Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

ABD’de eylül ayı işsizlik rakamları beklenenden kötü gelip işsizlik oranını % 9.8’e yükseltince ABD ekonomisindeki iyileşmenin çok yavaş olacağı beklentisi güçlendi. Buna bağlı olarak mart ayından sonra uçuşa geçen hisse senedi borsalarındaki tırmanışın sonuna gelindiği izlenimi de güç kazanmaya başladı ve borsalardaki iniş sürdü.
IMF ve Dünya Bankası yıllık toplantılarının yapıldığı İstanbul’da, İş Yatırım’ın düzenlediği toplantıda konuşan gözde ekonomist Nouriel Roubini de ABD borsalarının ekonomideki iyileşmenin hızlanacağı varsayımıyla uçuşa geçtiğini, ancak beklenen büyümenin gerçekleşmemesi halinde borsaların inişe geçebileceğini söyledi.
IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn da önceki gün İstanbul’da yaptığı basın toplantısında işsizlikteki artışın süreceğini ve krizden çıkışın yavaş olacağını söylemiş ve aşırı iyimserliğe yer olmadığını belirtmişti.
IMF’nin İstanbul’da açıkladığı son tahminlerde de, ABD ekonomisinin 2009 yılındaki küçülme oranıyla ilgili tahminin IMF’nin bir önceki tahminine göre daha karamsar olması dikkat çekiyor. Tabloda da görüldüğü gibi, IMF dünya ekonomisi ve pek çok ülke için 2009 tahminlerini iyileştiriyor ancak ABD ve İngiltere’deki küçülmenin önceki tahminine göre daha derin olacağını tahmin ediyor.
IMF’den gelen tahmin ve açıklamalarla ABD’den gelen son verileri bir arada değerlendirdiğimizde, dünya ekonomisinde hızlı bir düzelme beklemenin doğru olmadığını görüyoruz. Hızlı düzelme beklentisiyle uçuşa geçen borsaların da bu beklentilerle uyumlu düzeylere gerileyebileceğini hesaba katmak gerekiyor.

Borsadaki uçuşa işsizlik freni

Haberin Devamı


IMF’ye çak, rahatla
Cuma akşamı, IMF ve Dünya Bankası yıllık toplantılarının yapıldığı kongre merkezinden Cumhuriyet Caddesi’ne çıkıp bir taksi çevirdim ve şoföre Beşiktaş’taki Four Seasons Oteli’ne gitmek istediğimi söyledim. Nişantaşı’nı geçip Dolmabahçe’ye inen yola girdiğimizde trafik tıkandı. Bir yandan çok önemli yolcularına yol açmaya çalışan polis araçlarının sirenleri, diğer yandan birbirlerinin önüne geçmeye çalışan taksilerin klaksonları arasında dura kalka yol almaya çalışırken şoförüm şükürler olsun gözünü yummadı ama ağzını açtı.
Bizim şoföre göre trafikteki sıkışmanın sorumlusu tabii ki IMF idi. Dünyada bunca yer dururken IMF’nin yıllık toplantısını İstanbul’da yapmasına ne gerek vardı. Toplantı ille de Türkiye’de yapılacaksa neden Ankara’da değil de İstanbul’da yapılıyordu. Ayrıca bu toplantı nedeniyle harcanan para da bizim cebimizden çıkacak, buna karşılık bu toplantının bize hiçbir yararı olmayacaktı.
Küresel krizi öngördüğü için aranan bir ekonomist haline gelen Nouriel Roubini’nin konuşma yapacağı otele gelene dek sürekli konuştu bizim şoför. “Baştakiler”den sondakilere ve sokaktakilere kadar herkesi ve her şeyi eleştirdi ama eleştirilerde aslan payını IMF’ye ayırdı. IMF toplantısı olmasaydı trafik tıkanmayacaktı ve o da herkesi eleştirmek zorunda kalmayacaktı.

Suçlu IMF mi?
Aslına bakılacak olursa IMF ve Dünya Bankası yıllık toplantılarının İstanbul’da yapılması, halinden şikâyetçi olan herkese mükemmel bir fırsat yarattı. IMF karşıtı gösteriler yapıldı, Bilgi Üniversitesi’ndeki konuşması sonrasında IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’a ayakkabı fırlatıldı.
Buna benzer sahneler IMF toplantılarının ya da G - 20 Zirvesi gibi toplantıların yapıldığı hemen her yerde yaşanıyor. IMF’ye bir tane çakmanın, IMF’yi protesto etmenin dayanılmaz bir cazibesi var. Halinden, vaktinden, haksızlıktan, eşitsizlikten, trafikten şikâyetçi olan herkes IMF’ye bir tane çakarak rahatlıyor.
Başbakan Erdoğan’ın IMF’ye yaklaşımı da halktaki bu tepkiyi sömürmeye dönük bir yaklaşım. Bir yandan IMF ile görüşmeleri sürdürürken diğer yandan IMF’ye atıp tutmaya, “Bize kimse karışamaz” nutukları atmaya bayılıyor Sayın Başbakan.

Haberin Devamı

Kim güvenir IMF’ye?
IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn, önceki gün yaptığı basın toplantısında, küresel krizden çıkış sürecinde yeni görevler üstlenen IMF için “inandırıcılığın” ve “meşruiyetin” önemli olduğunu söyledi. Dikkate değer bir saptama ama IMF’nin dünyada ve Türkiye’de, halkın gözünde gerekli inandırıcılığa ve meşruiyete sahip olduğu söylenebilir mi?
Herhalde söylenemez. Dünyanın pek çok yerinde IMF, öncelikle küresel sermayenin güvencesini sağlamayı amaçlayan, buna karşılık halkın, geniş kitlenin ekonomik kazanımlarını sınırlamaya çalışan bir kurum olarak tanınıyor ve sevilmiyor. Ülkelerin ekonomilerinin çıkmaza sürüklendiği noktada IMF’nin desteğine muhtaç hale gelmeleri de bu kötü şöhrete katkıda bulunuyor. IMF’nin mali disiplini sağlamak için alınmasını istediği önlemler, örneğin ücret artışı sınırlamaları, “halka karşı önlemler” olarak görülebiliyor ve tepki çekiyor. “IMF defol” sloganı da bu tepkinin bir uzantısı.
Şimdi gelinen noktada IMF bu kötü şöhretten kurtulmak istiyor. IMF Başkanı’nın sert eleştiriler duymayı, hatta kafasına atılan sert cisimlere hedef olmayı göze alarak öğrencilerle ve sivil toplum temsilcileriyle toplantılar yapması da bu amaca yönelik yenilikler. Ancak bu çabalarla istenen sonucun alınacağı kuşkulu, çünkü IMF’nin kolay değişmeyecek kötü bir imajı var.

Batılı olmayan başkan mı?
Küresel kriz öncesinde önemini yitirmiş görünen IMF’nin krizden çıkış sürecinde üstlendiği görevlerle farklı nitelikte bir kuruma dönüşme yolunda olduğunu çoğu kimse kabul ediyor. IMF’nin krizden çıkmalarını kolaylaştırmak için destek verdiği ülkelerde, sosyal boyuta da önem veren bir yaklaşım içinde olduğu da bir gerçek. Ama bütün bunların IMF’nin kötü imajını değiştirmeye yetmeyeceği izlenimi yaygın.
Bu noktada şu soru geliyor akla: IMF’nin kötü imajının değişmesi için kurumun yönetiminde Batılı olmayanların ağırlığının artması, hatta IMF’nin başına Batılı olmayan bir başkanın getirilmesi mi gerekli acaba?