonomiyi büyütecek kararların alınması da kolay olmayacak herhalde.
Uzun lafın kısası, umutlarla girilen 2002 yılının bir ayı geride kaldı ama kafalardaki sorular azalmadı, arttı. İşin garibi, hükümet bu problemin farkında değilmiş gibi davranıyor, hatta hükümet içinden yapılan bazı açıklamalarla, takınılan bazı tavırlarla kafalar daha da karışıyor.
Derviş’in konumu
Örneğin biz Kemal Derviş’in, kafalardaki bu bulanıklığı giderecek ve yön arayan insanlara yön gösterecek kapsamlı bir açıklama yapmasının yararlı olacağını düşünürken bakıyoruz hükümetin MHP kanadı, Derviş’in hükümet içindeki konumunu tartışma gündemine taşıyan açıklamalar yapıyor. Böylelikle de belirsizliğin daha da artması sağlanmış oluyor.
Bütün bunların ardında büyük bir değerlendirme hatası mı var diye düşünmeden edemiyorum. ABD’nin 11 Eylül sonrasında Türkiye’ye verdiği destek ve Başbakan Ecevit’in son ABD gezisinin çok başarılı geçtiği izlenimi bizim hükümet erkanının biraz başını döndürdü sanki. ABD’nin ve ona bağlı olarak IMF’nin desteğini "çantada keklik" olarak görmeye başladılar. ABD’yi ve IMF’yi Türkiye’ye mecbur addedince, desteğin sağlanmasında önemli bir rol oynamış olduğunu düşündüğüm Kemal Derviş’i gözden çıkarmak da kolaylaşıyor herhalde.
Daha da karışabilir
ABD’nin ve IMF’nin Türkiye’ye mecbur olduğu varsayımı doğru değil bence. Başbakan Ecevit’in gezisi sonrasında bile Washington’daki havanın çok da berrak olmadığı söyleniyor. Türkiye’ye verilmesi beklenen son IMF desteğinin ABD’de hala tartışma konusu olduğu belirtiliyor. Başkan Bush’un Ecevit’e hatırlattığı Motorola’nın hallolmayan sorunu da yarın - öbür gün ciddi bir çıban başı olarak karşımıza çıkartılırsa hiç şaşmayalım. Irak konusunda bir tür oldu - bittiyle karşılaşmayacağımızı da kimse garanti edemez gibi geliyor bana.
Bizim "çantada keklik" gördüğümüz ABD ve IMF desteği konusunda da sorun çıkarsa zaten karışık olan kafalar daha da karışabilir. Kafaların bu kadar karışık olduğu bir ortamda ekonomik büyümenin önü nasıl açılır, insanlar tüketim, üretim, yatırım kararlarını neye göre verir, doğrusu bilmiyorum. "Burası Türkiye, biz azıcık karışık kafayla da ekonomimizi büyütürüz evvel Allah" diyenler de çıkabilir kuşkusuz. Çıkmasına çıkar da biz bu krizlere hep bu kafalarla sürüklenmedik mi?
TÜRKİYE 2002’DE % 2.7 BÜYÜYECEK
İngiltere’de yayımlanan The Economist dergisinin on uluslararası banka ve finans kuruluşu tarafından yapılan öngörülerin ortalamasını alarak oluşturduğu tahminlere göre 2001’de % 8 küçüleceği tahmin edilen Türkiye ekonomisi 2002’de % 2.7 büyüyecek. 2001’de küçülme yaşayan ülkeler arasında en büyük sıçramayı Türkiye’nin yapması beklenirken Arjantin ekonomisindeki küçülmenin 2002’de daha derinleşeceği tahmin ediliyor.
Amerika’yı tarihinin en büyük şokuyla karşılaştıran 11 Eylül eylemlerini farklı boyutlarıyla kavramak, bu eylemin arkasında yatan nedenler konusunda fikir sahibi olmak, dünyanın ve küreselleşmenin geleceği üzerine düşünmek isteyenlere bir tavsiye: Karizma dergisinin bu konuya ayırdığı son sayısını ve Türkçe olarak da yayımlanan Foreign Policy dergisinin Ocak 2002 sayısını mutlaka edinin, pişman olmayacaksınız. Çok farklı bakış açılarını, izlenimleri, yorumları ve değerlendirmeleri bir arada bulabileceksiniz bu iki dergide. Karizma’daki yazıların tümü, Foreign Policy’de ise, derginin İngilizce baskısından aktarılan ilginç bölümler dışında kalan yazılar, bizim düşünürlerimizin ve yazarlarımızın ürünü.