Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Onceki günkü Hürriyet gazetesinde fevkalade ilginç bir haber yer aldı. Habere göre Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, Berlin'de yapılan bir toplantıda şunları söylemiş: "Amerikalılar beyaz kağıdı alıyor, yeşil boya basıyor, dolar imal ediyorlar. Bizim Türkiye'deki en yanlış politika dar para politikasıdır. Bizim elimizde olsa beyaz kağıdı alıp Türk parasını basarız. Piyasaya bol miktarda para süreriz, Darphane'yi 24 saat çalıştırırız...O parayla millete faizsiz kredi veririm, dış borcu kapatırım."
Sayın General aynen böyle mi konuştu, bilmiyorum. Amacım kendisini alaya almak falan da değil. Derin bir cehaletten kaynaklanan ve ülkemizde hayli yaygın olan bir özlemi çok veciz biçimde ifade ettiği için bu sözlerin üzerinde durmak istiyorum. Benzer özlemleri kimi işadamı derneklerinin başkanları ve kimi ekonomistler de dile getiriyor zaman zaman. Onlara göre, piyasayı bir paraya boğsak ekonomide sorun kalmayacak, faizler düşecek, borçlar ödenecek, gelirler yükselecek, halk eline geçen parayı harcayacak, işler açılacak, yatırımlar artacak, işsizlik azalacak, ekonomi büyüyecek ve Amerika gibi olacağız sonunda. Bütün mesele parayı çoğaltmakta. Darphane'yi çalıştırıp bozuk para basarak piyasayı paraya boğmak bir hayli zaman alabilir belki ama banknot matbaasını 24 saat çalıştırarak bu işi pekala gerçekleştirebiliriz biz de.

Bu tür sözleri edenlerin resmi ya da gayri resmi rütbeleri ne olursa olsun, ekonomi ve para konusundaki yaratıcılık bakımından en üst rütbeyi hak ettiklerine hiç kuşku yok. Kendilerini binlerce yıllık finans tarihini gözardı etme cesaretini gösterdikleri ve tüm dünyaya yepyeni bir kurtuluş reçetesi sundukları için de ayrıca kutlamak gerekiyor. Bu reçeteye damgasını vuran düz mantığa hayran olmamak mümkün değil. Zenginlik parayla ölçüldüğüne göre bir ülkeyi zenginleştirmek için ne yapmak gerekiyor? En çok parayı, en son teknolojiyle, en kısa sürede üretmek. Amerika besbelli ki bunu en iyi yapan ülke olduğu için dünya ekonomisinin önderi. O halde biz niye bu yola girmiyoruz? Sebebi basit: Amerika bizim de bol para basıp kendisi gibi zenginleşmemizi istemediği için araya IMF'yi falan sokuyor, para basmamızı engelliyor ve bizi fakrü zarurete mahkum ediyor.
Ancak bu noktada bazı sorular takılıyor kafalara : Bu para basma özlemi neden dünyanın sıfırı en bol parasının kullanıldığı bir ülkenin, yani Türkiye'nin vatandaşları tarafından dile getiriliyor? Biz yeterince Türk lirası(TL) üretemediğimiz için zenginleşemiyorsak nasıl oluyor da ülkemizde ilkokul çocuğunun cebinde bile milyonlarca TL bulunuyor, çiklet almak için bile milyonla TL vermek gerekiyor? Cebinde milyonlarca hatta milyarlarca TL bulunan bir esnaf neden gününün yarısını döviz kurlarını izleyerek ve dolar alıp satarak geçiriyor?

Bu sorulara cevap ararken başka sorular geliyor akla: Yoksa biz para konusundaki bu cehaleti yıllardan beri aşamadığımız için mi bocalıyoruz? Yüksek enflasyon - istikrarsız gelişme - düşük istihdam - düşük gelir kısır döngüsünü bu yüzden mi kıramıyoruz? Para denen kağıt parçasının aslında bir ekonomik değeri temsil eden bir araç olduğunu ve o değeri yaratmadan para basmanın zenginleşmeye yetmeyeceğini bir türlü anlayamıyoruz? Ekonomik değeri yaratmadan kağıdı boyayıp parayı basmanın çocukça bir aldatmacadan başka bir şey olmadığını hâlâ görmüyoruz? Bizimki cehaletin yarattığı bir sefalet mi aslında?
ABD en hızlı para basan matbaaya sahip olduğu için değil, dünyanın en büyük gücü olduğu için ve en büyük ekonomik değeri yarattığı için yeşil dolarlarının dünyanın her yerinde bir değeri var. Kaldı ki ABD dolarının değeri de sabit değil. Son dönemde olduğu gibi, ABD de ürettiği değerden fazla tüketim ve harcama yapıp büyük iç ve dış açıklar verince bastığı doların dünyadaki değeri de düşebiliyor. Yani zenginleşme meselesi kimilerinin sandığı gibi kağıt ve boya meselesi değil, değer üretme meselesi. Bunu anlamak için ise yüksek mevkilere tırmanmak bile yetmiyor galiba.